Top
22/06/2022

Tek parti döneminden günümüze… Değişen bir şey yok

Sevgili okurlarım, AKP iktidarı yazılı ve görsel medyaya inanılmaz baskılar yapmayı sürdürüyor.

İktidarın elinde vurdu mu deviren kalın, ucu çivili sopalar var.

Biri televizyonlara yönelik.

Onun adı RTÜK.

Hoşlanmadığı muhalif kanallara o sopayla vuruyor, incitiyor, acıtıyor.

Akıl almaz para ve kapatma cezaları kesiyor.

★★★

Benzer sopayı iktidar adına muhalif yazılı basına karşı kullanan ise BİK (Basın İlan Kurumu). Yazılı basına resmi ilan dağıtımı yapan, yandaşları bu yolla besleyip semirten kuruluş.

Her ikisinde de çoğunluk iktidarın elinde. O çoğunluk ne derse o oluyor!

Acımasız, adaletsiz, hukuksuz cezalar birbiri ardına kesiliyor.

Siz istediğiniz kadar itiraz edin, sonuç değişmiyor.

Şimdi Meclis'te yeni bir kanun teklifi görüşülmek üzere. AKP-MHP koalisyonunun oylarıyla birkaç gün sonra yasalaşacak.

Görsel ve yazılı medya üzerinde uyguladıkları baskılar yetmemiş olmalı ki, bu kez sosyal medyaya yeni baskılar ve cezalar geliyor.

Kapatmaları ve para cezalarını bıraktık bir yana, iki cümlelik bir espri yapanlara bile hapis cezası verilecek.

Akıl alır gibi değil ama burası Türkiye abicim, her şey olur!

★★★

Sevgili okurlarım, şimdi sizi epeyce gerilere, 1944 yılına götürüyorum.

Dedem (annemin babası) Refik Şevket İnce 1920 yılındaki ilk Meclis'te Saruhan (Manisa) milletvekili.

Hemen ardından 1922 yılında, Kurtuluş Savaşı'nın en zor günlerinde Atatürk'ün Adalet Bakanı. O zamanki deyişle Adliye Vekili.

Gerçek anlamda bir hukukçu.

Bütün yaşamı boyunca Atatürk'e, hak, hukuk ve adalete tapan bir avukat.

Uzun yıllar milletvekili olarak görev yapıyor.

1950'de Demokrat Parti iktidarının ilk Milli Savunma Bakanı. (Bir süre sonra Menderes'le ters düşüp istifa ediyor.)

★★★

Dedemin yayımlanmamış anıları var. Şimdi o anılardan kısa bir alıntı yapıyorum.

Yıl 1944… İkinci Dünya Savaşı olanca hızıyla sürüp giderken hükümet basını da kapsayan bazı kısıtlayıcı önlemler alıyor.

Onlardan biri de ‘sansür ve gazete kapatmak.'

O yıllarda ‘sansür' deyince akla ilk gelen yazılı basın. Yani gazeteler…

Bir de Ankara radyosu var ama o zaten devlet denetimi altında.

Tek radyomuz Ankara.

Televizyon yok, internet yok, sosyal medya yok!

★★★

O sırada ‘Matbuat ve Neşriyat Umum Müdürü' (Basın Yayın Genel Müdürü)  Nedim Veysel İlkin.

Dedem kendisine yazdığı 8 Ekim 1944 tarihli mektuba şöyle giriyor:

“Çok muhterem Nedim Veysel Bey, sizinle münasebetim hemen hemen resmi gibi idi. Fakat bu az zaman içerisinde hakkınızda dürüst, zeki, görevine çok bağlı olduğunuza dair kanaat edindim. Bu defa Matbuat Umum Müdürü olduğunuzu görünce çok sevindim…”

Sonra uyarılar başlıyor:

“Bu vesile ile sizden iki ufak ricada bulunacağım.

1- Dünya radyolarının verdiği haberlerden Türk radyoları mahrum bırakılmasın. Yani Türklerin kulaklarına yabancı dillerden haberler geleceğine, bunların Türk dili ve Türk radyosu ile duyurulması.

2- Abdülhamit devrinin ve İttihat Terakki dönemindeki sıkıyönetim devrinin örneğini oluşturacak dereceyi bulduğunu gördüğüm gazete kapatma hastalığının tedavisi.”

★★★

Mektubun sonraki bölümü daha da ilginç…

“Bu gazeteler kapandıkça aklıma hep şu geliyor. Acaba hükümet bu kadar korkak mı ki, Vatan, Cumhuriyet, Tasvir gibi gazetelerin yazdığı yazılarla derhal ilgileniyor ve cezalar veriyor.

Nerede kaldı basın özgürlüğü, nerede kaldı demokrasi?

Kanaatimce biz Türkler bütün varlığımızın çoğunu günlük basına borçluyuz.

Zaten bin bir kısıtlama içerisinde gazete çıkarmak ne kadar zor ise, çıktıktan sonra da yaşaması o kadar zor olan yazılı basını ‘bu memlekette hürriyet yokmuş' dedirtmeyecek ve bilhassa sebeplerin bazen basitliğine güldürtecek vaziyetlerden korumanızı rica edeceğim.

Bazen Namık Kemal zamanındaki yazıların serbestliğini şimdi bizde bulamayınca çok azap duyuyorum.

İdareniz zamanının basın özgürlüğü devri olmasını diler, saygılar sunarım.”

★★★

Basın Yayın Genel Müdürü Nedim Veysel İlkin dedemin bu mektubuna yanıt vermiş ve özetle şöyle demiş:

“Basın ve radyo milletler için su gibi, hava gibi kıymetli olmuştur. Bu su ve hava temiz ve berrak olmalıdır ki, arıza ve hastalık göstermesin.

İşte bu endişe ile, basın özgürlüğü hakkında yazdığınız fikirlere, dünyanın harp alevleri içinde olduğunu göz önünde tutarak katılamıyorum.

Kaldı ki basın özgürlüğünün en ileri bulunduğu İngiltere'de bile gazete kapatma hakkı hükümete verilmiştir ve hükümet bu hakkı kullanmaktadır.” 

Gelen bu yanıttan sonra dedem anılarına bir cümle daha eklemiş:

“İngiltere'de altı harp yılı içerisinde kaç gazetenin kapatılmış olduğunu öğrenseydik, ne güzel bir kıyaslama imkânı bulurduk!”

★★★

1944 yılında o beğenmedikleri, her fırsatta alay ettikleri tek parti dönemi…

Yani başımızda korkunç bir savaş var. İsmet Paşa ülkemizi savaşa sokmadı, bu büyük felaketten korudu ama İkinci Dünya Savaşı olanca hızıyla sürüyor…

Ve basın özgürlüğü o zamanki koşullarda ister istemez kısıtlanmış.

Günümüzde ise savaş falan yok…

Ama basın özgürlüğü yine kısıtlanmış durumda.

İktidar, sosyal medya dahil bütün muhalif medyayı boğmak ve diz çökertmek için elinden geleni yapıyor.

Üstelik tek parti döneminde falan da değiliz.

Demek ki tek parti ve savaş döneminde geçerli olan ilkeleri aradan geçen yıllar sonrasında kendi çıkarları doğrultusunda aynen uyguluyorlar!

Bu nasıl iştir, nasıl bir çelişkidir, anlayan var mı?!.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp