Top
20/11/2012

Beş şehit dediğin nedir ki!..

Sevgili okuyucularım, önceki gün Hakkari'de yine beş şehit verdik. Ölen ölür, kalan sağlar bizimdir!

Bu acı haberin, dünkü gazetelerin tümünde manşet olması gerekirdi. Öyle ya, her gün resmi makamlardan açıklama geliyor:
“17 terörist öldürüldü… Sekiz terörist teslim oldu… 11 terörist etkisiz duruma getirildi… Altı
terörist yakalandı!..”
Bu açıklamalara göre teröristler sürekli öldürülüyor, yakalanıyor, teslim alınıyor ama terör olayları bir türlü durmak bilmiyor.
Peki bu nasıl oluyor?
Ya birileri bizi kandırıyor, oyalıyor, göz boyamaca yapıyor, ya da bu teröristler yerden fışkırıyor!
Açık söylemek gerekirse, ben sıradan bir vatandaş olarak bu palavra açıklamalara artık inanmıyorum.

* * *

Ama işin daha gerçekçi boyutu var. Başımızdaki iktidar kendisine yapay bir düşman yarattı:
Suriye ve Beşar Esad!
Oysa gerçek, hem de sinsi düşmanımız tam orada, yanıbaşımızda duruyor:
Kuzey Irak Kürt Yönetimi ve Barzani!
Teröristlerin ana üsleri, kampları, silahları orada. Liderleri orada. Kuzey Irak'tan yönetiliyorlar. Yolgeçen hanı gibi açık olan sınırdan sürekli çıkış yapıp eylem koyuyorlar, sonra yeniden Kuzey Irak'a, Barzani'nin korumasına sığınıyorlar.
Bu rezalet yıllardır aynen sürüp gidiyor. Onları, adına Barzani denilen o alçak herif koruyup besliyor… Sonra da Hasan Cemal gibi dönek gazeteciler o alçak herifin ayağına gidip söyleşi yapıyorlar, bir tek adam gibi soru sormadan katili masum (!) gösterip aklamaya
kalkışıyorlar.
Esad'a her gün posta koyan, ancak hiçbir şey yapamayan AKP hükümeti, adına Barzani denilen bu katil için ağzını bile açamıyor!..
Çünkü petrol zengini Barzani'ye mal satıp para kazanıyorlar.
Her gün kaldırdığımız şehit cenazelerine bakınız, tabutlarının üzerinde o malların satışından elde edilen dolarların gölgesini göreceksiniz.

* * *

Dünkü yandaş gazetelerin manşetlerini, birinci sayfalarını herhalde görmediniz. Görmeye bile değmez, ben size anlatayım.
Bir gün önce yine beş askerimizi şehit vermişiz.
Bu, dünyanın neresinde olursa olsun, manşetlik haberdir.
Habertürk, Hürriyet, Sabah, Star, Yeni Şafak, Akit, Bugün, Taraf gibi yandaşların birinci
sayfalarında beş şehit haberi ya hiç yoktu, ya da küçücük, kibrit kutusu kadar verilmişti.
Peki bunu yaparken amaçları ne?
Aman Tayyip yıpranmasın, aman hükümet yıpranmasın!
İşlerine gelmeyen haberleri milletten de saklamaya kalkışıyorlar.
Bu nasıl gazeteciliktir? Bırakın gazeteciliği de bir yana, nasıl insanlıktır?

* * *

Peki dün ne vardı bu yandaş-yalaka gazetelerin manşetlerinde? Çoğunun birinci
sayfasını Tayyip'in aynı sözü dolduruyordu:
“(İsrail Başbakanı) Netenyahu, hesabını iyi yap!”
Aksi takdirde İsrail'i herhalde mahvedecek!
Birkaç gazetenin aynı anda aynı manşeti cımbızla bulup kullanması asla mümkün değildir. Yandaşlara bir yerden emir gelir ve onu sayfalarına aynen geçirirler. Örneğin:
“Yarınki manşetiniz Sayın Başbakanımızın bu cümlesi olacak. Netenyahu, hesabını iyi yap cümlesini manşete çıkaracaksınız!”
Bu bir değil, beş değil, on değil. Hep aynı şeyi yapıyorlar.
Gazeteciliğin onurunu ayaklar altına aldılar, patronlarının parasal çıkarları uğruna mesleğimizi iki paralık etmekten utanmıyorlar.

Ve Apo!..

Sevgili okuyucularım, burada sık sık yazıyorum… Bunlar kitabına uydurup Apo'yu eninde sonunda tahliye edecekler, ya da Kürtçülerin ve örgütün istemleri doğrultusunda ev hapsine alacaklar.
Şimdi belki haklı olarak “Olmaz öyle şey” diyeceksiniz ama olacak.
Bu gibi şeyler dünden bugüne hemen gerçekleşmez. Biraz zaman alır.
Apo şimdi İmralı'da en güçlü dönemini yaşıyor.
Apo bu yüzden İmralı'da krallar gibi yaşatılıyor. Bir eli yağda, bir eli balda. Özel yemekler çıkıyor, tutuklu arkadaşlarıyla birlikte yaşıyor, hobi odalarında gününü gün ediyor.
Gazeteleri okuyor, televizyon seyrediyor.
Sağlığını sürekli izleyen ve İmralı dışından getirilen özel uzman hekimleri var. Bunlar Apo'yu muayene ediyor, sağlığına dikkat ediyor, gerekirse ilaç yazıyor.
Hükümetin bu konuda verdiği kesin direktifler var:
“Sayın Öcalan'ın kılına bile zarar gelmeyecek. O, şu anda bizim en değerli varlığımız. Onu hoş tutun, ne isterse yerine getirin.”

* * *

Bunu yaparken hakları da var yani!..
Apo İmralı'da devletle pazarlık ediyor. Daha doğrusu, devlet onunla pazarlık masasına oturmayı içine sindiriyor.
Son olarak kendisine rica edildi:
“Sayın Öcalan, lütfen örgüte bir emir verin, şu açlık grevleri sona erdirilsin!”
Nitekim Apo'ya kardeşini de gönderdiler. İki kardeş baş başa özel ve güzel yemekler yediler, çay kahve içip muhabbet ettiler…
Ve emrini kardeşi aracılığı ile gönderdi:
“Açlık grevleri bitirilsin!”
Bu emir karşı tarafa tebliğ edildiği anda açlık grevleri bitti!
Suikast mağduru Bülent gibi bazıları Apo'nun bu kıyağı için kendisine teşekkür ettiler.

* * *

Bir hükümet, bir iktidar düşünün ki, hem terör ve hem de açlık grevleri karşısında çaresiz kalmıştır!..
Ve hiçbir konuda sözü geçmemektedir.
İşte o zaman, kurtarıcı olarak Apo'ya başvuruyorlar…
Tayyip'in umudu İmralı'daki katil Apo!
Peki Türkiye'de bunlar olurken, terör almış başını giderken, Tayyip ne yapmaktaydı?
O Mısır'da, İsrail'e posta koymaktaydı!
İsrail gibi küçücük bir ülkeyi yok edemeyen Arapların kucağında, Kahire'den falan demeçler verip aklınca İsrail'i yıpratacağını zannediyordu!
Her olaya balıklama atlayıp zıplıyor, Obama ve Putin'e telefon edip direktifler verdiğini bizim Başbakanlık açıklıyor.
Yerseniz!
Türkiye'de her gün şehit cenazeleri var. Tayyip çaresiz. Toplumu başka atraksiyonlarla uyutmaya kalkışıyor.
Bu amaçla kendi kendine Suriye gibi yeni düşmanlar yaratıyor, Şam'a girip Emevi Camiinde namaz kılacağını söylüyor, İsrail'e posta koyuyor, yandaş medyaya bu yolla gaz verip propaganda yaptırıyor!
Eh yani, “Dünya Lideri” (!) olmak kolay değil.
Beş şehit dediğiniz nedir ki, unut gitsin!
Yakında Suriye'yi de, İsrail'i de halledecek.
Yeter ki Apo su koyvermesin, terörü de inşallah bitirecekler!
Her gün dua ediyorlar:
“Tanrım, Apo'ya sağlık ver. Onun sağlığını bozma. İmralı'da başına bir iş gelirse mahvoluruz, biteriz, kıyamet kopar ve altında eziliriz.”

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp