Top
20/10/2022

Kömür torbasından oy torbasına

Sevgili okurlarım, Amasra'da 41 madencimizin can verdiği son olay konusunda bazı yurttaşlarımızın fazlasıyla üzüldüğünü görüyorum.

Lütfen üzülmesinler!..

Çünkü dünyanın her yerinde oluyor böyle vakalar!

Örneğin her şeyi bilen ve her konudan anlayan dünya liderimiz 2014 yılında 301 madencimizin can verdiği Soma faciası sonrasında basın toplantısı düzenlemiş, bu görüşünü yinelemiş ve ‘bilimsel' örnekler vermişti!

Şimdi onun sözlerini iktidarın borazanı olan Anadolu Ajansı'nın haberinden özetliyorum. Bakınız neler demişti:

“Hiç kaza olmayacak diye bir şey madenlerde yok. Bunlar olağan şeylerdir. Literatürde iş kazası denilen bir olay vardır. Bunun (madenciliğin) yapısında, fıtratında (yaradılışında)  bunlar var…”

Geçmişte de aynı bilimsel görüşünü gündeme taşımış, 2010 yılında Zonguldak'ta meydana gelen ve 30 maden emekçisinin can verdiği olay sonrasında aynen şöyle demişti:

“Maden işçisinin kaderinde bu var.”

Benzer sözleri şimdi Amasra olayı sonrasında da söyledi ve işi yine ‘kadere' bağladı.

Az kaldı “Kader utansın, bizim bir hatamız yok” diyecekti.

★★★

Evet boş verin, maden faciaları sonrasında fazla üzülmenize gerek yok!.. Çünkü bu tür kazalar her yerde oldu ve oluyor. 2014 yılındaki basın toplantısında bunun somut örneklerini de şöyle vermişti:

“Biraz geçmişe gidiyorum. 1862 yılında İngiltere'de madende göçük. 204 kişi ölmüş. 1866'da grizu ve kömür tozu patlaması sonucu 361 kişi ölmüş…”

Şimdi işin ciddi boyutuna bakalım.

Beyefendi çıkmıştı yine ortaya, düzenlediği basın toplantısında 1800'lü yılların kömür  madenlerini bize örnek olarak sunmaya kalkışıyordu!

Sonra şöyle diyordu:

“Belçika'da 1877'de metan gazı patlaması, 120 ölü. İngiltere'de 1894 yılında kömür ocağında patlama 290 ölü. Hindistan'da 1965 yılında grizu patlaması 375 ölü. Bakın ABD'nin teknolojisi ve her şeyi ile 1907 yılında grizu patlamasında 361 ölü…”

Bunları anlatırken acaba Türk Milleti ile alay mı ediyor, ciddi mi konuşuyordu, anlamak mümkün değildi.

★★★

Türkiye'de yüzlerce özel kömür işletmesi var. İktidar bu madenleri ulûfe olarak dağıtıyor ve payın en büyüğü doğal olarak yandaş işadamlarına veriliyor.

Madenlerin denetimi Allah'a emanet ama gerçekler ortada…

-Maden işçisi olmak zorunda kalan vatandaşlarımızın çoğu köyde yaşıyor.

-Aslında tarım işçisi, ya da hayvancılık yapıyor.

-İktidarın yanlış politikaları sonucunda tarım neredeyse yok olup gitti. Ürün pazarda müşteri bulamıyor, bulsa da para etmiyor ve çiftçinin karnını doyurmuyor.

-Hayvancılık derseniz çoktan bitmiş durumda.

-Vatandaşımızın çevresinde madenler, özellikle de kömür ocakları varsa, geçinmek için tek çaresi orada bir iş bulmak. Milyonlarca kişinin işsiz olduğu bir ülkede, kırsal kesimdeki eğitimsiz vatandaş başka nerede iş bulacak?

-Taşeron firmaya gidiyor, ya da maden sahibi firmaya başvuruda bulunuyor.

-“Seni alırız ama sıra bekleyeceksin, çok sıra var” deyip ismini kayda geçiriyorlar.

-Eğer şansı varsa, eğer torpilini bulmuşsa günün birinde “Gel başla” diyorlar.

-Adam dünyanın en zor koşullarında çalışacak ama sağlık raporu falan istenmiyor.

-Ya Allah bismillah deyip işe başlıyor.

★★★

-Birkaç gün sonra eline kazmasını küreğini verip onu madenin en uç yerine götürüyorlar.

-“Vur kazmayı, çıkan kömürü dışarı taşı” diyorlar.

-Madenci günde sekiz saatten üç vardiya çalışıyor.

-Başlarında işverenin adamı olan çavuşlar var. Ne kadar kömür kazdığı bire bir kayda geçiriliyor.

-Amasra'da olduğu gibi çok sayıda madende maliyet düşsün diye ucuza getirilen Çin'li mühendisler ve teknik elemanlar çalıştırılıyor.

Köyünde açık havadan gelen madenci kardeş, ilk günlerde o mezar gibi yeri yadırgamakla kalmıyor, ayrıca korkuyor. Çalıştığı yer karanlık, korkunç… Ayağa kalkacak alan bile yok. Çoğu zaman kazmayı çömelerek vuruyor. Issız, Allah'la baş başa. Madenin ucuna sürünerek gidiyor, sürünerek çıkıyor.

-Yemeğini aşağıya kendisi götürüyor. Genelde naylon poşete sarılı ekmek, zeytin, domates, soğan, biber… Bir de musluktan doldurulan bir pet şişe su. Yarım saat yemek molası var.

-Her an bir sürü tehlike ile yüz yüze. Grizu patlayabilir, yangın çıkabilir, tavan üzerine çökebilir. Vurduğu her kazmada köyünü, evini, ailesini düşünüyor.

-O mezar gibi yerde ve zifiri karanlıkta başına bir iş gelse sonunun ölüm olacağını biliyor.

-Ortalama geliri ayda 10 bin lira dolaylarında. Dünyanın tartışmasız en helal kazancı.

★★★

-Maden şirketi işçilere sık sık haber gönderiyor: “Üretim yeterli değil, biraz daha çalışılsın.”

-İşçinin sendika güvencesi yok. Sendikaların ve sendikacıların bir bölümü işverenin kucağında oturuyor. Bazıları sarı sendika. Bir de İslamcı sendikalar var ki, onlar patrondan bile daha patroncu. -Bir sorunu olan, hakları çiğnenen işçi sendikaya başvurduğunda ya azarlanıyor, ya da nasihat alıyor.

★★★

-Patron, çıkarılan kömürlerin bir bölümünü enerji santrallerine satıyor. Bir bölümünü ise kış aylarında piyasada satıyor.

-Ama önemli bir bölümünü devlet satın alıyor.

-Üretici firma özelse para peşin!.. Eğer devlete ait işletme tarafından çıkarılmışsa, yaz tahtaya al haftaya hesabı! Devlet işletmesi o yüzden batık durumda.

-Bin bir emek ve bin bir çileyle çıkarılan kömürler işletme sahasında birikiyor.

★★★

-Madenci vardiyasını bitirip dışarı çıktığında, güneşi kazasız belasız yine görebildiği için Allah'a şükrediyor.

-Suratı ve bütün vücudu kapkara. Yıkanıp köyüne dönüyor.

-Bazen patrondan haber geliyor: “Sayın devlet büyüğümüz falancanın yarın ilimizde mitingi (ya da toplu açılış töreni) var. Ankara'dan gelen uyarı doğrultusunda bütün işçi arkadaşlar işletmemiz tarafından oraya götürülecek, yevmiyeleriniz normal çalışmışsınız gibi işleyecek. Baretlerinizle gelip alkış tutacaksınız.”

-Madenci mutlu çünkü bir gününü karanlık yerine açık havada geçirmiş olacak.

-Böyle günlerde madende üretim duruyor ama patron memnun, işçi memnun, iktidar memnun!

★★★

-Madencinin kömür karasına bulaşmış yüzü, alın teri, göz nuru ve ölüm korkusu ile o mezar gibi yerde ürettiği kömürler daha sonra kamyonlarla, trenlerle, başka il ve ilçelere gönderiliyor.    -Çoğu kalitesiz ve denetimsiz.

-Kömürler güzelce torbalanıyor.

-Torbaların üzerinde “Hediyemizdir, parayla satılmaz” yazıyor.

-Torbalanan kömürler özellikle seçim öncesinde ülkenin dört bir yanında (makarna, nohut paketleriyle birlikte) halka beleş dağıtılıyor.

-Dağıtım yapılırken ahaliye “Bu Cumhurbaşkanımızın size hediyesidir. Oylarınızı bizden esirgemeyin” deniliyor.

-Madencinin canı pahasına ürettiği kömür böylece, Ankara'daki sorumsuz iktidarın elindeki oyuncağa dönüşüyor. O emekçinin çilesi, sömürüsü, suratındaki kömür karası “Bul karayı al parayı, ne sihirdir ne keramet el çabukluğu marifet” yöntemiyle AKP iktidarının oy çuvallarına ekleniyor.

-Bize de rezaletin bu kadarına “Pes” demek, iktidarın hem kömür torbaları, hem de oy torbaları uğruna can veren yüzlerce madencimize bir kez daha Allah'tan rahmet dilemek kalıyor.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp