Top
20/01/2013

Milletin bir vekili!..

Sevgili okuyucularım, Aydınlık gazetesi birkaç günden beri ilginç bir yayın yapıyor. Orhan Aykut isimli biri, geçmişte yaşanan bazı olayları anlatırken, geçen dönem AKP Diyarbakır Milletvekili olan İhsan Arslan'ı bu olayların tertipçisi olmakla suçluyor.
Nedir o olaylar?.. Arslan'ın İstanbul Ümraniye'de yakalanan bombaların, Ergenekon ve Balyoz davalarının tertipçisi olduğunu iddia ediyor. Orhan Aykut bu kirli komplonun içinde doğrudan tanık olarak yer aldığını iddia ediyor, tezgahı kuranın İhsan Arslan olduğunu savunuyor.
Anlattıklarının doğru veya yanlış olduğunu bizim bilmemiz mümkün değil.
Hukukun geçerli olduğu bir ülke olsa, Orhan Aykut bu anlattıklarından sonra polise ve savcılığa çağrılır, ifadesi alınır ve gereken işlemler yapılır. Zaten daha önce Savcılığa dilekçeyle başvurup yaşadıklarını anlatmış ama sonuç çıkmamış…
Çünkü burası Türkiye abicim!.. Bazı gerçekler AKP'nin hoşlanmayacağı şeyler ise hiçbir
makamın umurunda bile olmuyor.

* * *

Değerli gazeteci kardeşim Yavuz Selim Demirağ dün Yeniçağ gazetesindeki yazısında benim unutmuş olduğum bir yazıma değindi:
“Emin Çölaşan, 28 Eylül 2006 tarihli Hürriyet'te, Sadettin Bilgiç'in evini bombalayan kişinin İhsan Arslan olduğunu yazmıştı…”
Büyük işadamı ve Tayyip'in milletvekili İhsan Arslan, Tayyip'in en yakınlarından biri. Oğlu Mücahit, Tayyip'in danışmanı.
Demirağ'ın yazısını okuyunca kendi yazımı merak ettim, arşivden bulup okudum.
Onun söz ettiği yazımdan önce de iki gün boyunca (26 ve 27 Eylül 2006) okuyucularıma İhsan Arslan'ı tanıtmışım. Dün o yazılarımı da arşivden çıkarıp yine okudum, geçmişi anımsadım…
Ve sizlere bir AKP milletvekilinin, Tayyip'in sağ kollarından birinin fikir ve düşüncelerini iletmeye karar verdim.
Bakınız neler diyor “Kürt Soruşturması” isimli kitapta!
Özetliyorum:
“Doğduğum yer olarak Kürdistan vatanımdır… Son İslam Devletini (Osmanlı'yı) ve onun
müesseselerini (Padişahlık ve halifeliği) ortadan kaldıran ve yegane politikası İslam'a düşmanlık ve onu yok etme esası üzerine kurulan bir zihniyet ve otoriteye (Cumhuriyet
rejimine) karşı tüm isyan ve başkaldırıları (Cumhuriyet dönemindeki Kürt isyanları ve PKK olayını) alkışlamak gerekir.”

* * *

Beyefendi vecizeler yumurtlamayı sürdürüyor:
“Zulme karşı verdiği mücadele sonunda halkın yegane koruyucusu ve destekçisi konumuna giren gerilla hareketi (yani PKK) bölge halkının gözünde muteber (seçkin ve saygın) bir kişiliğe sahip olmuştur. Halk, ulusal kurtuluş mücadelesi verdiği kabul edilen PKK hareketi yanında yer almaya başlamıştır.
Bölgedeki (Güneydoğu'daki) tüm askeri birlikler geri çekilmelidir.
Kemalist, laik ve demokratik ilkeler Türkiye'de herkese zorla dayatılmaktadır. (PKK'yı kastederek) Bu inkarcı ve kanlı politikalar karşısında siz olsanız ne yapardınız?
Kısa vadede yegane çözümün Türkiye'nin tamamına uygulanacak yeni bir EYALET SİSTEMİ olduğunu hatırlatmak isterim.”
AKP eski milletvekili PKK'yı gerilla, PKK terörünü ulusal kurtuluş savaşı, Güneydoğu'yu Kürdistan olarak tanımlıyor, bununla da yetinmeyip Cumhuriyet rejimine dil uzatmaya
yelteniyor.
Tayyip de geçmişte eyalet rejiminden söz ediyor, devlet yapısını İslam'ın devlet planı içinde düşündüğünü söylüyordu.
Fikirleri bire bir nasıl da uyuşuyor!
Tencere yuvarlanmış, kapağını bulmuş!

* * *

Şimdi bu şahsın incilerine biraz daha bakalım ve neler dediğini görelim:
“Ne mutlu Türküm diyene!.. Bu FAŞİST anlayış gayri İslami olduğu gibi, başka ırktan insanları da tahkir ve tezyif etmektedir (aşağılamaktadır)… Bu sapık anlayışla Allah'ın
ayetlerinden olan bir kavmin (Kürtlerin) varlığı ve dini inkar edilmekte ve millet kavramı
çarpıtılmaktadır. Dolayısıyla Türk milleti değil, TÜRK KAVMİ denilmelidir…
Türklük adına yönetimi ellerinde tutanlar, halkları için KEMALİZM diye bir DİN tercih etmişlerdir.
Biz Müslümanların tezi, kesinlikle ULUS DEVLET OLMAMALIDIR.
Bizler için devlet, ana unsurlarını ideolojimizden (İslam'dan) alan devlet olmalıdır.”
Tayyip'in Diyarbakır'dan milletvekili seçtirdiği şahıs işte bu!
Ancak ben bunları 2006 yılında yazarken biraz safmışım! Bu günlerde olacakları görmem ne yazık ki mümkün olmamış.
Abdullah Öcalan isimli bir katilin ayağına devlet yetkililerinin gidip pazarlık masalarına oturacağını, Türkiye Cumhuriyeti'nin gün gelip bu katilin kucağına düşürüleceğini, başkanlık sistemi yutturmacasıyla birlikte eyalet sistemine geçiş hazırlıklarının başlatılacağını ne yazık ki bilememişim.
Sadece ben değil, hepimiz bunları şimdi anlıyoruz. Tayyip iktidarı sayesinde hedefe adım adım yaklaşıyorlar… Ya da çok şımardıkları için yaklaştıklarını zannediyorlar!
Sevgili okuyucularım, ben yukarıda alıntı yaptığım yazıları yazıp her şeyi kendi ağzından belgeleyince, AKP Diyarbakır Milletvekili İhsan Arslan zor durumda kaldı. İnkar edemezdi. Meclis'te bir basın toplantısı düzenleyip “Artık böyle düşünmüyorum (!)” demek zorunda kaldı… Çünkü korkmuştu!

* * *

Ancak onun bir olayı daha vardı.
Geçmişin ünlü siyasetçilerinden Sadettin Bilgiç'in evini bombalamıştı. Hem de evine bayram ziyaretine gittiği sırada. Bu olayı da Bilgiç'in “Dr. Sadettin Bilgiç. Hatıralar” isimli kitabının “Bizim evi dinamitle uçuracaklardı” başlıklı bölümünden yine özetle anlatayım:
“1970 yılı Kurban Bayramı…
Hastane dönüşü evde hemşehrilerim ve çalışma imkanı verdiğim gençlerle karşılaştım. Hepsine ayrı ayrı hoşgeldin dedikten sonra içeride bir odaya çekildik. O sırada ‘Salonda yangın var, vestiyer yanıyor' bağrışmaları oldu. Yanan paltolar merdivenden aşağı atılıyordu. Yangın söndürülmüştü…
Ayakkabı dolabında patlamamış bir Molotof kokteyli daha bulunca, içeri götürdüğüm bir hediye paketi aklıma geldi. Onu salona getirdiğimde içinde dört adet dinamit lokumu
olduğunu gördük.
Derhal polise haber verdik. Ankara valisi ve emniyet müdürü de geldiler. Yazıhanemi paylaştığım gençlerden şüphelendiğimi bütün ısrarlara rağmen söylemedim.
Fakat polisin yaptığı incelemede, bombayı yazıhanemde çalışmalarına izin verdiğim gençler arasında bulunan, (Diyarbakır'ın ilçesi) Sason'lu olduğunu ve Yükseliş kolejinde
çalıştığını öğrendiğim bir gencin koyduğu anlaşıldı. Yine de davaya müdahil olmadım. Kamu davası yürüdü ve altı aya mahkum edilen genç daha sonra tahliye edildi. Bu anarşik eylemin basına yansımasını da istemedim…”
Bilgiç'in kitabında söz ettiği bu Sason'lu genç, sonra AKP milletvekili olan İhsan Arslan'dı. İsmini, o yazıyı yazarken Bilgiç'e de doğrulatmıştım.
Meclis'teki basın toplantısında gazeteci arkadaşlarımız bu konuyu kendisine sordular. Kaçamak yanıtlar veriyordu.
Israrla soruldu:
“Bombaladın mı, bombalamadın mı?”
Yanıtı ilginçti:
“36 yıl önce yaptıklarımdan yargılanmamı hiçbir vicdan kabul etmez. Konu yargıya intikal etti. Tam hatırlamıyorum ama galiba af dönemiydi, mahkum olmadım. Ben hiçbir insanın canına kastetmedim. Ben Müslümanım!”
Yavuz Selim Demirağ'ın yazısını okuyunca anımsadığım o yazımı bitirirken şöyle demişim:
“Böyle şeyler unutulur mu?
Hayatında kaç yeri bombalamış da unutmuş yani! Şimdi “değiştiğini” açıklamak zorunda kalan milletimizin vekiline bundan sonraki siyasi
yaşamında çok daha büyük başarılar dilerim! Helal olsun ona ve partisine bu yollar!”
Belki de doğru söylüyordu! Kendisini koruma altına alan bir büyüğünün evine bayram ziyaretine gitmişti… Ve molotofları, dinamit lokumlarını orada birilerini öldürmek için değil, mutfaktaki hamamböceklerini öldürmek için kullanmıştı!
Geçmişte böyle bir vukuatı olan İhsan Arslan, acaba Orhan Aykut'un ısrarla iddia ettiği gibi Ümraniye bombalarını, Ergenekon ve Balyoz olaylarını tezgahlayan kişi, ya da kişilerden biri
olabilir mi?
Bilemem ki!

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp