Top
18/11/2012

Ülkemizden çok parlak (!) sayfalar

 

Sevgili okuyucularım, bu çapsızların elinde Türkiye'nin her alanda ve her konuda nerelere sürüklendiğini hep birlikte görüyoruz. Ülkemizin bütün kurumlarını ele geçirdiler, bildikleri gibi at oynatıyorlar…
Ve zannediyorlar ki, bu hep böyle
gidecek.
Zannediyorlar ki, kendilerinden hiçbir zaman hesap sorulmayacak.
Deniz Feneri davasında gerçek sanıklar ve hırsızlar değil, olayın üzerine giden üç
Cumhuriyet Savcısı yargılanıyordu. Evet, onları sanık yaptılar ve Ankara Adliyesi'ndeki
görevlerinden alıp pasif yerlere verdiler.
Savcılar Nadi Türkaslan,
Abdülvahap Yaren ve
Mehmet Tamöz, Yargıtay'da görülmekte olan davalarında
beraat ettiler. Bu karar kesin.
Abdülvahap Bey'in
duruşmada söylediği şu sözler hiç unutulmayacak:
“Deniz Feneri sanıkları, topladıkları zekat paralarını metreslerine yedirdiler.”
Bu söz doğru mu?
Bilmiyoruz ki!.. Çünkü bu İslamcı ve yandaş derneğin paraları hortumlayan yöneticileri
Almanya'da yargılanıp hapis cezası aldılar da, Türkiye'de henüz dava bile açılmadı!.. Çünkü iktidar, o sanıkların arkasında duruyor.
Yargı da iktidarın elinde olduğuna göre, dava bir türlü açılamıyor!
Savcılar beraat ettiğine göre şimdi ne olacak? Görevden alınan bu savcılar eski yerlerine
verilecek mi? AKP'nin HSYK'sı bu durumda ne yapacak?
Gerçek sanıklar mahkemeye ne zaman
çıkarılacak?
Müslümanlardan toplanan, cukkalanan ve cebe atılan trilyonların hesabını kimler ne zaman verecek?
Bakalım, ne olacağını göreceğiz!

* * * * *

Gelelim bir başka parlak sayfaya!.. Oda tv davasında yargılanan Hanefi Avcı, Yalçın Küçük ve Soner Yalçın yine tahliye edilmedi.
Özel yetkili mahkeme, onların tahliye talebini ısrarla reddediyor. Peki bu kararı verirken neye dayanıyor?
TÜBİTAK'ın ne şiş yansın ne kebap
anlayışıyla yazdığı bilirkişi raporlarına!
Peki TÜBİTAK isimli kuruluş kimin elinde?
Tamamı AKP'nin yandaşlarıyla
doldurulan, AKP'nin elinde, yönetiminde ve emrinde bir “Bilimsel (!)” kuruluş.
Bağımsız bilirkişiler sanıklar lehine rapor
verirken, TÜBİTAK düzmece belgeleri görmek istemiyor ve o doğrultuda bir rapor vermiyor.
Yargı kararlarını artık mahkemeler değil, “Resmi bilirkişi” kimliği ile AKP'nin
TÜBİTAK'ı veriyor.
Siyasetin yargıya, yargının siyasete
bulaşmasının “Parlak” bir örneğine daha tanık oluyoruz.

* * * * *

İsrail, Araplarla yeniden kapıştı. Bizim yandaş basın bunu manşetlere taşıyor, İsrail'in
korktuğunu, herkesin sığınaklara kaçtığını falan iddia ediyor.
Yandaş basına Başbakanlık'tan yine gaz
verilip manşet attırılıyor:
“Obama ile Sayın Başbakanımız
konuştu. Sayın Başbakanımız İsrail'i
kastederek Obama'ya ‘Söyle onlara,
saldırıları durdursun' dedi. Obama da Sayın Başbakanımızdan yardım istedi!”
İşler iyice komediye dönüşünce, işte böyle oluyor… Ve yandaş basın cıvıklaştıkça, yalanlar ve palavralar böyle atılıyor.
Tayyip çok güçlü adam!.. Dünya lideri Tayyip İsrail düşmanı, şeriatçı Arapların yandaşı!..
Ama sorunlarını siyasetle çözmek yerine,
Türkiye'deki şeriatçıları sokağa döküp slogan
attırıyor. Bunlar ufak gruplar olarak bir sürü yerde İsrail karşıtı gösteriler düzenliyor.
Ortalıkta polis yok! Onların gösteri yapması
serbest!
Bu gösterilerden biri birkaç gecedir
Ankara'da, Protokol Yolu'ndaki İsrail
Büyükelçisi'nin konutu önünde sergileniyor.
Birkaç yüz kişi orada toplanıp gecenin geç
saatlerine kadar tekbir getiriyor, slogan atıyor. O saatlerde Protokol Yolu'ndan geçen araçlara zorla korna çaldırılıyor.
Her gece karanlıkta yapılan bu eylemi polis görmüyor, duymuyor! Cumhuriyet mitinglerine yasak getirmeye kalkışan Ankara Valisi Alaaddin Yüksel herhalde o saatte uyuyor ki, bu yasadışı gösteriler için önlem alamıyor!
Demek ki Tayyip siyasetten falan
umudunu kesmiş, İsrail üzerinde siyaset yoluyla baskı kuramayınca işi Allah'a
havale etmiş! Caddelerde gece yarısı
topluca tekbir getiren bindirilmiş
kıtalardan medet umuyor!
Türkiye'nin parlak sayfaları çok! Bugün ancak üçüne değinebildim.
Çok güzel
kitaplar

 

Bugün yeni çıkan ve mutlaka okunması gereken üç güzel kitaptan söz edeceğim. İlkinin yazarı Yargıtay Onursal Başsavcısı Vural Savaş.
“Çağdaşlaşmanın Tek Yolu Devrimci Hukuk.” (Bilgi Yayınevi)
Vural Bey kitabını getirdiğinde biraz sohbet ettik, şöyle dedi:
“Eğer bu kitabı yazmadan ölseydim gözüm açık giderdim.”
Kitabı okumak için hukukçu olmanız
gerekmiyor çünkü Savaş, devrimci hukukun en önemli meyvesinin Türkiye
Cumhuriyeti olduğunu anlatıyor. Atatürk devrimlerinden örnekler veriyor, olayı
günümüze getirip hukukun nasıl yok
edildiğini, iktidarın hizmetine nasıl
sunulduğunu belgeliyor, kendi yaşadığı
olaylardan somut örnekler veriyor. Okunması gereken bir kitap.

* * * * *

İkinci kitabın yazarı, emekli Büyükelçi Bilal Şimşir. Onu yazdığı dört dörtlük kitaplardan, Türkiye ve dünya arşivlerinden elde ettiği
inanılmaz belgelerden tanıyoruz.
“Lozan Günlüğü.” (Bilgi Yayınevi)
1923 yılının temmuz ayında Lozan
Anlaşması imzalandı. Kapitülasyon belası
kaldırıldı, bağımsızlığımız bütün dünya
tarafından tanındı ve hemen ardından
Cumhuriyet ilan edildi.
Türk delegasyonunun başındaki İsmet Paşa konferans boyunca çok acılar çekti. Karşısında dünya devleri olan ABD, İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya gibi ülkeler vardı. Her biriyle tek tek boğuştu.
Bazıları Lozan'ı küçümser!
Lozan sürecinin bütün belgelerini,
yazışmalarını, gerçeklerini, pazarlıkları ve ilginç olaylarını bu kitapta
bulacaksınız. Mutlaka okumanızı
öneriyorum.

* * * * *
Son kitabımız, Silivri'de dört yıldan beri
Ergenekon tutuklusu olarak yargılanan gazeteci arkadaşım Mustafa Balbay'ın. Kendisine bu süre içerisinde yaklaşık 30 bin mektup gelmiş ve Mustafa bunlardan sadece bir bölümünü toparlayıp kitap yapmış.
“O Mektubu Yazan Bendim.”
(Cumhuriyet Kitapları)
Sıradan, yurtsever ve yürekli insanlar
tarafından cezaevinde tutsak olan bir gazeteciye yazılmış onurlu mektuplar…
Mustafa, kitabını gönderirken bana da kısa bir mektup yazmış. 13 Kasım tarihli
mektubunu sizlere aynen iletiyorum:
“Sevgili Emin ağabey, okur
mektuplarının yazara verdiği gücü siz de çok iyi bilirsiniz.
Dört yıllık tutuklulukta aldığım 30 bin kadar mektup, beni özgürlüğe bağlayan can damarı oldu.
Sizin yazılarınızın da bizlere, hak ve adalet arayan herkese yazılmış mektup gibi geldiğini vurgulamak isterim.
Silivri'de artık yargılama yok. Suç üretme ve hüküm yazma var.
29 Ekim-10 Kasım süreci bizim için de ümit oldu. Toplumun hâlâ diri olduğunu bilmek, özgürlük gibi bir şey.
Ankara buluşmalarımızın tez gelmesi dileği ile selamlar, saygılar.”
Bu şirin ve değişik kitabı da mutlaka
okumanızı öneriyorum.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp