Top
17/11/2012

Komutanlar yakınıyor: Gizli tanık rezaleti

Sevgili okuyucularım, topluma korku salmak ve insanları sindirmek için AKP'nin dehşetengiz bir planı vardı:

Karşıtlarını içeri tıkmak!
Bu planın uygulanmasına 2007 yılında ev baskınları, gözaltılar ve tutuklamalarla başlandı. O günleri ve sonrasını anımsayın. Yüzlerce insanın ev ve işyerleri sabahın köründe polis tarafından basılıyor, baskına uğrayan mutlaka tutuklanıyordu. Bu amaçla hazır edilen özel yetkili savcılar ve hakimler vardı. İçlerinde en önemlisi, Zekeriya Öz isimli biriydi. İş o boyuta varmıştı ki, herkesin telefonları dinleniyor, yaşamları polis tarafından izleniyordu. Onların
arasında Ankara ve İstanbul Cumhuriyet Başsavcıları bile vardı.
Zekeriya Öz, AKP açısından bir önder, kahraman olmuştu! Ancak aynı iktidar bir süre sonra kendisini pasif bir göreve atamak zorunda kaldı. Artık gücü yok, sesi çıkmıyor, sanırım köşesinde oturuyor.

* * *

Düzenlenen tek taraflı iddianameler sonucunda yüzlerce insanımız yargılanıyor. Asker, sivil, gazeteci, üniversite hocası, işadamı nice aydınlarımız yıllardır hapis. Gerekçe hepsinde aynı:
“AKP hükümetini zorla devirmeye teşebbüs!.. Darbe!.. Silahlı gizli örgüt!”
AKP'nin arka bahçesi olan HSYK, özel yetkili mahkemelere kendi yandaşı olan hakim ve savcıları atadı. Yandaş olmayanlar, hukuka uygun karar veren hakim ve savcılar, bu mahkemelerden tek tek ayıklandı ve yargıda dikensiz gül bahçesi böylece yaratılmış oldu.
Balyoz davası savunmalar yapılamadan, tanıklar dinlenmeden bitti. Türk ordusunun pırıl pırıl komutanlarına ağır hapis cezaları verildi.
Ergenekon devam ediyor.
Aynı doğrultuda kararlara o davada da tanık olacağız.
Özellikle Ergenekon davasında, yüz kızartıcı bir olay yaşıyoruz:
Gizli tanıklar!

* * *

Konuya girmeden önce, elime dün ulaşan bir mektubu sizlere aynen iletmek istiyorum. Mektubu avukatları İlkay Sezer aracılığı ile gönderen komutanların üçü de emekli orgeneral.
İlker Başbuğ Genelkurmay eski Başkanı. Hurşit Tolon ve Hasan Iğsız Ordu Komutanlığı yapmış olan emekli orgeneraller ve hepsi de Ergenekon tutuklusu. Mektup şöyle:
“Silivri'de kendi ‘Özel Hukukunu' yaratmış olan Özel Yetkili Mahkemeler, son zamanlarda
ifadelerine başvurdukları ‘Gizli Tanıklarla' sürmekte olan davaları bir kez daha içinden çıkılmaz bir duruma getirmektedir.
Müebbet hapse mahkum edilmiş bir teröristin tanıklığından sonra, çeşitli suçlardan hükümlü ‘Gizli tanık 9' İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nde ‘İfadesini' verdi. Gizli tanık mahkemede, son zamanlarda yaşandığı gibi, bilinmeyen bir nedenle kimliğini birdenbire açıklayınca, kendisinin aynı zamanda bu davanın sanığı olduğu da belli oldu.
Bu nedenle yemin ettirilemeyen ve açık kimliğinin yayınlanmasına (mahkeme tarafından) yasak getirilen kişi, böylece aynı davanın sanığı, tanığı ve gizli tanığı olmuş oldu!
Herhalde bu durum eşine zor rastlanır bir hukuk olayı olarak hukuk literatürüne geçecektir.
Böylece Silivri'de sürmekte olan ‘Gizli Tanık Komedisine' yeni bir trajikomik sahne daha eklenmiş oldu.
Gizli tanıklar ortaya somut ve maddi gerçekler koymamaktadır. Bilgi ve görgüye dayanmadan, yorumlar ve muğlak (anlaşılmaz, havada kalan) söylemlerle birçok
kişiyi haksız ve mesnetsiz şekilde, adeta kurgulanmış gibi suçlamaya çalışmaktadırlar.
Beyanları ‘İftiranın' ötesine geçmemektedir.
Bu gizli tanıkların ifadelerinin güvenilirliği ve geçerliliği tartışmalıdır. Bu ifadelere itibar edilmesi ayrı bir hukuk skandalıdır.
Maalesef 14 Kasım günkü duruşmada bazı sanıklar ‘Gizli Tanığın' ağır hakaretleri ile karşı karşıya kalmışlardır.
Çeşitli suçlardan hüküm giymiş şaibeli kişilerin ‘Gizli Tanıklıkları', atfı cürüm (suçlama) niteliğindeki beyanları ile ve tarafsız yargılama hakkının kısıtlanmasıyla devam eden davalarda adil bir karara ulaşılacağını beklemenin ne derece doğru olacağını, öncelikle hukuk camiasının değerlendirmesine, sonra da kamuoyunun vicdanına saygılarımızla sunuyoruz. 16 Kasım 2012.
İlker Başbuğ, Hurşit Tolon, Hasan Iğsız.”

* * *

Evet, Türk yargısında ve özellikle Ergenekon, Malatya'daki Zirve Yayınevi katliamı gibi davalarda tam anlamıyla gizli tanık rezaleti yaşanıyor. Yukarıdaki mektupta değinilen gizli
tanığın kim olduğunu hepimiz biliyoruz ama ismini açıklamak mahkemenin verdiği karar nedeniyle yasak!
Peki ama neyin nesidir bu gizli tanıklar?
Bazıları o davalarda tutuklu. Hemen hepsinin geçmişi karanlık. Çok sayıda yüz kızartıcı suç işleyip hüküm giymiş kişiler.
Bazıları kardeşini öldürmüş, öz yeğenine para karşılığı fuhuş yaptırmış, küçük oğlan çocuklara tecavüz etmiş, Danıştay katliamına karışmış, sahtecilik yapmış, PKK'da iken Bingöl'de 33 askerimizi şehit etmiş, bazıları Türk Ordusu'ndan ihraç edilmiş, bir bölümü itirafçı olmuş, kendini bu yolla kurtarmayı amaçlıyor!.. Daha neler neler!..
İnsan bunların “Allah bir” demesine inanmaz ama mahkemeler, isimlerinin açıklanmasından bile korkan bu yüreksiz ve onursuz adamların sözlerine itibar edip karar veriyor.

* * *

Bu gizli tanıklardan biri ısrarla denizci albay Dursun Çiçek'i Erzincan'da gördüğünü, darbe konuştuklarını iddia ediyordu. Çiçek'in ömrü boyunca Erzincan'a gitmediği belgelendi.
Bir başkası, Hurşit Paşa'nın Malatya'daki Zirve Yayınevi katliamını düzenlediğini iddia etti. Söylediklerinin tümünün yalan olduğu yine devlet belgeleriyle kanıtlandı. O gizli tanık davanın hem sanığı, hem tanığı! Türk Ordusu'ndan ihraç edilmiş biri.
İşin daha da ilginç yanı, bu yalanları söylemekten utanmayan gizli tanık için mahkeme özel celse yaptı ve onu tek başına dinledi. Duruşmada öteki sanıklar yoktu, hiçbir avukat yoktu!
Bu nasıl yargıdır, nasıl adalettir?
Bir başka gizli tanık Ergenekon davasının tutuklu sanığı ve aynı zamanda hem gizli, hem açık tanık! Adam öylesine yalanlar söyledi ki, kendisine itiraz eden sanıklara duruşmalara katılmama cezası verildi!
Bunlar sadece birkaç örnek.

* * *

Şimdi burada soruyorum:
Bir kimsenin o davada tutuklu veya tutuksuz sanık iken aynı zamanda gizli tanık olabilmesi, hangi yasanın hangi maddesinde yazılıdır?
Hiçbir yasada böyle bir hüküm yok.
Ama mahkemeler yargıladıkları sanıkları zora sokmak için bu şahısları kullanıyor, yalan ve iftiralarını dikkate alıyor.
İşin daha da acı tarafı, sanıklar bile bu yalancıların kim olduğunu bilmiyor.
Düşünün, siz yargılanırken bir gizli tanık çıkıyor ortaya!.. Ve kimliği meçhul kişi her yalanı söylüyor, yorum yapıyor ve mahkeme bunların sözlerini dikkate alıyor.
Normal bir tanık normal mahkemede yalan söylerse ceza alır. Ama bizim gizli tanıklar için atış serbest!.. Ceza meza yok, yeter ki güzelce ötsün, iftiralarını savursun!
Doğru söylüyorlarsa, ortaya niçin isimleriyle çıkmıyorlar?
Dahası var… İddialara göre, halen tutuklu olan gizli tanıklara, sanıkların aleyhine
konuşmaları için çeşitli vaatlerde bulunuluyor.
“Bak canım, sen bunları zora sokacak şeyler söyle, gerisine karışma. Biz seni beraat ettiririz, hapiste rahat ettiririz, özel yemek verdiririz, bilgisayar kullanırsın.
İstersen hastaneye sevk edip orada rahatça yatmanı sağlarız. Güç bizde, yetki bizde.”

* * *

Yukarıda devletin üç emekli orgeneralinden aldığım mektuba yer verdim. Biri Genelkurmay Başkanlığı, öteki ikisi Ordu Komutanlığı yapmış pırıl pırıl, yurtsever, namuslu ve onurlu
insanlar.
Şimdi sen bu insanların karşısına çıkar oğlan çocuk tecavüzcülerini, sahtekarları, yeğenine fuhuş yaptıranları, kardeşini öldürenleri, ordudan ihraç edilenleri, yargılanıp yüz kızartıcı suçlardan hapis cezası almış satılık herifleri!..
Ve bu gibilerin masum insanları suçlamasını dikkate al!..
Böyle yargı olur mu, böyle adalet olur mu?

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp