Top
17/05/2020

İffet Hanım’la kol kola!

Sevgili okurlarım, bu sıkıcı siyasi gelişmelerden, ekonominin durumundan ve korona salgını olayından artık hepimiz bunalmış durumdayız.

Yine konu değiştirip sizleri birkaç yıl öncesinde yaşadığım ilginç bir olaya götürmek istiyorum.

İffet Erguvan, Mehmet Ali Erbil'in eski kayınvalidesi. Yani eski eşi Sedef'in annesi. Onu magazin basınından tanımıştık.

Sarışın, çok güzel, belki kızından bile güzel bir hanım. O sırada kızı Sedef, damadı Mehmet Ali Erbil ve kendisi sürekli gündemde.

Günün birinde Posta Gazetesi'nde bir haber çıktı. Güzel kayınvalide çalışmakta olduğu kamu kuruluşundan emekli olmuş ve (eski para ile) 9 milyar lira emekli ikramiyesi almış. O günlerde iyice bir para…

Habere göre İffet Hanım şöyle demiş:

“Bununla benim giyeceğim tarz ve markada bir manto bile alınmaz. Bu devletin ayıbıdır.”

Okuyunca tepem attı, yazı yazdım:

“Ortada devletin ayıbı elbette vardır da hanımefendinin de birazcık kendi ayıbı var. Bu söz çok yakışıksızdır. İnsan, yaşadığımız şu ortamda ağzından çıkacak sözleri birkaç defa düşünmek zorundadır. Türkiye'de bu kafada insanlar var. Bunlar gülüyor, eğleniyor, krallar gibi yaşıyor, paraya para demiyor ve 9 milyarı küçümsüyor…

Bir kesim ezilirken, işsizliğin azabını yaşarken, ayın sonunu getiremezken, İffet Hanım gibiler 9 milyara manto alamayacağından yakınıyor.

İnsan bazen ne diyeceğini şaşırıyor, yasal engeller nedeniyle de istediğini özgürce yazamıyor!”

Mehmet Ali Erbil, eski eşi ve kayınvalidesiyle birlikte.

Yazımın çıktığı gün İffet Hanım aradı. Bu sözleri söylememiş.

Bana bir de yazılı açıklama hazırlamış. Ziyaretime gelmek istiyor. Akşam saat 16 için gazetede sözleştik.

İffet Hanım geldi. İlk kez görüyordum, gerçekten çok güzel bir kadınmış…

Ve gazetede çıkan o haberi yalanladı, kendisine yapılan bu gibi haksızlıklara isyan ettiğini söyledi. Ben de bu açıklamasını aynen kullanacağıma söz verdim ve ertesi günkü yazımda kullandım.

Şimdi bu şirin olayı “Şu Benim Gazetecilik. Yaşadıklarım” isimli kitabımdan aktarıyorum.

★★★

O sırada aralık ayındayız. Hava erkenden kararıyor.

İffet Hanım gelmeden önce kar yağışı zaten başlamıştı. Birlikte oturduğumuz sürece inanılmaz bir kar bastırdı. Muhabbet ediyoruz!

Bir saat içerisinde her yer tepeleme kar oldu. Birdenbire bastırınca bütün trafik durdu. Yollarda bir tek araç yok. Ortalık korkunç bir sessizliğe büründü.

İffet Hanım dışarı çıkamıyor. O gitmeyince ben de çıkamıyorum. Odamda öylesine laflayıp duruyoruz.

★★★

Saat 18.30 oldu. Artık yapacak bir şey yok. Kar olanca hızıyla yağıyor. İşten çıkan insanların tamamı yollarda yürüyor. Yaya trafiği sel gibi akıyor.

“İffet Hanım siz ne tarafa gideceksiniz?”

“Gaziosmanpaşa tarafına.”

“İyi, bizim ev de orada. Çıkıp yürüyeceğiz, başka çare yok.”

İkimizin de ayağında sabah iyi havaya göre giyilmiş normal ayakkabılar. Onunki topuklu… İffet Hanım'da bir de şemsiye var.

Çıktık dışarıya. Ayaklarımız kayıyor. Yürüyerek en az yarım saatlik yolumuz var.

★★★

İffet Hanım kayıp düşmemek için girdi mi benim koluma!

Şiddetli kar yağıyor, herkes yürüyor. Karşıdan yüzlerce insan geliyor. Onların çoğu ya beni ya da İffet Hanım'ı medyadan mutlaka tanıyor.

Ben onlara görünmemek için şemsiyeyi öne doğru eğiyorum, hiç değilse yüzümüzü karşıdan gelenlere göstermemek için çaba harcıyorum, İffet Hanım uyarıyor:

“Emin Bey biraz kaldırın lütfen şemsiyeyi. Kar üzerimize yağıyor, saçım bozuluyor!”

Kaldırıyorum, bu kez yürümekte olan kalabalıklarla yüz yüze geliyoruz. Bazıları gerçekten tanıyor gibi tuhaf tuhaf bakıyor. Ya da bana öyle geliyor.

İffet Erguvan

Ulan magazin basınına düşeceğim, rezil olacağım.

Haberler çıkacak:

“Son büyük aşk… Çölaşan ile İffet Erguvan aşkı… Çift hiç kimseyi umursamadan kar altında kol kola romantik yürüyüşler yapıyor…”

Sonra benim ağzımdan asparagas (masa başında uydurulmuş) demeçler bile yayımlanabilir:

“Evet, henüz aşk olmasa bile İffet'le düzeyli bir birliktelik yaşıyoruz!..”

Yürüdükçe yol bitmiyor. Sonunda Petek Taksi'nin oraya geldik ama taksiler çalışamıyor. İffet Hanım'ın da gideceği yere yaklaşmışız. Ötesini kendisinin gidebileceğini söyledi. Kolumdan çıktı, vedalaşıp ayrıldık.

İçimden “Çok şükür sana Allah'ım, inşallah kazasız belasız atlatmışımdır. İnşallah magazin basını vaziyete uyanmamıştır” dedim!

Aksi takdirde, işte o zaman yanardım!

Neyse ki paçayı kurtarmıştım!

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp