Top
17/04/2019

Murdar!

Sevgili okurlarım, bir şahıs düşünün ki, devletin en yüksek makamlarında yer almış ve yıllarca görev yapmış…
Milletvekili, Bakan, Başbakan ve en sonunda Meclis Başkanı…
Sonra Recep Bey, bu en yakın adamına önemli bir görev veriyor:
“Seni İstanbul'a Büyükşehir adayı göstereceğim!”
En yakın adamı bu öneriyi düşündü mü, içinden ne dedi, nasıl razı oldu, onu bilmemiz mümkün değil.
Ama sonuçta “Evet” dedi.
Bence bir miktar düşünürken tereddüt içindeydi ve kendi kendine şöyle diyordu:
“Yav ben bu makamlara ulaşmış bir adamım. Bu önemli görevlerden sonra İstanbul'a gitmek beni keser mi!..”
Ama ikna edildi.
Baskı altına alındı:
“İstanbul Büyükşehir bizim için her şeyden daha önemli. Orası bizim hazinemiz. Karışanı görüşeni yok. Emrinde trilyonlarca lira para olacak ve istediğin gibi kullanacaksın. 31 Mart seçimini İstanbul'da kazanacağımız kesin. Yani işin hiçbir riski yok.”
Sordu:
“Acaba kaybetme riskimiz olur mu?”
“Ne kaybetmesi abi, İstanbul'u sen hepimizden daha iyi bilirsin… Yüzde yüz garantili.”
Ve adaylığı açıklandı.
Partisi, İstanbul'u çantada keklik olarak görüyordu.

★★★

Karşısına çıkarılan adayın ismi Ekrem İmamoğlu idi.
Bir ilçe belediye başkanı. Çok kimse tarafından tanınmaz, bilinmezdi.
Tanıyanların anlattığına göre yumuşak başlı, efendi bir adamdı.
Öyle cazgırlığı falan yoktu, geçmişi de temizdi. Herhangi bir hırsızlığa yolsuzluğa bulaşmamıştı.
Ancak inatçı ve mücadeleci bir adamdı. İlkelerinden ödün vermez, başını eğmez, haksızlıklara karşı yılmadan mücadele ederdi.
O yumuşak ve ağır başlı görüntünün ardında sert bir kaya yattığını o sırada pek kimse bilmiyordu.
Zaten toplumun bir kesimi de sorgulamaya başlamıştı:
“Nereden bulup çıkardılar bu adamı yaaa!..”
İstanbul seçiminde yenilgiye uğrandığı takdirde bütün oklar onu aday gösteren Kılıçdaroğlu'na yönelecek ve “İstifa et, yeter atık. İstanbul'a aday gösterdiğin adam hezimete uğradı” feryatları ortalığı kaplayacaktı.

★★★

Rakibi güçlüydü, Seçim kampanyası boyunca arkasına doğal olarak devlet gücünü de almıştı.
Üstelik Recep Bey de işi gücü bırakmış, Binali Yıldırım İstanbul'u alsın diye elinden geleni ardına koymuyor, seçim öncesinde bir günde beş-altı İstanbul mitingi düzenliyordu.
Bindirilmiş kıtalar harika idi! Kalabalık iyi, coşku iyi…
Büyük devlet adamı Binali Bey kesinlikle kazanmaya doğru gidiyordu!
İstanbul kalesi, İstanbul'un hazinesi doğal sahiplerinde kalacaktı!
Hepsi emindi.

★★★

Seçim gecesi milyonlarca insanımız televizyon kanallarının başında sonuçları izliyordu. İktidarın ön bahçesi olan, görevi olan gazeteciliği bile siyasete alet etmekten utanmayan Anadolu Ajansı rakamları geçerken AKP mutlu, muhalefet kesimi mutsuzdu…
AKP açık ara önde gidiyordu! Binali Yıldırım kazanmış, Ekrem İmamoğlu yenik düşmüştü!
Binali Bey dereyi görmeden paçayı sıvamıştı. Saat 23 dolaylarında canlı yayınlara çıktı:
“İstanbul'u kazandık. Halkımıza teşekkür ederim!”

★★★

Sonra olanları, Anadolu Ajansı'nın sonuçları nasıl çarpıtmaya kalkıştığını falan artık anlatmaya gerek yok.
İmamoğlu az farkla kazanmıştı.
İktidara büyük şok!.. Ve olanları hazmetmeleri, sonuca saygı göstermeleri mümkün olmadı.
Seçim gecesi devreye Anadolu Ajansı girmişti…
Seçimden sonra YSK… İtirazlar, birbiri ardına saçma sapan itirazlar…
Mühim olan İstanbul hazinesini CHP'ye kaptırmamak!..

★★★

Ve Binali Bey yaşına başına, devlet adamlığına, arkasında bıraktığı siyasi deneyimlerine falan hiç aldırış etmeden konuştu:
“Oylar sandıkta iç edildi. İstanbul seçimi murdar olmuştur.”
Ne demek murdar?
Yanıtını Ferit Devellioğlu'nun “Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lügat isimli eserinden görelim:
“Murdar: Mundar, kirli, pis.”
Kaybettiği seçim için “Murdar” diyen bir devlet adamı (!) ilk kez karşımızda. Demek ki İstanbul'da seçim kirli olmuş, pisleşmiş.
Ayıptır yahu, ayıptır.
Kendileri kazansa aynı seçim “Tertemiz, analarının ak sütü gibi helâl” olacaktı.

★★★

Okurum Atilla Damar dün bir şiir yollamış:
“Deli pösteki sayar, biz oyları sayarız/ Maksat oy falan değil Billahi göz boyarız.
Olmadı bir daha say, yeni baştan bir daha/ Bu ne iş, vay anam vay, sığınalım Allah'a.
Yeter Allah aşkına, yere batsın oyunuz/ Döndük aptala-şaşkına, yeter artık lütfen doyunuz.
Bu millet sürü değil, bunu böyle biliniz/ Lütfen beyler silkinip kendinize geliniz!”

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp