Top
14/05/2020

Paralar nereye gitti?

Sevgili okurlarım iyi anımsıyorsunuz, bu iktidar bundan bir süre önce Türkiye çapında yoğun bir bağış kampanyası başlattı:

“Biz bize yeteriz Türkiyem!”

Sonra herkese, özellikle de kendilerinden yana olan bütün kesimlere çağrıda bulundu:

“Pamuk eller cebe, bastırın paracıkları gönlünüzden ne koparsa…”

Aslında bu çağrının figüranı sıradan vatandaşlardı.

Zira esas çağrı, Merkez Bankası gibi parası olan kamu kurumlarını ve aynı özelliği taşıyan ve iktidardan yana olan sivil toplum kuruluşlarını hedef alıyordu.

O bir çağrı değildi, onlara emir verilmişti.

★★★

Yandaş medya anında devreye sokuldu, banka hesap numaraları ilan edilmeye başlandı…

Vatandaştan, özellikle de yandaşlardan para isteniyordu…

“Gönlünden ne koparsa ver aziz milletim!”

Veren verdi, “Biz böyle kampanyaları çok gördük” diyenler vermedi.

Sonuçta Merkez Bankası gibi kamu kurumları, TOBB gibi sivil toplum kuruluşları devreye sokuldu, bunlar da çok büyük miktarlarda para bağışlamak zorunda kaldı.

Tabii bir de yandaş müteahhitler!

Maşallah, bu iktidar döneminde her birine çok büyük işler verilmiş, onlar da ayrı ayrı malı götürmüştü.

Devletin ve milletin parası, belki milyarlarca doları kitabına uydurup onlara hortumlanmıştı.

★★★

Neyse, uzun lâfın kısası paralar toplandı ama iktidarın hayal ettiği rakamlara ulaşmak pek mümkün olmadı.

Dünya liderimiz, partisinin genel başkanı ve aynı zamanda cumhurbaşkanı olan Recep Bey geçen akşam ekranlarda okuduğu yazılı metinde bu rakamın (eski para ile) iki katrilyona ulaştığını söyledi.

Umdukları kadar olmasa bile iyi rakamdır.

Ancak herkes gördü ki amaca ulaşmak söz konusu olmamıştır.

★★★

Sevgili okurlarım, şimdi işin özüne, püf noktasına bir kez daha gelelim…

Burada hep sordum:

“Yahu sayın iktidar, sayın dünya liderimiz, topladığınız bu paralar ne oldu? Bunları hangi amaçla ve hangi alanda kullanıyorsunuz? Yani daha da Türkçesi, toplanan bu paralar nereye gitti, hangi kesimler yararlanmış oldu?”

Eski parayla iki katrilyon…

Ne yazık ki yanıt vermeleri hiçbir zaman mümkün olmadı.

Sen devlet, hükümet ve cumhurbaşkanlığı olarak böylesine büyük miktarda para toplayacaksın ama nerelere harcadığını, sana bağışta bulunan Türk Milleti'nden gizleyeceksin!..

Bunu hukuk, hukuku da bırakın bir yana vicdanlar kabul eder mi?

O kumbaraya çağrılar üzerine az veya çok para atan, 10 lira gibi katkıda bulunan belki yüz binlerce sıradan vatandaşa bunu nasıl anlatırsınız?

Şimdi yine bekleme aşamasındayız!

Bakalım filmin sonu nasıl bitecek, zahmete katlanıp bir şey diyecekler mi, bu sorulara açıklık getirecekler mi!

Sevgili okurlarım, adına korona denilen virüsle boğuşuyoruz. Bu bela hakkında çok şeyler söylendi. Yüzlerce rakam her gün havalarda uçuşuyor.

Ancak bir şey eksik kaldı:

Bu virüse yakalananların tedavisi hastanelerde nasıl yapılıyor? Tedaviye girenler nasıl iyileşiyor, ya da ölüyor?

Onlara hangi ilaçlar hangi koşullarda veriliyor?

Bugüne kadar bunu anlatan bir hasta çıkmadı, soran da olmadı.

★★★

Emekli büyükelçi Murat Ersavcı virüs kapmıştı…

Bu tedavi sürecini ve yoğun bakım odalarında neler yaşandığını ilk kez olarak anlattı…

Hacettepe hastanesinde uzun süren, üstelik çok zorlu geçen bir tedavi süreci sonrasında iyileşip taburcu edildi.

Ersavcı'nın anlattıkları insanın tüylerini ürpertiyor.

Bunları bizim gazetenin yarın çıkacak olan EK'inde yazdım.

Yarın mutlaka okumanızı öneririm.

Allah hepimizi bu öldürücü hastalıktan korusun.

Sevgili okurlarım, dün yeni bir kitabı bitirdim.

Doç. Dr. Necati Ulunay Ucuzsatar'ın son kitabı:

“Menzil. Türkiye'de Siyasal İslamcılığın ve Devrim Düşmanlığının Kısa Tarihi. 1876-1909 ve 2000-2020.” (Koral Yayınları.)

Çok güzel yazılmış yeni belgeler ve bilgilerle dolu, kolayca okunan bir kitap.

Kızıl sultan Abdülhamit dönemiyle günümüzdeki benzerliklerin kıyaslanması…

Kurumların ve devletin nasıl yok edildiği…

Cumhuriyet döneminde çıkarılan şeriatçı ve Kürtçü isyanlar…

Kitabı baştan sona dikkatle okudum ve ellerine sağlık dedim.

Ucuzsatar çok iyi bir iş başarmış, kutluyorum.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp