Top
13/11/2012

Aldık başımıza Suriye belasını!..

Sevgili okuyucularım, bir ülke durup dururken komşu bir ülkeye düşman olabilir mi? Emre hazır yandaş medyasını kullanarak o ülke için savaş tamtamları çalabilir mi?

Bunlar elbette olabilir. Eğer o komşu ülke size zarar veriyorsa, egemenliğinize saygı göstermiyorsa, sizi tehdit ediyorsa, terör ihraç ediyorsa, her şeyi yaparsınız.
Gerekirse o ülkenin topraklarından içeri girip savaşırsınız. Böyle bir durumda bütün millet arkanızda yer alır, size destek verir.Şimdi gelelim Suriye olayına!.. Bizi yöneten çapsızlar, Suriye'yi durup dururken niçin düşman ilan ettiler?

Aylardır Suriye ile yatıp kalkıyoruz, bizim çapsızların posta koymasına tanıklık
ediyoruz.

Artık yeni düşmanımız Suriye!

* * *

Gidin oralara, Hatay, Gaziantep, Kilis, Mersin gibi illerimizin durumunu bir görün. Sadece bu yapay düşmanlık nedeniyle oralarda onbinlerce insanımız işsiz kaldı. Suriyelilerin hayat verdiği illerimizde ekonomi tamamen durdu.
Otelci, simitçi, dolmuşçu, taksici, restorancı, halıcı, marketçi, kamyoncu, aklınıza gelen bütün kesimlerin işi yok edildi… Çünkü sınır kapandı, ihracat ve ithalat durdu.
Bu illerimizin en büyük gelir kaynağı olan Suriyeliler artık yok…
Ve bir şeye daha çok dikkat ediniz!.. Böyle bir durum AKP iktidarı öncesinde olsaydı o illerimizde kıyamet kopar, insanlar sokaklara dökülür, protesto gösterileri yapılırdı.
Şimdi ise “Tık” yok.
İşte, “Polis devleti” kurmanın ve “Korku imparatorluğu yaratmanın” yararlarını (!) görüyorsunuz.

* * *

Şimdi bu illerimizdeki kamplarda ve evlerde yaklaşık 140 bin sığınmacı yaşıyor. Çoğunun amacı rejimden kaçmak değil, Türkiye'den sonra herhangi bir Avrupa ülkesine kapağı atıp oralarda yaşamak.
İçlerinde karanlık adamlar, sahtekarlar, casuslar, kaçakçılar, katiller, teröristler, her çeşit insanlar var. Piyasaya sahte para sürüp bankaları dolandıran bunlar.
Geçen gün Ankara'da bir banka şubesindeyim. İçeride polisleri gördüm. Banka çalışanlarına ne olduğu sorduğum zaman aldığım yanıt ilginçti:
“Suriyeliler sahte dolar bozdurmuş, polise ifade vereceğiz. Bunu hep yapıyorlar!”
Biz bu adamları kamplarda besliyoruz. Günde dört öğün yemek çıkıyor, hamamlar kuruldu, mescitler yapıldı, çocukları için Arapça eğitim veren okullar açıldı.
Herifler yine de beğenmiyor ve jandarma ile sık sık çatışmaya giriyorlar. Ne yapsak beğendiremiyoruz. Hepsinin derdi aynı:
“Bizi Avrupa'ya, ABD'ye gönderin!”
Hem maddi, hem de manevi açıdan başımıza bela oldular.
Atsan atılmaz, satsan satılmaz!
Bu durumda bizimkiler ağlaşmaya, uluslararası kuruluşlardan para dilenmeye başladılar:
“Aman, bu iş bizi aştı. Acele yardım gönderin!..”
İyi de kardeşim, Suriye olayları başladığı zaman bu sığınmacıları Türkiye'ye çağıran, “Biz sizi ağırlamaya hazırız” diyen siz değil miydiniz!

* * *

Suriye olayı, AKP hükümetinin başımıza açtığı bir beladır. Bunlar zannetti ki, padişah Tayyip ağzını bir açtı mı, Esad dize gelecek!.. Ve Esad yönetimi çökünce bizim padişahın adamı olan şeriatçılar Suriye'de yönetimi ele geçirecek!
Tayyip daha iki ay önce partisinin grup toplantısında üflüyordu:
“En yakın zamanda Şam'a gidecek, (Esad'a karşı vuruşan terörist) kardeşlerimizle kucaklaşacağız.
Selahattin Eyyubi'nin kabri başında Fatiha okuyacak, Emevi Camii'nde namaz kılacağız. Bilali Habeşi'nin, İbni Arabi'nin türbesinde, Hicaz demiryolu istasyonunda dua edeceğiz!”
Ancak burada bir eksiği vardı.Vahdettin isimli hainin de mezarı Şam'dadır.
Giderse orada, onun başında da dua edeceğini nedense söyleyemedi!
Milli Mücadeleye karşı çıkan o hain ki, hem Müslümanların Halifesi, hem de Osmanlı'nın son Padişahı olarak İngilizlere sığınmış, İngiliz zırhlısıyla İstanbul'dan kaçıp gitmiştir.
Doğrusunu isterseniz, günümüz sultanının, Şam'a inşallah gittiğinde o hain sultanın mezarını ziyaret etmesi de çok hoş olur!

* * *

Evet, hayal aleminde yaşayan Tayyip, Şam'a gideceğini söylüyordu. Henüz gidemedi! Ancak Suriye olayının tek sorumlusu o değil.
Bu rezaletin en büyük sorumlularından biri, bu olayı kaşıyıp Tayyip'e gaz veren Hariciye Nazırı Ahmet.
Çok bilmiş Ahmet‘in dünyadan haberi yok. Dünya liderliğine oynamak (!) gibi saçma işlerle uğraşıyor, kendini dünyanın dört bir yanına davet ettiriyor, nutuk atıyor ama her seferinde hüsrana uğruyor.
Onun hüsrana uğraması hiç önemli değil.
Ama bu olayda Türk Devleti'ni, Türkiye Cumhuriyetini rezil ettiler. Küçük düşürdüler.

* * *

Esad rejimini devirmek için çaba harcayan üç ayrı kesim var.
İlki, şeriatçılar. Suriye'deki Alevileri kesmek, laik rejimi yıkmak ve Sünni egemen bir rejim kurmak için silaha sarıldılar. Tayyip ve Ahmet bu nedenle onlara arka çıkıyor.
İkinci kesim ise paralı askerler.
Bunlar lejyoner maceracılar. Ayda ortalama 1.800 dolar maaş alıyorlar. Maaşları ve öteki harcamaları Suudi Arabistan ve Katar karşılıyor. İkisi de şeriatçı-hırsız diktatörlük. Silahları da onlar sağlıyor.
Üçüncüsü ise Türkiye. Dünya basınında Türkiye'nin bunlara silah ve para yardımı yaptığı konusunda sık sık haberler çıkıyor… Bu iddiaları yalanlamak yetmiyor. Örtülü ödenek harcamalarının acayip biçimde artması da bunun göstergelerinden biri. Örtülü ödenek paraları acaba nereye gidiyor?

* * *

Esad'ı ve rejimini severiz, sevmeyiz…
Beğeniriz, beğenmeyiz… Ama ortada bir gerçek var:
Adam sağlam bir yönetim kurmuş.
Ordusu çözülmedi. Teröristlere karşı direniyor.
O halde, bu işin temelinde yatan soruyu bir kez daha soralım:
Bizi yöneten çapsızlar Suriye'yi niçin düşman ilan etti? Türkiye'ye bu komşumuzdan bir tehdit, bir saldırı mı vardı?
Hiçbir şey yoktu.
Bunlar sadece ve sadece, ABD'den aldıkları emri uygulayıp başımıza yeni bir bela açtılar.
Asıl tehlike, asıl terör Kuzey Irak'ta. Her gün şehit cenazelerini onların yüzünden kaldırıyoruz. Terörün üssü orası. Adına Barzani denilen o iki paralık herifin adını bile ağzına alamayan çapsızlar, bu rezaleti örtbas edebilmek için -ABD'nin emri doğrultusunda- Suriye'yi düşman ilan ettiler…
Ve şimdi elleri kolları bağlı, hiçbir şey yapamadan, sadece palavra nutuklar atarak kendilerini tatmin ediyorlar.
Şu gerçeği bir kez daha gördük:
Dış politika, sultan Tayyip ve onun personeli olan Hariciye Nazırı Ahmet'in eline kalırsa, sonuç işte böyle olur.
Dünyaya işte böyle rezil oluruz.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp