Top
12/09/2012

Muhalefet uyuyor mu?

Sevgili okuyucularım, Türkiye'de inanılmaz bir kötüye gidiş var. Hükümet anayasa ve yasaları paspas gibi çiğniyor. Büyük bir pervasızlıkla her şey yapılıyor.

Anayasa, yasalar, hak, hukuk gibi kavramlar bunları hiç ırgalamıyor… Çünkü karşılarında doğru dürüst, adam gibi bir muhalefet olmadığını biliyorlar.
MHP zaten AKP‘nin stepnesi olmuş durumda. Her kritik konuda el veriyor, iktidar partisini zor durumdan kurtarıyor.
Geriye kalıyor CHP.
O da kendi iç sorunlarıyla uğraşıyor.
Şimdi bu yetersiz muhalefet konusunda sizlere somut, açık ve net bir örnek vereceğim. Bunu birkaç gün önce de yazdım ama muhalefet partilerinden ses gelmedi.
Oysa olay çok vahim.
Anayasa, yasalar ve hukukun somut bir biçimde çiğnenmesi.
Tayyip birkaç gün önce partisinin bir toplantısında nutuk atarken yine coştu. Teröre bulaşan, PKK ile işbirliğine giren BDP'li milletvekillerinin dokunulmazlığını kaldıracaklarını söylerken inanılmaz bir gaf yaptı:
“Yargıya da zaten gerekenleri söyledik. Yargı da gereğini yapıyor. Biz de parlamentoda gereği neyse onu yaparız.”
Bu süreç şöyle işler: Önce gerekli belgeler düzenlenir ve Meclis'te dokunulmazlıkların
kaldırılması konusunda oylama yapılır. Kabul edildiği takdirde ñki edilecektir- o şahıslar eylemleri nedeniyle yargı önüne sevkedilir.
* * *
Şimdi burada çok önemli olan, bu Tayyip'in ağzından çıkan şu cümle: “Yargıya da zaten gerekenleri söyledik.”
Herhalde yargıya şöyle demiş olmalı: “Biz bunların dokunulmazlığını kaldıracağız, siz de ona göre hazırlık yapın.”
Bu göstermelik anayasal düzende ve hukuk düzeninde bile, hiçbir makam yargıya emir ve talimat veremez, tavsiye ve telkinde bulunamaz. Bu hususlar anayasanın 138. maddesinde aynen yazılıdır.
Oysa Tayyip ilgili mahkemelere ve savcılara talimat verdiğini, tavsiye ve telkinde bulunduğunu ve anayasayı çiğnediğini açıkça itiraf ediyor.
Tayyip bu sözleriyle anayasayı
çiğnemiş, açıkça suç işlemiştir.
Normal işleyen bir hukuk düzeni ve
demokratik mekanizma olsa, Türkiye'de kıyamet kopar ve o şahıs o makamda bir dakika bile duramazdı.
* * *
Şimdi bakınız, Tayyip‘in bu sözlerinden sonra neler oldu! Daha doğrusu, neler
olması gerekirken olmadı.
Tayyip bu sözleri söylerken “Hangi yargıya” talimat verdiğini belirtmiyor. Bu Anayasa Mahkemesi olabilir… Çünkü BDP hakkında kapatma davası açılırsa, bu davayı Anayasa Mahkemesi karara bağlayacaktır. Bu ülkede yüksek yargı olarak ayrıca Yargıtay var, Danıştay var. Bu konuda yüksek yargıdan tık çıkmadı! Onlar kendi onurlarını koruyamadı.
Hiçbiri bu sözleri kınamayı, hiç kimsenin yargıya böyle bir direktif veremeyeceğini açıklamayı aklına getirmedi.
Bu ülkede üniversiteler ve geleceğin hukukçularını -güya- yetiştiren hukuk fakülteleri var. Hiçbirinden ses çıkmadı.
Muhalefet partileri var, Allah rızası için biri bile ağzını açıp bir tek eleştiri getiremedi.
Demek ki yüksek yargı, üniversiteler ve muhalefet partileri, onun bu sözlerini sineye çekmeyi başardı!
* * *
Peki başka bir yargı kuruluşundan tepki geldi mi?
Kimden geldi biliyor musunuz?
Bütün hakim ve savcı atamalarını yapan, yandaş hakim ve savcıları en önemli ve kritik görevlere atayan, kendinden olmayanları sürgün eden ve AKP'nin arka bahçesi olarak görev yapan HSYK'dan geldi!
Evet, bu rezilliği örtbas etme girişiminde sadece HSYK bulundu, hem de nasıl:
HSYK Birinci Daire Başkanı olan İbrahim Okur şunları söyledi:
“Yargı bağımsızdır! Yargıya hiç kimse talimat veremez.”
Son cümlesi ise muhteşemdi:
“Sayın Başbakanımızın bu sözlerinin dil sürçmesi olduğunu tahmin ediyorum!”
* * *
Sevgili okuyucularım, şu yüz kızartıcı duruma bakar mısınız! Tayyip belli bir konuda yargıya
talimat verdiklerini söylüyor ve onun bu gafını, “Dil sürçmesidir” diyerek yargıdaki bir bürokratı düzeltmeye, temizlemeye kalkışıyor.
Yüksek yargı ve üniversite yönetimleri artık yandaşlardan oluşuyor. Hak, hukuk, anayasa, yasalar konusunda onlardan hiçbir şey beklemeyin.
Meydanı Tayyipgillere bırakmışlar, kendileri sütre gerisine çekilmişler.
Bu durumda Tayyip‘in gafını temizlemek artık onun bir bürokratına kalıyor, “Dil sürçmesi” diyor! Onun bu sözü bile Tayyip‘in ne duruma düştüğünün göstergesidir. Ya muhalefet partileri, ya CHP!..
Tayyip sizin elinize hem de altın tepside böyle bir armağan sunmuş. İnsan bu fırsatı değerlendirmez mi! Tayyip'i mahvetmez mi!
Bu gol fırsatı kaçar mı?..
Neredesiniz siz, nerede?

Müyesser Yıldız'ın kitabı

Ergenekon'la birleştirilen Odatv davasında gazeteci arkadaşımız Müyesser Yıldız, bilgisayarına yüklenen düzmece belgelerle tam 15.5 ay Silivri'de “Terörist” olarak yattı ve en sonunda tahliye edildi. Gazeteciler Soner Yalçın, Barış Pehlivan ve Barış Terkoğlu halen tutuklu. Müyesser‘in yeni çıkan kitabını dün okuyup bitirdim. “Vatan Yahut Silivri.” (Kırmızıkedi Yayınevi) Müyesser Yıldız çok ilginç bir çalışmaya imza atmış. Evet, bugün nice yurtsever insanlarımız sadece AKP iktidarını eleştirdikleri için bir sürü düzmece suçlama ile hapishanelerde çile dolduruyor. Peki ama durum o karanlık işgal yıllarında nasıldı?
1918 yılında Birinci Dünya Savaşı'nı kaybedip teslim olmuştuk. Osmanlı'nın başkenti İstanbul bile işgal edilmişti. İşte o karanlık yıllarda hain padişah Vahdettin ve düşmanla işbirliği yapan hükümet üyeleri, kendilerine ve işgal ordusuna karşı çıkan asker-sivil
yurtseverleri tutuklamış, yargılamış, kurulan özel yetkili mahkemelerde bazıları haksız yere idam edilmişti.
Yozgat-Boğazlayan Kaymakamı Kemal Bey, Urfa Mutasarrıfı Nusret Bey, Ermenilere kötü davrandığı için İngilizlerin emriyle idam edilenlerden sadece ikisidir. O düzmece Mahkemelerin başkanları arasında Nemrut Mustafa gibi hainler de yer alıyordu.
Tutuklanıp meşhur Bekirağa bölüğü hapishanesine atılan asker-sivil yurtseverler hakkında düşmanlar bile bir şey bulamayınca, İngiltere tarafından topluca Malta adasına sürgün edildiler. Onlar daha sonra 1922 yılında Mustafa Kemal Paşa tarafından yapılan girişimlerle kurtarıldı.
* * *
Müyesser kitabını işte böyle kurgulamış:
İşgal döneminde yurtseverleri yargılayan özel yetkili mahkemeler ve bugünküler!..
Kitabı somut örneklerle okuyunca aradaki inanılmaz benzerlikleri görüyor ve şaşırıyorsunuz. “Aradan neredeyse 100 yıl geçmiş, benzerliğin bu kadarı olmaz ki” diyorsunuz.
Yargısız infazlar, haksızlık, hukuksuzluk, adaletsizlik o karanlık dönemde nasılsa, bugün de aynı! Ama o geçmiş yıllarda biz işgal altındaydık. Bugün değiliz ki! Müyesser Yıldız'ı bu ilginç kitabı nedeniyle kutluyorum, ellerine sağlık diyorum, mutlaka okumanızı öneriyorum.
* * *
Emin Çölaşan'ın notu: Adı son Afyon skandalına karışan Afyon Valisi Tayyip'ten uyarı almış, belli ki azar işitmiş. Böyle bir Vali herhangi bir ilde devleti temsil edebilir mi? Görevde kalabilir mi? Kalırsa sokakta yanağından makas alırlar. Devleti bu duruma düşürenler utansın.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp