Top
11/11/2012

Dünkü muhteşem olay

 

Sevgili okuyucularım,
dünyanın hiçbir yerinde
olmayacak bir olaya dün bir kez daha tanık olduk.
Aradan tam 74 yıl geçmişti.
Buna karşın, bir millet
Atatürk'ü anıyordu.
Sokaklarda, parklarda,
kapalı alanlarda, denizlerde ve aklınıza gelen her yerde.
Ama özellikle de Anıtkabir'de.
Dün Ankara'da hava soğuktu, bardaktan boşanırcasına acayip bir yağmur yağıyordu. Saat 10.30 dolaylarında ben de Anıtkabir'e gittim. İnsanlar akın akın geliyordu. Ellerinde Türk Bayrakları, Atatürk posterleriyle…
Atatürkçü Düşünce Derneği binlerce kişiyle yürüyordu. Türkiye Gençlik Birliği
Tandoğan Meydanı'nı
doldurmuştu. Milletimiz her yerde coşmuştu.
Akdeniz Caddesi tarafından avlunun kenarına binbir güçlükle,
tanıyanların yol vermesiyle
ulaşabildim. Ancak daha fazla
ilerleyip avluya giremedim.
Avluda ve çevrede ben diyeyim en az bir milyon, siz deyin iki milyon kişi vardı. Turnikeler kapatılmıştı çünkü bunca insanı saymak mümkün değildi.
Ankara'nın Anıtkabir'e çıkan bütün ana caddeleri tıklım tıklım doluydu. İnsanlar yürüyor,
sloganlarla o büyük adama bir kez daha alkış tutuyordu.
Ancak işin garip bir yanı vardı.
Atatürk‘ün mozelesini -her
nedense (!)- açmamışlardı. O büyük kitlelerin Atatürk‘ün önünden geçip saygı duruşunda bulunmasını, belki bir dua okumasını herhalde istemiyorlardı.
Sonra öğrendim, bu konuda tepkiler yoğunlaşınca ve protesto sloganları atılınca açmak zorunda kalmışlar.
* * * * *

Ankara'da yaşadığım için
Anıtkabir'den söz ediyorum. Oysa dün Türkiye'nin -Doğu ve Güneydoğu hariç- her yerinde Atatürk anıldı.
İstanbul, İzmir, Antalya ve daha nice il ve ilçelerimizde görkemli gösteriler düzenlendi.
İnsanlar, Atatürk anıtlarına çiçek bırakmanın bile
hükümetin iznine bağlandığı bu rezalet sonrasında
korkmadan yürüdü.
Yerleşim birimlerinde saat 9'u 5 geçe sirenler çalındığında,
caddelerdeki ve sokaklardaki saygı duruşları inanılmazdı.
Hem mutluluktan ağlatıcı, hem de çok sevindirici bir tabloydu.
Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir olay yok. Bir insan ölecek, ardından 74 yıl geçecek ve kitleler onu böylesine saygı ve sevgiyle anacak!.. Olacak şey değildir.

* * * * *

Size bir şey söyleyeyim, dünkü 10 Kasım coşkusuna katılan
kalabalık, hiç abartmıyorum, 29 Ekim günü Ulus Meydanı'ndaki Cumhuriyet mitingine
katılanlardan çok daha fazlaydı.
Bu sayıyı bilmek, tahmin etmek mümkün değil.
Sadece “Milyonlar” demek mümkün ama kaç milyon
olduğunu kestirmek imkansız.
Kadın, erkek, genç, yaşlı,
engelli, her kesimden yurtsever insanlarımız.
Gökten boşalan yağmurun
altında ıslanan, ellerinde Türk Bayrakları ve Atatürk posterleriyle haykıran büyük kitleler…
Neyse ki hükümet bu kez akıllıca davranmış, 10 Kasım kutlamalarını da Cumhuriyet mitingi gibi yasak etmeye kalkışmamıştı.
Yasaklamaya gücü yetmezdi.
Dikkat ederseniz burada “10 Kasım kutlamaları” diyorum ve bunu bilerek söylüyorum… Çünkü gerçekten de, Türkiye'de 10 Kasım, artık bir “Kutlama” olarak algılanmaktadır.
Ne mutlu bize ki, başımıza en zor zamanımızda böyle bir Adam gelmiş, bize bağımsızlığımızı,
özgürlüğümüzü kazandırmıştır…
Ona teşekkür borçluyuz ve
milletçe teşekkür ediyoruz.
Bunu adına ancak “Kutlama” denir.

* * * * *

Sevgili okuyucularım, bunları yazarken akla hemen bir soru
geliyor!
Tayyip dün neredeydi?
Sınavdan kaçan çocuklar gibi, Tayyip ortadan kaybolmuştu! Programda yoktu!
Daha doğrusu, nerede olduğu biliniyordu ama kendi kafasına göre küçük ve önemsiz bir zamanlama değişikliği yapmış, 10 Kasım günü Ankara'da olup Atatürk'ün huzurunda saygı duruşunda bulunmaktan yırtmıştı.
Beyefendi aile boyu Endonezya gezisindeydi!
Daha önce açıklanan programına göre dün Ankara'da olacak ve Anıtkabir'deki “Protokol görevine” katılacaktı.
Fakat son anda küçük bir
değişiklik yaptı.
Endonezya'da Brunei Sultanı ile karşılaşmış…
Ve kendisini bir günlüğüne oraya davet ettirmiş…
Dolayısıyla programı değişmiş, Türkiye'ye bugün gelecekmiş!
Gelse de olur, gelmese de!

* * * * *

“Ata'ya saygı duruşunda sap gibi ayakta durmaya gerek yok!”
“10 Kasım'da yaygara
kopartıldı!”
Bu sözlerin kime ait olduğunu herhalde tahmin ettiniz.
Evet, doğru bildiniz…
Tayyip'e ait!
Dün herhalde Brunei Sultanı ile halvet olurken, kendisini “Sap gibi ayakta durmaktan”
kurtarmış oldu.
Şu sözler de aynı sahsın
ağzından çıkmıştır ve tamamı
belgelidir:
“Türkiye'nin yarınında artık Kemalizm veya başkaca
herhangi bir resmi ideolojiye yer yoktur. Kemalizm'in
kendisini yeniden üretmesi söz konusu değildir…”
“En üst belirleyici İslam'ın ilkeleridir. Her şey ona göre belirlenir…”
“Türkiye Türklerindir gibi tezler yanlıştır. Şu anda
Türkiye'de 27 etnik grup var. Bunların varlıklarının tanınması gerekir.”
Tayyip dediğiniz işte budur ve bu kafa şimdi Türkiye'yi
yönetmektedir.
Tanınması gerektiğini söylediği o etnik gruplardan birinin marifetlerini hep birlikte görüyoruz. Dün düşen helikopterde onların yüzünden 17 şehit verdik.
Tayyip bu laflarının altında ezilecektir.

* * * * *

Tayyip'in ikiz kardeşi olan Bay Abdullah Gül bir süredir “İyi polis” rolüne soyunmuş durumda! Birkaç yıl sonra yapılacak Cumhurbaşkanlığı, ya da Başkanlık seçiminde o da Tayyip‘le birlikte adaylığa soyundu.
Şimdi o yüzden aralarına kara kedi girdi, bazen ters
düşüyorlar, birbirlerini fırsat
buldukça iğneleyip gagalıyorlar.
Siz onun iyi polis rolüne kulak vermeyin.
Tayyip ne ise, Bay Abdullah Gül de odur.
Dün 10 Kasım nedeniyle bir mesaj yayınlaması gerekiyordu ve yayınladı! Atatürk'ten
övgüyle söz ediyordu!
Oysa şu sözler yine belgelidir ve ona aittir:
“Ne mutlu Türküm diyene lafını tutup her yere yaza yaza Türkiye İLKEL bir hale dönmüştür…”
“Doğu ve Orta Anadolu'ya geldikçe ‘Önce Vatan' yazdığını… Yani bunlar tek parti devrinden kalan ve zorla, halkın kendi inanç değerleriyle bütünleşmeyen bir dünya sistemini halka zorla kabul ettirmektir…”

* * * * *

Türk milleti artık uyanıyor. Bir sürü ev baskını, tutuklama,
açılan nice davalar, verilen hapis cezalarıyla milletin üzerine
salınan korku, yavaş yavaş
dağılıyor.
Milletimiz şoktan çıktı, artık ses veriyor.
29 Ekim ve 10 Kasım, bu olguların somut göstergesi.
Milyonlar artık sokaklara dökülüyor, barikatlar
yıkılıyor, toplum ölü
toprağını üzerinden atmış, ses veriyor.
Bu iktidar için alarm
zilleri çalıyor. Kulakları sağır, gözleri bozuk değilse mutlaka farkındalar ve onun paniğini yaşıyorlar. Yasaklar, baskılar ve
hukuksuzluk hep bu
gerçeğin göstergeleri.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp