Top
Ege Cansen

Ege Cansen

cansen@sozcum.com

16/12/2018

Düşük ama sağlıklı bir büyüme

TÜİK'in yaptığı tespit ve hesaplara göre, Türkiye ekonomisi 2018 yılının üçüncü çeyreğinde, geçen yılın aynı dönemine kıyasen %1,6 büyümüş. Bu büyüme gerek yılın ilk yarısına, gerekse Türkiye ekonomisinin doğal büyüme hızına göre düşüktür. Bu bakımdan kötüdür. Ama bu büyümenin çoğu, cari açığın kapanmasından doğmuştur. Bu bakımdan son derece sağlıklıdır.

Cari açık meselesine toplumun dikkatini çekmek için çırpınan biri için bu husus çok önemlidir. Cari açığın salt olarak kapanmasından daha da önemlisi, bu süreçte ihracatın artmasıdır. Bu sonuç, dünyada “Kur Savaşları” (ülkelerin, ihracatta rekabet güçlerini artırmak için para değerini düşürme kavgası) diye bir vakıa varken, Türkiye'de “Pahalı dövizin ihracata faydası yoktur” veya “İhraç edecek malımız mı var?” gibi zırvalara abone olmuş iktisat cahillerinin zihinlerinde bir feraset kıvılcımı çakmasına sebep olmuştur inşallah!

Hemen ilave edeyim: İthalatın azalması, cari açığın kapanmasına önemli katkı yapmıştır. Ama ben buna sevinmiyorum. Çünkü stokların azaldığı bir sırada ithalatın geçen yılın aynı dönemine göre %16,7 düşmesi arızidir, sürdürülemez. Muhtemelen 2019'un ikinci yarısında başlayacak büyümeden daha önce ithalat artacaktır.

İTHAL İKAMESİ DEĞİL İHRACAT BÜYÜMESİ

Olağanüstü haller ve istisnalar kaideyi bozmaz dedikten sonra Türkiye'nin istikrarlı bir şekilde ve de hızlı olarak büyümesi için “cari fazla” verir hale gelmesinin şart olduğunu bir kez daha vurgulayayım. Toplumumuzun her kesiminde bazen çok taraftar bulan “yerli malı, yurdun malı; herkes onu kullanmalı” paradigması hem demodedir hem de yanlıştır. Hakeza “tutum haftası” da sürekli bir hayat tarzı olamaz.

Bizim hatamız “ithal mallarını, dış borç alarak tüketmemiz”dedir. Türkiye cari fazla veren bir ülke olsa, Romanya'dan saman, Kaliforniya'dan badem gelmesi iktisaden yanlış olmaz. Pek tabii tarım ekonomisi, iktisadın özel bir dalıdır.

Bu sektörde, devletin bazen gümrük duvarlarını yükselterek üreticiyi, bazen duvarları sıfırlayarak tüketiciyi koruması gerekebilir. Yeter ki yılın sonunda cari açık verilmiş olmasın. Bunu sağlamak için yapmamız gereken şey, ihracatı destekleyecek reel (enflasyondan arındırılmış) “döviz fiyatı” düzeyini “istikrarlı bir şekilde yüksek tutmak”tır. Ondan sonra iş âlemi, kendi yolunu kendi bulur. Bakın ne becerikli ihracatçılar çıkacaktır ortaya.

EKONOMİMİZ LİMBO DURUMDA

2019 yılının son günlerinde ekonomimiz limbo konumundadır. %7 faizle dış borç alarak “mevcut” durum korunamaz. Yapı, ya sağa, ya sola yıkılacaktır. Birinci ihtimal, IMF ile anlaşarak dışarıdan büyük miktarda ucuz döviz getirmektir. Bu olursa, döviz fiyatları reel olarak düşecek, enflasyon gerileyecek, tüketim harcamalarına dayalı büyüme hızlanacaktır.

Yani 16 yıldır inkıtalar hariç “el parasıyla yapılan gösteriş yatırımlarına ve sosyal sadakaya dayalı saadet zincirine” geri döneceğiz. İkinci ihtimal Türkiye'nin acı ilacı içerek, yapısal reformu başlatması yani “ihracata dayalı büyüme patikasına” geçmesidir. Olursa, bu da AKP'nin tercihiyle değil, “eşyanın/şeylerin zoruyla” (with the force of the things) gerçekleşecektir.

Son Söz: Döviz ucuzdur, vardır bir illeti; pahalıdır, vardır bir hikmeti.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp

Yazarın Diğer Yazıları