Top
Ege Cansen

Ege Cansen

cansen@sozcum.com

08/01/2015

“Sağlam irade cumhurun başında”

Recep Tayyip Erdoğan'ı, tek bir kelimeyle anlatmam istenseydi “O, bir savaşçı” derdim. Siyaset meydanında neler olup bittiğine akıl erdirebilmek için, öncelikle bir savaşçının, babamın Türkçesiyle “halet-i ruhiyesini” (ruh halini) yani korkularını, sabit fikirlerini, ön yargılarını ve vicdani değer sistemini anlamamız gerekir. Savaşçı, varmak istediği hedefe dövüşerek, vurarak, kırarak, yakarak, yıkarak, öldürerek, imha ederek varmak isteyen kişidir. Onun, hedefine doğru yürüyüşünü engellemeye çalışan her kişi veya kurum “düşman”dır. Savaşın en kısa ve öz tanımı da “düşman öldürmek”tir. Savaşçının zafiyeti, düşmana merhamet etmesindedir. Çünkü savaşçının merhameti sayesinde ölümden kurtulan düşman, eline geçen ilk fırsatta savaşçıyı öldürebilir. Kendisi de bir savaşçı olan düşmandan merhamet beklemek hatadır. Savaşın demir kanununa göre, hiçbir savaşçı düşmanından merhamet bekleme riskini alamaz.

AL SANA YAPISAL REFORM

Bir süre önce Başbakan ve yardımcısı, gülümseyen çehreleriyle, muhtemelen bir yabancı danışmanlık şirketine hazırlattıkları bir “Reform Paketi”ni kamuoyuna açıkladılar. Bu pakette, reform denecek tek bir unsur yoktu. Çünkü reform, acı ilaçtır. Açıklandığı zaman toplumun belli kesimlerinin feryat etmesi gerekir. Eğer her kesim “oh ne güzel, 1250 tane yetmez, bize 12500 tane böyle reform lazım” diyorsa, ortada “yapısal reform” değil sadece bir “iyileştirme” paketi var demektir. Reform denmese bile, açıklanan iyileştirmelerin başında “hukuk reformu” vardı. Özellikle, faizci olmayan-istihdam yaratıcı yabancı yatırımcıları ilgilendiren “ihalelerde adil rekabet”, “sözleşme güvencesi” ile “kayıt dışılıkla mücadele” alanlarında iyileştirmeler yapılacağı vaat edildi.

MAKUL ŞÜPHE VE NEREDEN BULDUN

Adları “ihale yolsuzluklarına ve haksız rekabete” karışan dört eski bakanın yargılanmama kararını onaylayan Başbakan ve yardımcısı, bu tutumlarını, millete verdikleri “hukuk reformu” sözü ile nasıl bağdaştırıyorlar? Ayakkabı kutusundaki paralar, milyonluk kol saati ve para sayma makineleri ile Cemaat polislerinin kayda aldığı konuşmalar, yasaya uygun olarak toplanmış kanıt olmayabilir. Ama bunlar, savcı ve yargıçların zihninde hiç olmazsa “makul şüphe” de mi yaratmadı? Zaten sanıklar komisyonda “paraları nereden bulduklarını” makul bir şekilde açıklayamadılar. Hukuk reformu hangi yana düşüyor?
Son söz: Gölgede gül değil, mantar yetişir.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp

Yazarın Diğer Yazıları