Top
Can Ataklı

Can Ataklı

canatakli@korkusuz.com.tr

15/11/2019

Bir zafer var ortada galiba da ne olduğunu pek anlayamadık

ANALİZ

Bir zafer var ortada galiba da ne olduğunu pek anlayamadık

Amerika gezisi “çok olumlu” geçmiş.

Yandaş tetikçi medya henüz “zafer” başlıkları atamadı ama durumu böyle anlatıyor.

Kanıt olarak da Amerikan medyasında çıkan haberleri gösteriyorlar.

CNN’in Beyaz Saray muhabiri Kevin Liptak, Trump’ın “güçlü liderlere” gösterdiği yakınlığı, Erdoğan’a da gösterdiğini söylemiş.

Pek sevinmişler bizim yandaşlar buna.

Liptak devam etmiş, “Hiçbir lider, Erdoğan kadar, Trump’tan istediğini elde edemedi” demiş.

Çok güzel de Erdoğan ne almış, onu anlayan var mı?

Bu gezinin Türkiye için tek yararlı sonucu var gördüğüm kadarıyla.

O da Ermeni tasarısının Senato’da engellenmesi..

Gerçi kendimi bildim bileli bu hep böyle olur. Son anda geri çekilir tasarı.

Sadece bu kez zamanlaması farklı oldu.

Eskiden bu, 24 Nisan yaklaşırken başımızın derdi olurdu, bu kez kasımda yaptılar ama sonuç bildik sonuç.

Bunun dışında hem hiçbir olumlu sonuç elde edilmedi hem de Erdoğan tam bir teslimiyet sergiledi.

“Mektubu takdim ettim” dedi örneğin.

Takdim etmek tanımlamasının dün de anlattım, bugün üzerinde durmayacağım, ama bunun anlamı ne çözebilen var mı?

Mektubu geri alan Trump, hiç olmazsa “Pardon” dedi mi? Orası muamma.

PYD-YPG’ye yine terörist demedi Trump, hatta tam tersine “Ateşkes gayet iyi gidiyor, Kürtler de çok memnun” diye konuştu.

S-400’ler konusunun müzakere ile çözüleceğini söyledi her ikisi de. Oysa biz S-400’leri almamış mıydık? Alınmış bir füze sistemi konusunun müzakere ile çözülmesi ne demektir?

Şudur; “Bu sistem alınmayacak. Nokta.”

Cemaat konusunda da arpa boyu bile yol alınmadı yine.

Erdoğan yine Fetullah Gülen’i istedi. “Bir teröristin, Amerika’nın koruması altında olmasından duyduğu rahatsızlığı” dile getirdi.

Trump buna cevaben ne dedi?

Kimse bilmiyor.

Gerçi merak da etmiyor, merak etse sözde gazeteciler basın toplantısında bunu sorardı.

Ama söyleyeyim, Trump cevap bile vermedi yine.

Erdoğan, Güvenli Bölge konusunda Amerika’dan tam destek aldıklarını söylüyor.

Yani?

Nasıl bir destektir bu?

Türk askeri 10 kilometreden öteye gidemiyor, izin verilmiyor, bu nasıl destek o halde?

Bütün bunlara rağmen, geziyi izleyen yandaş tetikçi medya elemanları sonucun başarılı olduğunu, çok iyi izlenimlerle dönüleceğini söylüyor.

Peki nedir başarı?

Hiçbir konuda ilerleme yok, sıfıra sıfır elde var sıfır misali gibi bir durumla karşı karşıyayız.

Anladığım kadarıyla bilmediğimiz bazı şeyler var.

Bu kadar sevindiklerine göre, Erdoğan, Trump’tan bazı tavizler koparmış olsa gerek.

Nedir bunlar?

Şu anda bilemiyoruz?

Belki de hiç bilmeyeceğiz.

Çünkü onlar belki de Türkiye’yi çok fazla ilgilendirmiyordur.

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

Trump, yandaş medya kepazeliğini suratımıza vurdu

Biz ne kadar yazarsak yazalım, ne kadar anlatırsak anlatalım, şu yandaş kepazeliğini bu kadar güzel ortaya koyamazdık.

Beyaz Saray’daki görüşmenin ardından gazetecilerden soru sorulması istendiğinde, Trump öyle bir şey yaptı ki bu kepazelik bütün açıklığı ile adeta suratımıza çarpıldı.

Amerika Başkanı, önce kendi medyasına gönderme yaparak “Sadece dost canlısı gazetecilerden soru alalım, buralarda çok bulunmuyor” dedi.

Ardından Erdoğan’a, “Soru soracakları siz seçin” dedi. Erdoğan da sözü Sabah’ta yazan Hilal Kaplan’a verdi;

Kaplan, Trump’a şu soruyu sordu; “Obama’nın kusurlu dış politikasını devraldınız. Bu kusurlardan birisi ABD’yi terörist gruplarla ortak ettirmekti. Siz ABD-Türkiye ilişkilerine verdiği hasarı düzeltmeye çalışıyorsunuz ancak YPG’nin liderini, Mazlum Kobani kod adlı bir kişiyi Beyaz Saray’a davet ettiniz. Bugün size verilen bilgilerde görebileceğiniz gibi Türkiye’de 17 tane terörist saldırının sorumlusu kendisi. 116 asker ve sivilin ölümüne sebep olan kişi. Hâlâ Beyaz Saray’a davet etmeyi düşünüyor musunuz?’’

Trump, bu soruya çok net bir cevap vermedi. “Onunla telefonla konuştum. Aramız çok iyi. Ama Erdoğan’la da çok iyi” diyerek cevabı geçiştirdi.

Ve hemen ardından Hilal Kaplan’a döndü ve Erdoğan’ı işaret ederek “Ona da sorsana” dedi.

Hilal Kaplan’ın tereddüt geçirdiğini görünce üsteledi ve “Gazeteci olduğunuzdan emin misiniz? Türk Hükümeti için çalışmıyor musunuz?” diye sordu.

Burada Trump, gözlediğim kadarıyla Hilal Kaplan’a “Aynı soruyu Erdoğan’a da sor, bakalım o ne cevap verecek?” anlamında söyledi bu sözleri.

Hilal Kaplan, ya bu inceliği fark edemedi ya da aynı soruyu Erdoğan’a soramayacağını bildiği için “Okey” diyerek yerine oturdu.

Açık söyleyeyim, onlarca defa yazdım, söyledim; “Bu yandaşlar soru soramaz ancak ellerine verilen soruları sorarlar.”

İşte Amerikan Başkanı, “Sen gazeteci misin, devlet görevlisi mi? Aynı soruyu kendi Cumhurbaşkanı’na da sorsana” diyerek yandaş kepazeliğini tüm dünyanın gözü önünde ifşa etmiş oldu.

Ama gelin görün ki, bu rezaleti görmezden gelen yandaşlar, “Trump’ın esprisi herkesi güldürdü” diye sundular haberi.

ŞAŞIRDIM

IŞİD’li olunca öldürmüyor yakalıyorlar

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Genel Başkanı Erdoğan, Amerika gezisini sürdürürken dinci terör örgütü IŞİD’e yönelik operasyonları anlattı ısrarla.

Önce IŞİD’lilerin kendi ülkelerine gönderildiğini söyledi.

Sonra önemli bir ismin yakalandığını anlattı.

Ardından kısa bir süre sonra yapılacak bir operasyonun da çok çarpıcı sonuçları olacağını söyledi.

Bunlar olumlu gelişmeler elbette.

Ancak çok şaşırtıcı bir durum dikkatimi çekiyor.

Belki siz de fark ediyorsunuzdur, terörle mücadele konusu sadece “öldürmek” olarak algılanıyor.

Aylardır devleti yönetenlerin en tepesinden itibaren hepsi “kaç terörist öldürüldüğünü, bir tane sağ kalmayana kadar terörle mücadelenin sürdürüleceğini” açıklıyorlar.

Tabii terör ve teröristten anlaşılan hep PKK.

Sağ yakalanan PKK’lı pek olmuyor, sadece teslim oldukları söylenenler çıkıyor ara sıra.

Buna karşı IŞİD’e yönelik operasyonlarda ise hiç ölen olmuyor.

Terörist IŞİD’li olunca hep sağ yakalanıyor.

Gerçi işin doğrusu bu da PKK’lılar hep ölü, IŞİD’liler de sağ olarak “etkisiz hale getirilince” insan ister istemez şaşırıyor.

KAFAMI BOZAN ŞEYLER

Türkiye’de cenaze tek tiptir, sanki canımız istediği gibi gömülebiliriz

Gün geçmiyor ki dinci kesimden bir nefret, bir kin söylemi duymayalım.

Son örneğini Akit gazetesi vermiş yine.

Bu gazetede yazan Ali Karahasanoğlu, Mümtaz Soysal’ın cenaze namazının kılınmasını eleştirdi.

Ali Karahasanoğlu diyor ki “Hayatında sosyalizmi tercih ettiğini iddia eden bir kişinin, cenaze namazını kılmanın anlamı nedir?”

Sonra da şöyle devam ediyor; “Taaa 1960’lı yıllarda, sosyalizmi tercih ettiğini açıklayan bir kişinin, 2019’da cenaze namazının kılınmasını, bu çerçevede bir soruya dönüştürüp hayatı sorgulayabilmeliyiz. Yok öyle kahramanlık. Ucuz söylemlerle, ‘Sosyalistim, komünistim’ deyip sonra imamın önüne cenazeni koydurmak.”

Kin ve nefrete bakar mısınız? Bir de kendini dini otorite sanıp kimin cenaze namazı kılınır, kimin kılınmaz fetva vermeye kalkıyor.

Tabii bir de şu var: Deyin ki sosyalist biri, bu kin ve nefret içindeki yazarın söylediğine uydu ve “Beni İslami esaslara göre toprağa vermeyin” dedi.

Bunun gerçekleşmesi mümkün mü?

Değil. Çünkü Türkiye’de eğer “başka bir dine mensup olduğunun belgesi yoksa” dilediğin gibi son yolculuğa çıkamazsın.

CANIMI SIKAN ŞEYLER

En büyük skandala “Ders gibi cevap verdi” demiyorlar mı bir de

Geçen pazar günü, “Erdoğan, Oval Ofis’te otururken Trump kapıyı açıyor ve ‘Bak kimi çağırdım’ diyor” başlıklı bir yazı yazmıştım.

Tamamen espriden ibaretti yazı.

Hayali bir manzara çizmiştim.

Erdoğan, o rezil mektubu iade edeceğini açıklamıştı ya, “İster misiniz” diye yazmıştım, “Trump, görüşmenin ortasında kapıyı açıyor ve bak kimi getirdim diyerek Mazlum Kobani’yi içeri alıyor, acaba Erdoğan ne yapar?”

O espriydi.

Ama bu olay biraz farklı biçimde Beyaz Saray’da yaşandı.

Trump, programda hiç olmamasına rağmen, Erdoğan’ın karşısına 5 tane senatörü getirdi.

O senatörler Erdoğan’ı adeta sorguya çektiler.

Bunlardan biri, daha önce Trump’ın isteklerini Erdoğan’a ileten, daha sonra da en sert karşıtı olarak Türkiye’ye yaptırım kararının kabul edilmesini sağlayan Lindsey Graham’dı.

Bu olay Türkiye’yi aşağılamak için düzenlenmiş bir oyun bana göre.

Aldığım bilgi yanlış değilse, bugüne kadar hiçbir Amerikan Başkanı böyle bir şey yapmamış.

Erdoğan ve beraberindeki heyet, diplomasi ve siyaset konusunda çok yetersiz oldukları için “Bu nedir böyle, buna ne hakkınız var?” diye tepki göstermeyip kuzu kuzu oturmuşlar senatörlerin karşısında ve sorgulamayı kabul etmişler.

Ciddi bir devlet adamı böyle emrivaki ile senatörlerin karşısına getirilmesine “Bu konuda bilgi istiyorsanız, Senato’ya geleyim orada konuşayım” cevabını verirdi.

Ancak ne yazık ki bu aşağılama yenilip yutulduğu gibi, bir de yandaş yalaka medya, “Başkanımız senatörlere ders gibi cevaplar verdi” diyerek adeta üstüne tüy dikti.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp