Top
08/03/2014

CHP siyasetin neresinde?

Bugün Türkiye siyaseti, yine bir krizle karşı karşıya. Güvenlik ve yargı bürokrasisi içinde, başına buyruk hareket eden "paralel" bir örgütlenme eliyle siyaset yeniden tanzim edilmek istenmekte, siyaset dışı aktörlerin müdahaleleri bağlamında "tipik" olmayan bir siyaset vasatı gelişmektedir. Müdahalenin hedefi, AK Parti ve Başbakan Erdoğan olmakla birlikte, süreç, bütünüyle siyasetin tahribine yol açan sonuçlar üretmektedir.
CHP'nin mevcut kriz karşısındaki tutumu, siyasetin tahribine katkıda bulunan bir mahiyet taşımaktadır
. Baştan ifade etmek gerekir ki tarihsel ve ideolojik formasyonu dolayısıyla CHP, paradoksal biçimde, siyasetle sorunlu bir partidir. H. Lasswell'in klasikleşen tanımıyla siyaset, "kimin, neyi, ne zaman, nasıl elde ettiği"yle ilgili bir faaliyettir.
Siyasetin varlık zemini, farklılıklardan, eşitsizliklerden kaynaklanan çatışmalardır. Esasen toplum, uyumdan ziyade çatışmanın zeminidir; siyaset de bu çatışmaları çözmenin açık, kabûl edilmiş, meşru yoludur. Bu mânâda siyaset, maddî ve manevî toplumsal kaynakların dağıtımıyla ilgili bir süreçtir.

Siyaset ve "iyi toplum" arayışı

Ancak siyaset, bu düzeyde kalamaz, kalmamalıdır.
Siyasetin erdemi, kaynak dağıtım mekanizması olmanın ötesine geçerek, bir "iyi toplum" tasavvuru etrafında insanları bir araya getirebilmesinde yatar. Böylelikle siyaset, farklı iyi toplum tasavvurları arasındaki rekabete evrilir, fikrî bir zemin kazanır. Siyasî partiler, esasta, ideolojik muhtevası güçlü ya da zayıf bir program /iyi toplum projesi üzerinden kitlelerle buluşurlar.
Partilerin temsil kapasiteleri, bu iyi toplum projesinin toplumsal bir karşılığının olup olmamasıyla bağlantılıdır.
CHP, uzun yıllar, rejimin temel ilkeleri üzerinden ve bu ilkelerin ortodoks yorumuna dayalı bir siyaset geliştirmiş, yine bu ilkeler ekseninde üretilen krizlerden beslenmeyi alışkanlık hâline getirmiştir. Ancak bugün, kendisini "yeni" sıfatıyla niteleyen ve buna bağlı olarak rejimin kurucu ilkelerine odaklı siyasetten vazgeçme, sahici toplumsal meselelere değinen yeni bir siyaset inşa etme iddiasında olan bir parti var karşımızda. Peki bu iddianın içi nasıl doldurulabilir? Bunun yegâne yolu, alternatif bir "toplumsal iyi"nin üretilmesi, bir "iyi toplum" projesi üzerinden geniş toplum kesimlerinin mobilize edilmesidir. Ne yazık ki olan-biten, bunun tam tersi bir manzara arzediyor. Bu manzarayı en iyi yansıtan, özetleyen hadise, CHP'nin son iki grup toplantısında yaşananlar. Yolsuzluk- rüşvet şüphesi, siyasî tartışmaya konu olabilir, fakat kurucu, inşacı bir siyasetin hareket noktası olamaz. Yargı sürecine taşınmamış, gerçekliği ispatlanmamış, muhtemelen illegal dinleme kayıtlarını meclis grubunda dinleten CHP liderliği, seçim stratejisini yolsuzluk-rüşvet teması üzerine bina etmiş görünüyor.
Bu stratejinin siyaseten birbiriyle ilişkili iki anlamı var. Birincisi, "yeni"
CHP'nin eskisinden pek farklı olmadığının, sahici bir siyaset yerine, insiyakî olarak yine kriz siyasetine savrulduğunun ortaya çıkması.
İkincisi ise sahici bir siyaset geliştirme yeteneği olmayan bir partinin, siyasetin, yâni kendi varlık zemininin, demokratik meşruiyete yaslanmayan siyaset dışı aktörler eliyle tahrip edilmesine zımnen ya da açık destek veriyor olması. Yolsuzluk söylemi, inşacı bir siyasetin ana gövdesi olamaz; Halil Berktay'ın tabiriyle ancak "devirmeci siyaset"in göstergesi olabilir.
Bu durum, "Ne olursa olsun, yeter ki AK Parti ve Erdoğan gitsin" arzusunun, meşru siyasetin tahrip edilmesine sessiz kalmaya yol açacak derecede öncelik ve aciliyet kazandığını göstermektedir.

CHP'nin "aktör"leşememe hâli

Son bir yıl içinde AK Parti hükûmeti iki meydan okumayla karşılaştı: Gezi olayları ve 17 Aralık operasyonu. Her iki meydan okuma da kurumlaşmış siyasetin dışından geldi.
Gezi, hayat tarzı ve kimlik üzerinden hareketlenen toplumsal grupların eseriyken, 17 Aralık ile başlayan sürecin faili, "Cemaat" bağlantılı devlet içi gruplar olarak kodlandı. CHP, failleri arasında yer almadığı bu meydan okuma teşebbüslerinden kendi hanesine yazılacak neticeler elde etme istikametinde bir yönelim gösterdi. CHP, ikna edici ve inşacı bir iyi toplum projesiyle toplumun karşısına çıkamadığı için "aktör"leşememekte, dolayısıyla "atipik" siyasete, kriz siyasetine ikmâl yapmak dışında yeni bir rol üstlenememektedir.
Bir an ortalıkta dolaşan bütün istihbarî kayıtların, bilgilerin gerçek olduğunu varsayalım.
Bu durumda bile asgarî bir siyasî akıl, istihbarî malzeme üzerinden bir gelecek ümidi inşa edilemeyeceğini, bu malzemeye sarılmanın, siyaseti tahrip etmek ve toplumsal iyi arayışından uzaklaşmak dışında bir işe yaramayacağını görebilir. İdeolojik formasyonu dolayısıyla CHP, tabir caizse, "zâbıta" misyonuna sıkışmış gözükmektedir. Daha önce Cumhuriyet'in kazanımlarının ve rejimin kurucu ilkelerinin tehlike altında olduğunu gerekçe göstererek haklılaştırdığı bu misyon, yapısal bir karakter kazanmış durumda. "Yeni" CHP'nin, Türkiye'nin sahici muhalefet ihtiyacını bu "zabıta" misyonuna kurban etmemesini umalım.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp

Yazarın Diğer Yazıları