Top
29/11/2019

Özel hayatın mahremiyeti

Özel hayatın mahremiyeti İslam'ın önemsediği temel, evrensel değerlerdendir. Özel hayatın sorumluluk boyutu kişi ile Rabbi arasında hesabının görüleceği bir alandır. Başkalarının onu kurcalaması, sırlarını ifşa etmesi kabul edilmemiş ve tecessüs olarak nitelendirilmiştir. Bu hususta üçüncü şahıslar ancak uyarıcı ve tavsiye edici konumda olabilirler. Bu cümleler elbette özel hayat adı altındaki her türlü yanlışı onaylamak anlamına gelmez. Onaylamamak ayrı, kurcalamak, deşifre edip onursuzlaştırmak ayrıdır. Yanlışı onaylamayız, ama bu yanlışı ortalığa yaymayız. Hz. Ömer dönemindeki bir olay bize bu konuda hayati ipuçları vermektedir. Medine'de bir gece yarısı, Hz. Abdullah bin Mesud ile Hz. Ömer beraberce dolaşıyorlardı. Bir evden ses duydular. Hz. Ömer sesin duyduğu eve doğru yürüdü. Evin avlusunda ihtiyar bir adam bir yandan şarap içiyor, öteki taraftan yanında oturan bir kadın da şarkı mırıldanıyordu. Belli ki ortada onaylanmayacak bir durum vardı. Hz. Ömer eve baskın yaptı. Kapıdan değil. Bahçeden içeri girdi. Sarhoş olan ihtiyara da çıkıştı: 'Bu yaşta, yanında bu kadınla utanmıyor musun da içiyorsun.' Sarhoş ise şöyle dedi: 'Ey müminlerin devlet başkanı. Ben bir günah işliyorum. Siz ise birkaç hatayı bir anda yaptınız. Tecessüs ettiniz. Gizli halimi ortaya çıkardınız. Evime kapıdan değil bahçeden girdiniz. İzin istemediniz.' Bu sözleri duyan Hz. Ömer karşılık vermedi ve sessizce dışarı çıktı. Hz. Ömer, daha sonraları bu adamın camiye geç geldiğini ve kendisine görünmemeye çalıştığını gördü. Bir namaz sonrası Hz. Ömer adamı yanına çağırdı. Adam tereddüt içinde Hz. Ömer'in yanına gitti. Belli ki halifeden korkuyordu. Hz. Ömer'in tepkisini tahmin etmek kolay değildi. Hz. Ömer adamı yakınına oturttu ve kulağına eğilip şöyle fısıldadı: 'O geceyi ben de Abdullah da unuttuk. O gece ile ilgili kimseye bir şey söylemedik. Senin özel halini deşifre etmedik.' Bunu duyan adam Hz. Ömer'in kulağına eğilip şöyle dedi: 'Vallahi ben de o geceden sonra hiç şarap içmedim. Yanlış işlerimden vazgeçtim. Allah'a tevbe ettim.' Bunu duyan Halife Ömer (r.a.) sevincinden tekbir getirerek 'Allahu Ekber' dedi. Bu karşılıklı fısıldaşmayı ve sonra Hz. Ömer'in tekbirini duyanlar şaşkın bir şekilde sadece bakıp kaldılar.

***

İslam aslında budur. Tecessüs etmemek. Mahremi ortaya saçmamak. Günahı ve günahkarı ilan etmemek. İslam'ın ilk öncülerinden olan ve aslında mizacen son derece sert olan Hz. Ömer'in bu denli müsamahakar davranması bizlere ders verir mahiyettedir. Utandırma. Mahcup etme, gizli hali araştırma. Casusluk yapma. Kınama. Günahkar ilan etme. Bırakın günahkar farkına varsın ve tevbe etsin. Onu utandırmaya değil, kazanmaya çalış.

***

Ene'l Hak imtihanı Bazı tasavvuf büyüklerinin seyru suluk (tasavvufi eğitim, manevi riyazet ve olgunlaşma süreci) içindeyken geçtikleri manevi hazlar içinde Yüce Allah'ın tecellilerinde kendilerini kaybedip 'Ene'l hak - Ben Hak'kım!' dedikleri biliniyor. Panteist düşünce sahiplerinin vahdeti vücud, bizdeki tasavvuf ilminin bakışıyla 'Fena fillah - Allah'ta fani olmak hali' bir çok insanın sıkıntı yaşamasına sebep olmuştur. Zira, Ene'l hak ifadesi 'Ben Allah'ım' gibi algılanmış, bu hal bir yoruma göre Hallacı Mansur'un sonunu hazırlayan bir basamak olmuştu. Hallacı Mansur öyle bir manevi hazza ulaşmıştı ki, nereye baksa Yüce Allah'ın kudretinin yansımalarını gördü. İdeler alemi gibi her şeyin bir serap, bir basamak ve ilahi kudretin yanında bir gölge gibi olduğunu müşahede etmesinin sonuydu bu kelime. Firavun'un 'ene'si ile Hallac'ın 'ene'si arasında bir iman ve bir iflas kadar mesafe vardır esasen. Hallac darağacında aşkın imanın bedelini ödedi. Ölümle hakikati kucakladı. Bazı yorumculara göre, Hallac'ın idamı dini değil siyasiydi. Nitekim sofilerde görülen Şathiyyat türünden sözler söyleyen Bestamlı Beyazıd'a dokunulmamış olması bunu gösterir. Olayın Abbasilere karşı ayaklanmış karmatilerle ilgisinden bahseden düşünürler de yok değil. (Bkz. TDV, Hallacı Mansur md) Hallacı Mansur'un sonrasında ve döneminde yaşayan bazı fakihlerin onu mazur görmeleri gözden uzak tutulmamalıdır. Kemalpaşazade, İbn Behlül, Kadı Şüreye, Suyuti, İbn Hacer gibi büyük alimler, 'Bu hallerde hüküm Allah'a havale edilir' derler. Burada şu önemliydi. Böyle güçlü bir tecelli halini yaşayan tasavvufçunun yanında onu o makamdan uyandırıp 'Ene'l Hak' değil, 'Ente'l Hak - Hak sensin ya Rabbi' dedirtebilseydi, Mansur bu çileyi yaşamayacaktı. Bu prensip sadece bu olayda değil aslında. Her şeyde geçerli değil mi? Her ilmin üzerinde bir ilim, her alimin halinden anlayan ve hatta onu idare edecek bir alim gerekmiyor mu? Zaten dini ilimlerle tasavvuf ilminin beraberce mecz edilmesinin gerekliliği bu kör düğümü çözmek için olmaz şartlardandır. Edeb, tevazu ve mahfiyyatla dolmak, kibir, tekebbür, ene'den uzak durmak sahili selamettir.

***

Satacağım malım için şu kadar olursa veresiye, şu kadar olursa peşin diyebilir miyim? Sizin satacağınız mesela dükkanın için peşin para olursa şu fiyatı, iki yıl veresiye olursa şu fiyatı istiyorum deme hakkınız vardır. Bunun için pazarlığa oturabilirsiniz. Ve bu iki şıktan birini orada tercih etmeniz gerekir. Ama bunları konuşmadan, pazarlığı ve ödeme şeklini netleştirmeden malı alıp götürmek ve böylece meçhul bir akit yapmak dinen sakıncalıdır. Meçhul alışverişlerde iki tarafın zarara uğrama ihtimali, anlaşmazlık ihtimali her zaman daha çoktur. Sanayide iş elbisesi ile namaz kılabilir miyiz? Önemli olan namaz kılacağımız yerin vücudumuz ve elbisemizin necasetten uzak olmasıdır. Kan, irin, kusuntu, hayvan dışkısı gibi şeyler necasetten sayılır. Elbisenizin üzerinde yağ, toz, çamur, benzin, motorin gibi lekeler ve sıçrıntılar olması ise namaza engel değildir. Netice itibariyle iş elbiseniz ile namaz kılabilirsiniz. Kişi çocuklarına ölürsem arkamdan 'Yasin okutun' derse bu vasiyeti yerine getirilmeli mi? Ölüye veya diriye Kur'an-ı Kerim okunması elbette hem okuyana, hem dinleyene ve hem de ölüye fayda sağlar. Diri ve okuyan Kur'an'ın mesajını dinler ibret alır. Ölüye ise dua yerine geçer. Ancak illaki Yasin okumak zorunda değilsiniz. Kur'an-ı Kerim'den herhangi bir sureyi de okuyabilirsiniz. Elbette başkalarına okutmak yerine kendinizin okuması çok daha uygundur.
Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp