Top
Mahmut Övür

Mahmut Övür

mahmut.ovur@sabah.com.tr

15/03/2019

Dünyanın sorunu imkansızlık değil vicdansızlık

Başkan Erdoğan, Külliye'de 5. İyilik Ödülleri töreninde uzun bir konuşma yaptı. O konuşmada Filistin halkına zulümde sınır tanımayan İsrail Başbakanı Natenyahu'nun kendisine yönelik sözlerine verdiği cevap öne çıksa da, konuşmanın asıl önemli yanı dünyanın içinde bulunduğu adaletsizliğe, çifte standarda ve vicdansızlığa vurgu yapmasıydı. Bu bir anlamda rotasını kaybeden, ışığını arayan dünyaya yol gösteren evrensel bir çağrıydı. Sadece Müslümanlara, sadece Batı'ya değil, bütün dünyaya sesleniyordu. Önce 'Şunu unutmayalım' diyordu: 'Dünün firavunları, nemrutları vardı, bugünün de firavunları ve nemrutları var. Dünyayı hırs, hınç ve haset değil iyilik değiştirecektir. Dünyayı kin ve nefret değil ihsan ayakta tutacaktır. Dünyayı çatışma, kavga değil barış yaşanılır kılacaktır. Dünyayı çıkarına tapanlar değil Allah için sevenler, Allah için verenler, Allah rızası için iyilikte bulunanlar güzelleştirecektir. Dünyayı zalimlerin önünde eğilenler değil mazlumlara sahip çıkan Müslüman yürekler yeşertecektir. Sırtını müstebitlere dayamış katillerin kalplerde açtığı yaraları, diline, dinine, rengine bakmadan muhtaçları bağrına basanlar tedavi edecektir.' Sonra da son yıllarda insanlığın önemli yüzleşmeler yaşadığına dikkat çekiyordu: 'Özde demokratlarla sözde demokratlar, gerçek insan hakları savunucularıyla bunların sadece istismarını yapanlar bu süreçte ifşa oldu. Temel sorunumuzun imkansızlıktan ziyade vicdansızlık olduğu bir kez daha açığa çıktı.' Bugün dünyada barış ve huzurun önündeki en büyük engelin ise 'irade eksikliği ve vicdan kıtlığı' olduğunu söylüyordu: 'Üzülerek söylüyorum ama bu süreçte bazı Müslüman devletlerle beraber Batılı ülkeler Batılı kurum ve kuruluşlar gerçekten çok kötü bir imtihan verdiler. Sadece demokraside, hukukta ve adalette değil temel insanlık sınavından da sınıfta kaldılar.'

***

KILIÇDAROĞLU VE 'YURTTA SULH' İDDİASI Yakın tarihimizde birçok kırılma noktası yaşandı, ama hiçbiri 2013 kadar kritik değildi. Neredeyse bugün yaşadığımız bütün siyasi ve toplumsal sancıların tohumu o yıl atıldı. Fitili Gezi kalkışması ateşlemiş, ardından 17-25 yargı darbesi gelmişti. Buna o yılın ekim ayında CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun ABD gezisini de eklemek gerekiyor. Bu gezinin gizli aktörleri de FETÖ'cülerdi. CHP'nin ani rota değişikliğiyle FETÖ'cüleri sahiplenmesinin ve bugün gizli ittifak yaptığı HDP'yle can ciğer kuzu sarması olmasının sırrı da o yılda saklı. Önceki gün Habertürk'te Veyis Ateş'in sorularını yanıtlayan İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, bu gizli ilişkiye bir yenisini daha ekledi; 'Kılıçdaroğlu, Ekim ayıda Ankara'da bir klinikte FETÖ'cülerle buluştu' Buluşma önemliydi ama daha önemli olan oradaki konuşmalardı. Ne konuşulduğunu Bakan Soylu'dan dinleyelim: 'Ekim ayında saat 10.20'de Mustafa Yeşil bir kliniğe gelir. Saat 11.00'de de Kılıçdaroğlu. Yeşil, hükümetle ilgili sorunları anlatır. 28 Şubat'ta bile bu kadar baskı görmediklerini söyler ve Ecevit'le ilgili düşüncelerini aktarır. Sonra Mustafa Yeşil, Kılıçdaroğlu'na 'F.G'ye (Gülen'e) söylemek istedikleriniz neler' der. Kılıçdaroğlu; 'Biz dini cemaatleri sivil toplum olarak görüyoruz' der. F.G'ye 'yurtta sulh, cihanda sulh başlığı ile söylesinler' der. 15 Temmuz'da konseyin ismi neydi? Kılıçdaroğlu şimdi desin ki ben o klinikte bu görüşmeyi yapmadım.' Bakan Soylu, darbenin isim babasının Kılıçaroğlu olduğunu iddia ediyor. Doğrusu 'kontrollü darbe' ısrarını düşününce bu iddia hiç şaşırtmıyor.
Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp