Top
Kerem Alkin

Kerem Alkin

kalkin@bloomberght.com

22/01/2021

‘Fiyat istikrarı’ mı ‘kur istikrarı’ mı?

Türkiye'nin fiyat istikrarına yönelik temel gerçeği, Türk Ekonomisi'nin 'talep çekişli' değil, 'maliyet çekişli' bir enflasyon dinamiğine sahip olduğudur. Bu nedenle, Türkiye'de fiyat istikrarına yönelik kalıcı sonuç elde etmenin yolu, 'talebi baskılamak'tan çok 'etkin maliyet yönetimi'dir. Nitekim, maliyet enflasyonunun göstergesi niteliğindeki Yurtiçi ÜFE, Yurtdışı ÜFE ve Tarım ÜFE, talep enflasyonunun göstergesi niteliğindeki TÜFE'nin üzerinde seyretmekte. Yıllıklandırılmış düzeyde, Yİ-ÜFE yüzde 25,16, Tarım-ÜFE yüzde 21,24 ve YD-ÜFE yüzde 37,56 artmışken, TÜFE'deki artış oranı yüzde 14,60 düzeyinde. Bilhassa, ihracat amaçlı üretim yapan firmaların maliyetlerindeki yüzde 37,56'lık artış çarpıcı. Bu durum, ihracatçının bir yıl öncesine göre birim başına aynı karlılıkla ihracat yapabilmesi için 0,5 dolar ile 0,5 eurodan oluşan sepet kurun da aynı oranda artması gerektiğine işaret ediyor. Dolayısıyla, ihracatçının karlılığını koruması adına, yabancı paralar karşısında değer kaybetmesi geren bir Türk Lirası, adeta bir enflasyon sarmalı gibi, dönüp tekrar ithalata dayalı üretim maliyetlerinde artışa sebep oluyor. Bu noktada, Türkiye'de reel sektörün fiyat belirleme alışkanlıklarındaki zafiyeti, ahlaki rizikoyu dikkate aldığımızda, ithalatın payı ölçüsünde döviz kurlarındaki artışı hesaba katması gereken firmalar, sattıkları malın fiyatına kurlardaki artışın tümü kadar zam yapıyorlar. Bu nedenle, firmaların fiyat belirleme alışkanlıklarındaki olumsuz alışkanlıklara bağlı olarak, kur artışlarının, ithalata bağımlılık oranı düzeyinde değil, devalüasyon oranının tümü kadar, yani üretici fiyat endekslerine olması gerekenden en az iki kat daha katlanmış olarak yansıdığı gözleniyor. Bu nedenle, döviz kurlarındaki artışların, diğer bir deyişle devalüasyonun enflasyona geçişkenlik etkisini (pass-throught effect) sınırlamak adına, TCMB'nin ağırlıklı olarak tercih ettiği bir metodoloji olan 'döviz kurlarını yüksek faizle şoklama', sınırlı bir dönem döviz kurları üzerinde etkili oluyor. Yabancı yatırımcıların 'faiz arbitrajı' beklentisi gerçekleştikten ve sıcak para tekrar dışarıya çıkma başladıktan sonra, döviz kurları yeniden hareketleniyor ve reel sektör kur artışlarına yönelik olarak, 'kur-maliyet-enflasyon' sarmalına geri dönüyor. Bu nedenle, Türkiye'de enflasyonla mücadele noktasında, 'talebi baskılamak' asla kalıcı sonuç alınabilecek bir metot değil. Çözüm hiç değil. Bu nedenle, başta TOBB, TİM, MÜSİAD, TÜSİAD olmak üzere, Türk iş dünyasını temsil eden sivil toplum kuruluşlarıyla masaya oturularak, döviz kurlarının üretim, ticaret ve ihracat maliyetlerine yansımasına yönelik 'etkin maliyet yönetimi' çalışması yapılıp, fiyat belirleme alışkanlıklarında ciddi sorunları, ahlaki erozyonu olan sektörlerin temsilcileriyle tek tek masaya oturup, tüm enflasyonist tabloyu tartışmak gerekiyor. Aynı durum, yine üretim maliyetleri ve ivedi ölçüde verimlilik sorunlarına bağlı olarak, tarım ve gıda sektöründe de aciliyeti olan bir konu. Türkiye'de enflasyonun 'maliyet çekişli' yapısı en detaylı şekilde masaya yatırılmadan ve bu konuda geniş kapsamlı bir yol haritası oluşturulmadan, TCMB'nin faiz artışı kararları, esasen 'enflasyonla mücadele' veya 'fiyat istikrarı' önceliği taşımaktan çok, 'kur istikrarı' önceliği taşıyan bir adım anlamına gelir. O da yine geçici bir dönem için.
Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp