Top
Hıncal Uluç

Hıncal Uluç

hincal.uluc@sabah.com.tr

13/11/2019

Ağaçlarla çocukluğum.. Gençliğim.. Mesleğim!.

Ağaçla başladı çocukluğum desem yeridir. Hayatımın her evresinde de oldu zaten.. Yazın gittiğimiz köyde ağbimle ilk yaptığımız şey uygun bir ağaç bulup salıncak yapmaktı. Kasabada ailecek pikniğe gittiğimizde babam salıncak kurunca bize ne sevinirdik.. 'Salıncak' deyip geçmeyin, şehre salıncak bayramdan bayrama gelir, bayram yerinde kurulur, harçlığımızdan (50 kuruştu) 5 kuruş verip binerdik. Çocukluğumuzun ezber bildiğimiz, hele ormana pikniğe giderken bağıra çağıra söylediğimiz türkü de 'ağaç' üzerineydi. 'Baltalar elimizde Uzun ip belimizde Biz gideriz ormana Hep ormana..' Bu güzel ve de çok anlamlı, fevkalade mesajlı türkü, bir takım sözde çevrecilerin iftirasına uğradı, aşağılandı ve yok edildi. Şimdi o devri düşünün.. Kış!. Kalorifer yok.. Doğal gaz yok.. Doğru dürüst radyo çalıştıracak elektrik yok.. Maden kömürü yok.. Neyle ısınacak insanlar, hayvanlar?. Peki, yaz kış!.. Yemek neyle pişecek?. Odunla.. ve de odun kömürüyle.. O da odun.. Her evin, köy olsun, kasaba olsun fark etmez, odunluğu vardı. Ve tedbirli aileler, bu odunlukları yazın, odunun ucuz ve bol olduğu zaman doldururlardı ki, kışın rahat etsinler.. Bunu da en iyi ben bilirim. Çünkü sobalara odunluktan odun taşımak benim görevimdi hep, ilkokuldan beri.. Peki, koca Türkiye'nin bütün evlerini ısıtacak, bütün yemeklerini pişirecek odun nerde?. Ormanda?. Nerde olacak.. Baltayı kapan ormana gider, önüne gelen ağacı devirirse ne olacak peki?. İşte o şarkı, doğrusunu anlatırdı, çocuklara.. Daha çocukken öğretirdi bize ormanı korumayı, yani.. Baltalar elimizde ormana gidecektik de neyi, nasıl yapacaktık peki.. İşte o ikinci kuple onu anlatır, o mesajı verirdi. 'Yaşlı kütük seçeriz Karşılıklı geçeriz. Testereyle biçeriz Hey biçeriz..' 'Yaşlı kütük seçmek!.' Mesaj oydu işte.. Yani, kesilecek ağaçlar mutlak yaşlı, bitmiş, ölmüş ağaçlar olacaktı.. Ağaç kesmekten başka yaşam yolunun olmadığı bir dünyada, çocuklara 'Yaşlı kütükleri seçin'i öğreten şarkı değil midir, asıl çevreci olan?. Gençliğim Cemal Tural ve Kemal Kurdaş'a rastladı. Tural ben askerken, Genelkurmay Başkanı'ydı. Ağaç delisiydi. Adeta birinci işiydi askerin, ağaç dikmek ve bakmak.. Mamak Muhabere Okulu'nda geçen iki senemde, sadece Keçikıran tepesinde değil, çepeçevre Ankara'da kaç bin ağaç diktik, kaç orman yarattık, sayamadım. Bana sorarsanız, gelmiş geçmiş en çevreci askerdi. Oysa o Tural, ne kötü hatırlanır, o günleri yaşayanlar tarafından. O zaman da Ankara çevresine, askeri kamyonlara yüklediğimiz, kazma küreklerle giderdik ağaç dikmeye.. Giderken de şarkı söylerdik gene.. 'Ağaç dikelim.. Ağaç dikelim Yaz demeden kış demeden Ağaç dikelim!.' Kemal Kurdaş, sivil ağaççı.. ODTÜ'yü kuran, yaratan adam.. Bugün Ankara çepeçevre ormanlarla doluysa, bugün Ankara nefes alıyorsa, bunu, bu iki adama borçlu.. Tural ve Kurdaş!. Nerden geldik buraya.. İki tören vardı, son günlerde.. Biri 11.11 de 11 milyon!. Yani.. 11 Kasım'da, 11 milyon ağaç dikilecek?. Nereye.. 81 ile.. Tüm Türkiye'ye.. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'la eşi Emine Erdoğan'ı gördüm, ekranda.. Fidanı dikiyor, sonra can suyunu veriyorlardı.. Ne kadar güzel.. Öbürünü görmedim. Okudum.. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, 'Temel Atmama Töreni' yapmış. Efendim, Haliç'e yapılacak arıtma tesisi ihalesini iptal etmiş İmamoğlu. Sebep?. Projenin yeri yanlışmış. Burada kesilmesi gereken ağaçlar arasında, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Belediye Başkanlığı zamanında dikilmiş olanlar da varmış. İmamoğlu 'Başkan Erdoğan da bu karardan mutlu olur' demiş, Temel Atmama Töreni'nde.. Yanlış!. 'Temel Atmama Töreni' ne demek? Her şey, böyle manasız, böyle ortalığı daha da geren şovlarla mı, çok güzel olacak, Başkan?. Barışcı, birleştirici olacağını her fırsatta söyleyen bir siyaset adamı böyle mi yapar?. İstanbul'un başında bir muhalif başkansın, İmamoğlu!. Sen seçimi kazandın ama, Meclisi'nde AK Parti çoğunlukta. Ankara'da da AK Parti var. O zaman, iş yapmak istiyorsan, uyumlu olman gerekmiyor mu?. Politik olman gerekmiyor mu?. Amacın şov yapmak değil de, gerçekten o tesisi daha uygun bir yere yapmaksa, ortalığı gerecek, iktidarı ve kendi Meclis çoğunluğunu tahrik edecek 'Temel atmama' gösterisi yapacağına, elinde bir dosya ile Ankara'ya gitsen, 'Sayın Cumhurbaşkanım, bakın sizin diktiğiniz bu 20 yaşındaki ağaçları da kurtarıp, sizin Haliç'i arıtma projenizi sürdüreceğim' desen, izah etsen, ne olurdu bir de onu düşün, İmamoğlu!. Haliç zaten hele CHP için çok netameli, Erdoğan için çok hassas bir proje.. 70'li yıllarda Türkiye'nin iki yeri, leş, affedersiniz kelimenin tam anlamıyla 'Bok' kokardı. İzmir Körfezi ve Haliç!. Tarihin iki dillere destan güzelliğine arabanızla yaklaştığınızda, camları kapar, burnunuzu tıkardınız.. Öyle kokardı. Çünkü ikisinin de kıyısında mezbaha, ikisinin de sahilinde, tabakhaneler ve sakatatçılar vardı. Suyu bok, havası bok.. İzmir Körfezi'ni Mülkiye'den sınıf arkadaşım Burhan Özfatura Belediye Başkanı olunca kurtardı. Haliç'i kurtarma işine de, bu defa asker arkadaşım Bedrettin Dalan, Belediye Başkanı olunca başladı. Bok kokulu, leş renkli Haliç için hedefini koydu. 'Benim gözlerim gibi masmavi olacak!.' Harika işler yaptı. Bir yandan Haliç'i temizlerken öte yandan çevre düzenlemesine girişti. İçindeki biriken leş çamur adacıkları yüzünden, içinde vapur değil, artık sandal bile çalışmaz olan Haliç'ten kokuyu kaldırdı. Haliç'e yeniden sandallar, motorlar indi. Mikroptan başka canlının yaşamaz olduğu Altın Boynuz'a yeniden oltalar atılmaya, balıklar tutulmaya başlandı ki.. Seçim dönemi geldi. Dalan seçimi kaybetti. Ki o kayıp bir doktora tezi olacak ayrı bir hikayedir. Günü gelir, yazılır inşallah. Seçimi CHP'li Nurettin Sözen kazandı. CHP'yi İstanbul'da yıkan adam oldu.. İşe, Dalan'ın başlattığı her projeyi durdurmakla başladı. Haliç başta.. Dalan, Menderes'ten sonra en çok yol açan adamdı İstanbul'a.. O yollar, Dalan'ın bıraktığı yerde kaldı. Sözen İstanbul'la beraber, partisini de yok etti İstanbul'da.. Haliç yeniden leş kokmaya başlamıştı ki, Recep Tayyip Erdoğan Başkan oldu. Haliç'i, Dalan'ın bıraktığı, Sözen'in durdurduğu yerden yeniden ele aldı.. Gene temizledi. Çevresini daha da iyi düzenledi. Mesela o muhteşem ülke gururu Minyatürk Projesi hazırlandı. Başlandı.. Bitirildi. Haliç'te Saltanat Kayıkları yüzmeye, Oxford- Cambridge Kürek Yarışları yapılmaya başlandı. Haliç yeniden Altın Boynuz, Sadabat, yeniden şarkıların, şiirlerin, âşıkların günlerine dönüyordu. Bu gelişmenin çok önemli parçasıydı işte Ekrem İmamoğlu'nun iptal ettiği ve 'Temel Atmama Töreni' diye şov yaptığı 'Arıtma Projesi..' Benim de aklıma eski günler geldi tabii.. Dalan'la harika başlangıç.. CHP ve Sözen kafası ile durdurma.. Recep Tayyip Erdoğan'la kaldığı yerden yeniden başlama.. Şimdi gene CHP ve İmamoğlu ile yeniden durdurma.. Bu mudur?. Siyaset, devlet, millet adamlığı bu mudur?. Mesele, Haliç üzerinden siyasi oyunlar, cambazlıklar yapmak mı, yoksa Haliç'i Dalan'ın gözleri gibi 'Masmavi' yapmak, Altın Boynuz'u, Sadabat'ı geri getirmek midir?. Şimdi İmamoğlu'na.. Ki bir zamanlar dosttuk. En küçük eleştirimde selamı sabahı kesti. Kendi bilir. Ben eleştirdiğim zaman 'Güya' dostluklarını bitiren, onlar, yüzler tanıdım.. Ben mi kaybettim peki?. Ben hâlâ burdayım, 80 yaşımda.. Onlar nerde?.. .. ve şimdi İmamoğlu'na bir sorum var?. 'Her şey çok güzel olacak' diye harika bir sloganla kolları sıvadın.. 'Barışçı, birleştirici olacağım, herkese gideceğim' diye gönüller kazandın.. 800 bin fark attın.. O zaman bu 'Temel Atmama Töreni' ne?. O zaman, neyi, nasıl yapacağını izah etmeden, Haliç için hayati önemde bir projeyi şovlarla iptal etme ne?. Amacın İstanbul'u daha güzel, her şeyi daha güzel yapmak mı?. Yoksa, kendine güvenmiyor, başarabileceğini aklın kesmiyor da suçu Belediye Meclisi'ndeki AK Parti çoğunluğuna atmak, Ankara'ya yüklemek için zemin hazırlamaya, 'Bakın yaptırmıyorlar' diyebilmek için ortamı germeye mi çalışıyorsun?. Beylikdüzü'nde benim tanıdığım, hayran olduğum, defalarca yazdığım, o en başta kendisi ile barışık İmamoğlu Başkana ne oldu? Etrafına bak Başkan!. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduktan sonra etrafına toplananlara iyi bak!. İyi tanı!. Onlar bal arıları mı, yoksa bok böcekleri mi, iyi bak ve iyi gör, eski dostum!. Tahriklere kapılma.. Gaza gelme.. Başkalaşma.. Beylikdüzü'ndeki İmamoğlu'na dön.. Gönül adamı ol.. Herkesin gönül adamı.. Sadece yandaşlarının ve gazcılarının değil.. Herkesin!. HER- KE- SİN!. O zaman hep kazanırsın!.

***

Algı!. Yahu şu medyamızın haline bakar mısınız?. Polis, adliye, cinayet haberlerini bile, partisine, tarafına, yanına göre yazar olduk İstanbul'da dört kardeş siyanürle intihar etti. Muhalif gazeteler yazdılar.. 'Dört kardeş, işsizlik, parasızlık, ekonomik yetersizlikten bunalıma girip siyanürle intihar ettiler. Bunların sorumlusu iktidar..' İktidar eğilimli gazeteler de yorumladı. 'Ölümler üzerinden algı operasyonu..' Ardından Antalya'da dört kişilik bir aile, aynen siyanürle ölü bulundu. Bu defa iktidar eğilimli gazetelerin bazılarında haberi okuduk.. 'Baba, CHP'li Belediyeye bilgi işlem işi yapıyordu. Belediye işi durdurunca, adam ailesini de öldürüp intihar etti!.' Peki bu ne o zaman?. Benim bildiğim, intihar eden bizim meslek!. Yani politikayı sanata, magazine soktuk, yetmedi, şimdi polis adliye haberlerini de ona göre yazmaya başlarsak, bizi kim alır, kim okur?. Ne oldu, mesleğin temel ilkesi.. ' Haber tarafsız, yorum özgürdür!.'

***

Paşabahçe!. 10 yıldır, Beykoz sahillerine bağlı çürüyen Paşabahçe vapurunu jiletçilere malzeme olmaktan İstanbul Belediyesi kurtarmış. Kutlarım İmamoğlu Başkan.. Paşabahçe, sadece İstanbul'un en eski yerel kurumlarından Şehir Hatları'nın değil, İstanbul'un anıtlarındandı çünkü. Anıt olmak için yüz yıl gerekmez. Ama hani nerde o kafa.. Çağdaş İstanbul'un simgesi, tarihi yarım adanın karşısındaki ilk gökdeleni, o fevkalade dikkati çeken mimarisi ile ölümsüz Karayolları Genel Müdürlüğü binasını da AVM olsun diye Zorlu'ya satanları ve yıktıranları gördük biz. Paşabahçe, 'Bahçe' serisinden gelmişti İstanbul'a.. Üçüzleri, Fenerbahçe ve Dolmabahçe ne oldu bilmem.. Ama ilk motorlu ve ileri teknolojisi ile, Kadıköy-Karaköy arasını 15 dakikaya indirerek bir 'Mucize' havası yaratmıştı, her sabah iş veya okul için karşıya geçmek zorunda kalan Kadıköylüler'e.. Sadece hızlı değil, sisli havalarda daha kısa görüş mesafelerinde gitmesine izin veren yeni teknolojisi ile öyle efsane olmuştu ki.. Üstelik en şiddetli lodos dalgalarında bile daha az sallanırdı. Oturma yerleri, ikinci sınıf dahil çok ama çok rahattı. Hele arkadaki lüks güverte. Ne öykülerim, ne anılarım vardır, öğrencilik yıllarımda, o lükste.. Şimdi Kasımpaşa tersanesinde elden geçiyor. Sefere konduğunda ilk binenlerden olacağım..

***

SEVDİĞİM LAFLAR 'Kimine güvenebildiğin için huzurlusundur.. Kimine de artık güvenmemen gerektiğini öğrendiğin için.' Charles Bukowski TEBESSÜM Zengin olsaydım paramın çoğunu fakirlere dağıtırdım. Ama fakirim.. Paramın çoğunu zenginlere dağıtıyorum..
Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp