Top
Hıncal Uluç

Hıncal Uluç

hincal.uluc@sabah.com.tr

02/12/2020

İşte Macron’un Fransası!.

Özgürlük!. Eşitlik!. Adalet.. Kardeşlik!. Bu dört kelime, 1789 Fransız İhtilali'nin çağ değiştiren 4 ilkesiydi. O ilkelerin Macron Fransası'nda ne hale geldiğinin en canlı, ama en korkunç örneğini geçen hafta The New York Times'da okudum. Özetleyeyim, siz de öğrenin.. * Ellerinde silahlar, kafalarına geçirilmiş, sadece gözleri ve ağzı açıkta bırakan o hani bizde karda kullanılan örme başlıklarla yüzlerini saklayan onlarca polis, sabaha karşı, Fransız Alpleri'ndeki küçük kasaba Albertville'in bir kenar mahallesindeki 4 apartman dairesini bastı. Yatakların altını, dolapları, tüm çekmeceleri aradılar. Buldukları cep telefonlarını, bilgisayar ve tabletleri topladılar. Bütün kitapların fotoğraflarını çektiler.. Duvarda asılı, içinde Kuran'dan ayetler bulunan süsleri de aldılar. ..Ve onları şaşkınlık ve dehşetle izleyen aileleri önünde, 4 küçük çocuğu da 'Terörizmi desteklemek' suçundan gözaltına alıp götürdüler. Oğlunu alıp giden komisere annesi Ayşegül Polat, 'Ama bu çocuk.. Daha 10 yaşında' dedi. Gözaltına alınan biri kız, dört çocuk, okullarında düzenlenen 'Fikir özgürlüğü' toplantısında, terörizmi destekleyen konuşmalar yapmakla suçlanıyorlardı. Charlie Hebdo'da çıkan Peygamberimiz üzerine ikinci defa yayınlanan karikatürler İslam dünyasında büyük tepki yaratırken, bazı teröristler bir okulu basmışlar ve o karikatürleri sınıfta öğrencilerine gösteren bir öğretmeni öldürmüşlerdi. Fransa polisi bu olay üzerine harekete geçmişti. Polisler 4 çocuğu on saat boyu tuttular.. Defalarca sordular.. 'Aileleri hangi dini uygulamaları yapıyordu?. Namaz kılıyor, oruç tutuyorlar mıydı?. Camiye gidiyor, dua ediyorlar mıydı?. Babaları evdeki kadınları örtünmeye zorluyor muydu?. Charlie Hebdo adlı dergide yayınlanan ve İslam aleminde kıyamet koparan karikatürler hakkında anne ve babalar evde ne diyorlardı?.' Albertville'deki bu ilkokul öğrencileri, ülkede ayni gerekçe ile gözaltına alınan 17 çocuktan dördüydü, sadece. Olay Fransa'nın içinde ve dışında büyük tepkiler yarattı. Tek suçları 'Müslümanlık' olan sıradan insanlara ayrımcılık yapıldığı eleştirileri hızla yayıldı. Başkan Emmanuel Macron eleştirileri şiddetle reddetti. 'Bazı Müslüman ve bazı Batılı devletler, kökü derinlere inen Fransız laikliğini anlayamıyorlar' dedi.. Başta The New York Times, Amerikan haber kaynaklarını, terörizmi yasallaştırmakla suçladı. Ne var ki, Albertville'de ve başka yerlerdeki olaylar üzerine Uluslararası İnsan Hakları Derneği de bir bildiri yayınladı ve dedi ki.. 'Fransa'da çocukların hâlâ konuşma hakları var mı?.' Albertville'deki 4 çocuk şimdi okullarına döndüler. Ama aileleri, dördünün de ağır travma geçirdiklerini söylüyor. Çocuklardan biri Sohip Harid, gece uykusunda altını ıslatmaya başladı. Sınıfta ise ağzını açmıyor. 'Konuşursam polis gelir' diyor. Fransız Adalet Bakanlığı ise, bu çocukların 'Vatandaşlık' konusunda özel bir eğitim görmelerine karar verdi. Albertville'de sorgulanan 4 çocuktan üçü Türk, biri Cezayir asıllı. Yunus Emre Akdağ'ın annesi, hocasının 'Ben tahtaya peygamberinizin resmini çizersem ne yaparsın' sorusuna oğlunun verdiği cevabı, gazetecilere anlattı.. 'İslam'da biz öldürme hakkına sahip değiliz. Canı Tanrı verir, Tanrı alır. Eğer insanlar peygamberimizin karikatürlerini yapar ve gösterirlerse, öbür dünyada cehenneme gider, yanarlar..' Sorgulananlardan Emire Yıldırım 'O öğretmenin öldürülmesinden üzgünüm. Ama sınıfta o karikatürleri göstermese, bu olay olmayacaktı' dedi, ifadesinde. Annesi Zülbiye 'Çocuklar ne düşündülerse onu söylediler' dedi. Zülbiye, baskın ve sorgulamadan sonra, kızını okula bırakırken 'Sınıfta sana ne sorarlarsa sorsunlar bir daha sakın cevap verme' diye sıkı sıkı tembih etti.. * Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Amerikan Müslüman Cemiyeti'nin 23. Yıllık Kongresi'ne bir video mesaj yollamıştı geçen hafta ve şunları söylemişti.. 'Bu sene sadece Kovid-19 virüsüyle değil ondan daha hızlı yayılan İslam düşmanlığı virüsü ile de mücadele etmek zorunda kaldık. Ümitsizliğe düşmeyi küfürle eş gören bir dinin mensupları olarak umudumuzu asla yitirmedik, yitirmiyoruz. 'Fransa'da fikir özgürlüğü adı altında peygamberimize yönelik alçaklıkları sizler de yakından takip ediyorsunuz. Düşünce farklıdır, hakaret farklıdır. Hakarete fikir muamelesi yapmak en başta düşünceye hakarettir.' Bu çok haklı konuşma yazılı ve görsel medyamızda yer aldı. Eğer, Fransa'da olup bitenleri Türk medyası da halkına duyursa, herkes bu konuşmanın neden yapıldığını da, ne kadar haklı olduğunu da görecekti. Ne var ki, The New York Times (NYT) Fransa'da olanları başta Albertville'e gönderdiği iki muhabirle izler ve yazarken, Türk medyasında bir şey çıkmadı. Paris gibi Türkiye için çok önemli merkezde artık muhabir mi yoktu?. Devlet kurumu Anadolu Ajansı dahil?. Fikir özgürlüğü kadar 'Halkın Haber Alma Hakkı' da önemlidir.. Olanları anında öğrenemeyenler nasıl fikir sahibi olur ki?. Niye Emireler, Zülbiyelerle NYT muhabirleri konuşuyor da, bizde, bilen, umursayan yok?.

***

Ah gazetecilik!. Ben olsam birinci sayfa sürmanşetten anons eder, spor sayfasının da manşetine çekerdim, 8 sütuna, Erol Bulut'u.. 3-2'lik Beşiktaş yenilgisinin ardından, adını bilmediğim, bilmek gereği de duymadığım bir Fener borazanı konuştu ve ağır şekilde maçın genç hakemini eleştirdi. Fener'in kaybında bütün suçun Tugay Kaan Numanoğlu'nda olduğunu söyledi. Fener'de Aziz Yıldırım'la başlayan bir âdettir bu.. İpin ucunu salıp, hakarete ve tehdide varacak şeyleri Başkan değil, onun borazanları söyler. Okur, Aziz'in iki borazanını yakından bilir. Bu defaki borazan da söylediklerinin maçın sonucunu değiştirmeyeceğini biliyordu. O zaman neden konuşuyordu?. Federasyonu ve Merkez Hakem Komitesi'ni, tehdit etmek ve Fener'in gelecek maçlarına, kendi istedikleri, uygun hakemlerin verilmesini sağlamak için. Bu, Serdar Tatlı'ya kadar başarıyla uygulanmış, Zorlu Toplantısı ile de zirve yapmış bir taktik. İşte Fener Yönetimi tam bu noktada iken, pazartesi günü Fener Teknik Direktörü Erol Bulut, o borazanı sıfırlayan bir konuşma yaptı ve dedi ki.. 'Mağlubiyetin sebebi hakem değil biziz. Saha içinde kazanmayı hak edecek bir şey yapmadık. Başka şeylere bahane bulursak gerçekleri göremeyiz. Bundan sonra böyle bir maç yaşamak istemiyorum. Alacağımız galibiyetlerle yeniden ayağa kalkacağımıza inanıyorum!.' Şimdi, tüm Spor Müdürlerine soruyorum.. Fener- Beşiktaş maçının hakemi, salı gününün Sabah'ı dahil tüm ortamlarda tartışılırken, Erol Bulut'un bu sözleri manşet olmaz da ne olur?. Bu satırları yazarken öbür gazeteleri henüz okumadım. Manşet yapan varsa, yarın adıyla özür diler, alkışlarım. Biz ne yapmışız Sevgili Okurlar?. Sayfanın en dibinde tek sütun.. Bir de iyi okunmasın ister gibi dişi yazıyla.. Bu ülkede sayfaları artık gazeteciler çizmiyor, ressamlar yapıyor. Yani görünmesi önemli, okunması değil. Baskıda renk milim kaydı mı, hiç okunmaz oluyor, ama ressam mutlu.. Duvara asılacak tablo yaptı ya.. Ben bile kendi köşemde dişi kullanımını önleyemedim. Sayfanın üstü Beşiktaş.. Siyah beyaz.. Altı Fener.. Sarı lacivert.. Vay be?. Ne güzel değil mi, bakmak!. En önemli haberi tek sütun vermek ve sarı lacivert olsun diye dişi kullanmak, 'Yeni Gazetecilik' dostlar.. Pandemiden sonra her şeyin 'Yeni'si olmaya başladı ya.. Meslekte de böyle oluyor zahir!. Spor sayfamızın kıdemlisi Gürcan Bilgiç'e sormak isterim.. 'Bu haber senin baban, benim dayım Necati Bilgiç'in (Ki ikimizin gazeteciliğinde de büyük hakkı ve emeği vardır) eline gelse, böyle mi yazılır, böyle mi basılırdı?.

***

Roy Jones'u yakından izlemiş ve yazmışım!. Yaş 81 olunca, jeton geç düşüyor.. Yahu Mike Tyson'la 8 raundluk gösteri maçı yapan ve eski Dünya Şampiyonu üç yan hakemin puanları ile berabere kalan (76-76 / 79-73/ 76-80) Roy Jones'u meğer ben izlemişim.. Hem de Barbaros'la beraber.. Seul 1988 Olimpiyatları'nda.. 80'i batı dünyası (Biz dahil) 84'ü de Demirperde ülkeleri boykot edince, herkesin katıldığı 1988 büyük ilgi toplamıştı. Sevgili, unutulmaz Kenan Onuk anlatıyor, ben yanında yeni bilgileri yazıp ona uzatıyordum. Genç Barbü de, koşuşturuyordu. Bir yandan yeni basılan bilgileri yetiştiriyor, bir yandan saatler süren yayınlarda açlık ve susuzluk çekmememiz için, yiyecek, içecek taşıyordu. Lojistik uzmanı yani.. İşte orda Dünya Boks Tarihi'ne geçen bir maç oynandı. Hafif Orta Sıklet Finali.. Bir yanda Amerikalı.. Öte yanda ev sahibi Güney Koreli.. Amerikalı ilk turlarda fırtına gibi esmişti. Güney Koreli ise, yarı finalde hakemlerin torpili ile kazanmıştı. Finalin galibi belliydi. Gözlerimizin önündeki maç da öyle oldu. Amerikalı dövmekten yoruldu. O 86 yumruk attı, Koreli 32.. Amerikalı iki defa da sekize kadar saydırdı.. Bitti. Orta hakem geldi. İkisinin de ellerini tuttu ve Koreli'nin elini kaldırdı. Kenan'la ben değil, bütün basın tribünü dondu. Ben 'Hakem şaşırdı herhalde' dedim. Hayır, doğruydu. Maçı 3-2 Koreli'ye vermişti, beş hakem. Oyunlar için gerçekten büyük masraf yapan ve gerçekten başarılı düzenleyen ev sahibinin o zamana kadar altın madalyası yoktu ya.. Maçı ve altını Güney Koreli'ye vererek jest yapmışlardı işte.. Az sonra Barbaros resmi sonuçları getirdi. İki Komünist ülke hakemi, Macar ve Doğu Alman Amerikalı'ya, Fas, Uruguay ve Uganda ise Güney Koreli'ye vermişlerdi. Koreli'ye veren üç hakemi derhal Olimpiyatlardan ihraç ettiler.. Ama sonuç değişmedi. Daha sonra öğrendik. Maçın İtalyan Orta Hakemi Koreli'nin elini kaldırırken, Amerikalı'ya 'Bunu sana yaptıklarına inanamıyorum' demiş. Seul'den sonra, boksta puanlama sistemi de değiştirildi. Yıllar sonra Koreli boksör de 'Altın madalya rakibimin hakkıydı. Şu anda vicdan azabı çekiyorum. Gümüş madalya beni daha mutlu ederdi' diye konuştu. Uluslararası Olimpiyat Komitesi'nin (IOC) soruşturması 9 yıl sürdü. O üç hakemin Koreli organizatörler tarafından ziyafetlerle ağırlandıklarını ortaya çıkardı ama, sonuç değiştirilmedi. İşte, Olimpiyat ve Boks Tarihi'nin en büyük skandalıyla 1988 yılında Altın Madalyası gasp edilen 'O' Amerikalı Orta Hafif Sıklet, Roy Jones Jr.'du.. Roy, Seul'den sonra profesyonel oldu. Sıra ile Orta Sıklet, Süper Orta Sıklet, Yarı Ağır Sıklet ve Ağır Sıklet'te Dünya Şampiyonu olan ilk ve tek boksör oldu. Dengeli geçen Tyson maçını iki defa YouTube'da izledim. Beraberlik doğru karardı gerçi ama, maçın tek yumruğunu ikinci raundda Roy attı. Tyson'ın tam suratının ortasında patlayan o aparkatı kim yese yerden kalkamazdı. Ama Tyson, çenesinin ve suratının dayanıklılığı ile ünlüydü. Sarsılmadı bile.. O maç, Roy'un da Mike'ın da simgelerini sundu, yani. Yumruk atmak ve dayanıklılık!.

***

TEBESSÜM Trafik polisi sirk hokkabazını hız yaptığı için kenara çekti. Ceza makbuzunu doldururken, arka koltuktaki palaları gördü ve sordu.. 'Bunlar ne?.' 'Ben hokkabazım memur bey. Bunlar benim iş aletlerim..' Polisin aklı pek kesmedi.. 'Yaaa!. Öyleyse göster bakalım!..' Hokkabaz arka koltuktan palaları aldı. Önce birini havaya attı.. Sonra, 2, 3, 4.. Derken 7 palayı havada döndürmeye başladı. O sırada yandan geçen arabanın sürücüsü manzaraya baktı ve kendi kendine söylendi.. 'İçkiyi kesin bırakmam lazım. Şuna bak!. Alkol testleri ne hale gelmiş?.' SEVDİĞİM LAFLAR Bütün savaşları, dövüşemeyecek kadar korkak olan, bu yüzden de kendileri adına dövüşmek için dünyanın gençlerini cepheye süren hırsızlar çıkarır.. Emma Goldman
Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp