Top
28/04/2020

Bilimcilik dininin kaynakları

Bilimi din gibi görmenin ve göstermenin görebildiğim kadarıyla birkaç sebebi var. Biri kör kütük cehalet. Bazıları var. Bilim felsefesine ve tarihine dair tek bir fikri yok. Kulaktan dolma birkaç ezberle konuşuyor. Bilim gibi sihirli olduğunu düşündüğü bir kavramı kullandığında söylediklerinin meşruiyet kazanacağını düşünecek kadar da kurnaz. Dört yıl okul okuduğu için özgüvenli. Sosyal medya hesabı da varsa artık bilmediği bir konu olamaz. O ne söylüyorsa bilimseldir. Zaten 'bilim de hakikattir.' Onun dışındaki herkes özellikle de 'hükümet yalakaları' ciddi bir sapkınlık içindedir. 'Dincidir.' Falan filan... Siz bildiniz o hikâyeyi. Hadi bunların bir kısmı çoluk çocuk... Diğer bir kısmı da cüretkarlığını cehaletinden alan bir kalabalık diyelim. Ama meselenin aslı o değil. Bu bilimcilik dini ve bilimselcilik oyunu Türkiye tarihinin en kritik meselelerinden biri ve toplumsal bölünmüşlüğün kaynaklarındandır. Aslında bilimcilik yapanların çoğu bilimi övmenin değil dine ve dindarlara sövmenin peşinde. Bunu açıktan yapmak siyaseten işine gelmediği için böylesi zıtlıklar üzerinden gitmek Türkiye'de eski bir alışkanlık. Dinle bilim arasında var olmayan bir karşıtlık kurulur. Sonra aydınlanmacı bir dille bilim güzellemesi yapılır ki, dine dair olan zayıf görünsün. Aydınlanmacılık fikri bu ülkeye erken Cumhuriyet tarihi boyunca ham bir mantıksal pozitivizmle birleşerek ve üstüne biraz da Batılı kültür sosu eklenerek sunuldu. Her zaman olduğu gibi toplumun değerleri göz ardı edildi. Ve iteleyerek dönüştürülmeye çalışıldı. Bu uğurda yapılması gerekenlerden biri de dinin toplum üzerindeki etkisini sınırlandırmaktı. Bu nedenle bilimcilik sanki yeni bir din gibi sunuldu. Aslına bakarsanız ülkede doğru düzgün bilim falan yapıldığı yoktu. Adı vardı. İbadete açılmıştı. Ama kendi yoktu. Çünkü bilim öyle çağırınca gelen bir malzeme değildir. Çok ciddi altyapı gerektirir. Geniş ekonomik kaynakların üzerinde nesiller boyu üretim yapan üniversiteler ve araştırma merkezleri gerektirir. Ama asıl hedef bu olmadığından işin sadece tellallığı yapıldı bu ülkede. Köy enstitülerinde, öğretmen okullarında, eğitim fakültelerinde bir grup insanın zihni bu tür bilim algısıyla dolduruldu ve ortalığa saçıldı. Bu insanların birçoğu bilim dediğiniz şeyi gerçekten böyle öğrendi. Yapacak bir şey yok. Siyasi bir dizaynın içinde kendisine verilen ham bilimselcilik formatını üzerinden atması kolay değil. Kim okuyacak şimdi Viyana çevresini, Popper'ı, Kuhn'u, Roy Bashar'ı falan? Kim anlayacak gerçek bilimsel arayışın ne demek olduğunu? Gerek yok. Bildiği ezberler ona yeter. Nasıl olsa bir siyasi projenin ürünü olduğunun farkında değil. İşte bu siyasi proje bu ülkede tutmadı. Toplumu dönüştüremedi. Ama maalesef ülkeyi karpuz gibi ortasından ikiye böldü. Bu nedenle bilim tartışması bir türlü doğru düzgün yapılamıyor. Çünkü bilim kavramının kendisi iğfal edilmiş. Ama işte bilim tartışması tam da bu yüzden önemli. Konuşulsun ki, dogmatik kafalar şoke olsun. İnançlarını sorgulasın. Bu bile bilimsel anlamda bir kazançtır. Ve belki bir gün siyasal bir kazanca da dönüşür ve ülkedeki tarihi ve üretilmiş kutuplaşma son bulur.
Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp