Top
16/11/2013

Tarih yeniden yazılırken

AB müzakerelerinde açılan yeni fasıl; başta AB olmak üzere dış politika gündemimizdeki birçok ana temanın pozitif bir zeminde ele alındığı Finlandiya, İsveç, Polonya seyahatleri; İran'la yoğunluğu artan görüşmeler; Irak'la yeniden ivme kazanan ilişkiler; Suriye temalı dezenformasyonlara en üst perdeden verilen cevaplar; büyük bir felakete maruz kalan Filipinler'e acil insani yardımın hızı ve etkisi; Arakan ve Kamerun ziyaretlerinde Türkiye'ye gösterilen büyük ilgi; Türkiye-Azerbaycan Yüksek Stratejik Konseyi 3. Toplantısı... Ve nihayet bugün IKBY Başkanı Mesud Barzani'nin, yanına Şivan Perwer'i alarak Diyarbakır'a gelişi...
Bu başlıklar Kasım 2013'ün sadece ilk iki haftası içinde öne çıkan dış politika temalarından bazıları. Her biri AB'den Asya'ya, Ortadoğu'dan Afrika'ya dış politikamızdaki çok boyutlu ilişki ve etki ağını bir kez daha teyid ediyor. Öyle ki bu durum, Türkiye'nin istikametine yönelen eleştirileri ve eleştirilerin dayandığı zemini hızlı bir biçimde aşındırdı ve adeta anlamsız hale getirdi.

Çözüm sürecine katkı mı, seçim yatırımı mı?
Bahsi geçen örnekler içinde meydan okumanın en yoğun biçimde öne çıktığı gündem ise Barzani'nin Diyarbakır'a davet edilmesi ve Başbakan Erdoğan ile birlikte açılışlara katılıyor olması. Ziyaret, iç ve dış politika alanları arasında dayatılan ayrımları anlamsızlaştırıp Türkiye'nin ilmek ilmek ördüğü istikameti güçlendiriyor. Coğrafyamızda tüm siyaset dilini ve oyun kurgusunu yeniden şekillendirmeyi vaad eden, bu vaadi fiilen gerçekleştiren bir nitelikle öne çıkıyor. Ziyaret, bu anlamıyla esasen dış politika vizyonu bağlamında ele alınması gereken kritik bir kırılma noktasını işaret etmekte. Çözüm sürecinden Suriye'ye, Irak'tan geniş Arap coğrafyasıyla ilişkiye, Türk-Kürt ilişkisine ve elbette yeni dönemin ruhuna ve diline yabancı kalmakta ısrar eden anakronik siyasi tutumların biçare hallerine dair çok şey söylüyor bu ziyaret.
Bu yüzden sembolik değeri, programın içeriği ve katılımcıları bir yana, ziyaret doğrudan bir biçimde çözüm süreciyle alakalı. Türkiye, eskiden yumuşak karnı sayılan bir meselede, sembolik düzeyde en sert adımlardan birini atmış ve özgüvenini sergilemiştir. Bölgesel vizyonu olan bir Türkiye'nin kararlı bir stratejik adımı söz konusudur.
Seçim yatırımı yorumu tam da bu noktada anlamsızlaşıyor. Çünkü seçim yatırımı, siyasi kırılma yaratan adımlarla değil, hamasete dayanan cümlelerle yapılır. Barzani, Diyarbakır, Erdoğan, Türkiye gibi isimlerin aynı cümlede yer almasına seçim yatırımı diyebilmek, hem bir hınç psikolojisi ürünü hem de Türkiye sosyolojisine yabancılaşmanın bir sonucu.

Yerli irade mi bölücülük mü?

Bu stratejik müdahaleyi Kürtleri bölme girişimi olarak tarif etmek ise en çok başvurulan ama yine karşılıksız kalan bir yorum. Türkiye'de Kürt olmayı tekelinde zanneden, Irak'ta 'ulusal konferans' girişimini parti-içi çalışma olarak algılayan, Suriye'de dezenformasyondan siyaset üretebileceğine inanan bir yaklaşımın ürünü. Bazı istisnalar hariç, ziyarete yönelik eleştirilerin bir kısmı tam olarak bu çizgiye tekabül ediyor.
Erdoğan ve Barzani, Diyarbakır programıyla, hem Türkiye içinde hem de Ortadoğu'da Kürtler ve Türkiye arasında "hiçbir uzlaşmaz çelişki yok" diyen bir siyasi iradeyi sergilemektedir. Bölgenin tarihi bu şekilde yeniden yazılırken, ziyarete yönelik mahçup veya saldırgan eleştiriler, bölgenin geçmişinden de geleceğinden daha çok uzaklaşma temayülünün göstergesi.
Ziyaretin en çok rahatsız ettiği kesimlerin başında, Başbakan Erdoğan'a yönelik hınç duygusundan başka bir niteliği kalmayan "Gezi Ruhu"nu Kürt meselesine ve dinamiklerine üflemek isteyen figürler geliyor. Bu çok şaşırtıcı değil çünkü açık bir biçimde, yerli bir siyasi iradeye ve perspektife karşı derin bir rahatsızlık söz konusu. Atılan adımla çözüm sürecine önemli bir ivme kazandırabilecek bir müdahale tam da bu yüzden doğru bir biçimde anlamlandırılamıyor ve anakronik tutumlar öne çıkıyor. Hâlbuki aktivist-solcu fetişizmini Kürtlerin ve Türklerin sırtına yıkmak yerine, ziyareti bir katkı olarak görme tutumu öne çıkabilse, hem çözüm süreci hızlanabilir hem de Suriye'de herkesin hayrına bir ilerleme sağlama imkânı öne çıkabilir.

Suriye'den çözüme çomak sokmak

Bu noktada bir kısır döngüyle başbaşa kalıyoruz. Çünkü çözüm sürecini içeriden provokatif bir dille sıkıntıya sokamayanlar, Suriye dezenformasyonu üzerinden işi yokuşa sürme ve sorun çıkarma politikasını devreye sokmuş durumdaydı. Bu ziyaret, tam da bu yüzden çözüm sürecini çıkmaza sokmak isteyenlere büyük bir darbe vuran, Kürtler ve Türkiye arasında bir çelişki yaratmak isteyenlerin oyununu bozan bir ziyaret olarak öne çıkmaktadır.
Tüm bunlarla beraber, ziyaret dış politika vizyonumuzun bir yansıması ve sonucu. Çünkü bu ziyaret Türkiye'nin bölgesel siyasete dair ufkunu ve kararlığını gösteriyor. O ufukta Türkiye, "şiddeti dışlamak kaydıyla tüm kesimler ortak geleceğimizin bir parçası olabilir ve olmalıdır" diyen vizyonunu bir adım ileri taşımıştır. Ortak çıkarlar-ortak gelecek eksenini güçlü bir biçimde devreye sokmuştur.
Diyarbakır ziyareti, Ortadoğu tarihine, yeni Ortadoğu'nun inşası sürecinde önemli bir mihenk taşı olarak geçecek, Türkiye'nin Avrupa'dan Asya'ya Ortadoğu'dan Balkanlara ve Afrika'ya uzanan dış politika yürüyüşünün iç politika perspektifi ile harmanlandığı bir gün olarak öne çıkacaktır.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp

Yazarın Diğer Yazıları