Top
Burhanettin Duran

Burhanettin Duran

bduran@setav.org

07/08/2020

Beyrut’taki patlama, Lübnanlaşma ve Ortadoğu’nun kaderi

Salı günü Beyrut limanını yok eden korkunç patlama bütün dikkatleri 'cennet' diye bilinen bu güzel ülkeye çevirdi. Lübnan Sağlık Bakanı'nın verdiği bilgiye göre 137 ölü ve 5 bini aşkın yaralı var; 200 ila 300 bin insan evsiz kaldı. Ekonomik sorunlar yüzünden Ekim 2019'dan itibaren protestoların devam ettiği Lübnan,10 ila 15 milyar dolarlık bir zarara uğradı. Sabotaj ihtimali hala devam ediyorsa da 2750 tonluk amonyum nitratın inanılmaz ihmal öyküsü Lübnan'ın mevcut siyasal sisteminin başarısızlığına dair çok şey söylüyor. 'Lübnan'ın Çernobili' olarak anılan bu felaket herkesin gözü önünde gelmiş. İnfilak etme riskine rağmen bu hacimde amonyum nitrat limanda hangarlarda bekletilmiş. Gümrük İdaresi'nin 6 uyarısına rağmen 6 yıl boyunca bu tehlike şehrin can damarında tutulmuş.

***

Bu patlama ile hesaplaşma, Lübnan siyasetini derinden etkileyecek. Zaten ekonomik kriz, Covid-19 salgını ve protestolarla sarsılan Lübnan'da halkının faturayı elitlere keseceğinden şüphe yok. Mevcut teknokrat hükümet ayakta kalır mı bilinmez ancak asıl sorun daha büyük. 30 yıl süren iç savaşın sonunda kurulan yapı bir devlet olamamanın itirafı mahiyetinde. Cumhurbaşkanı'nın Hıristiyan, Meclis Başkanı'nın Şii Müslüman ve Başbakan'ın Sünni Müslüman olması gerekiyor. Bu istikrarsız yapının krizleri de yıkıcı rekabeti de hiç eksik olmadı. Lübnan Başbakanı R. Hariri'nin 2005'te bombalı bir saldırıyla öldürülmesi ülkede siyasi bir deprem etkisi yapmıştı. Kısa bir süre sonra Suriye askerleri Lübnan'ı terk etmişti. Son yıllarda finansal kriz ve gıda güvenliği sorunlarıyla boğuşan ülkede benzer bir radikal etkinin oluşup oluşmayacağı tartışılıyor.

***

Arap isyanlarını diğer Arap ülkelerine göre daha kolay atlatsa da komşularından kaynaklanan sorunlar Lübnanlıları hiç rahat bırakmadı. Filistin meselesinin, İsrail saldırganlığının ve Suriye iç savaşın etkileri Lübnan'ı sürekli baskı altında tuttu. İran- Suud nüfuz mücadelesi ile İsrail- Hizbullah sıcak çatışmaları ülkenin titrek siyasal sistemini işlemez hale getirdi. 2006 İsrail işgali de Başbakan Hariri'nin 2017'de Suudi Arabistan gezisinde istifa ettirilmesi de hatırlarda. Mezhebi parçalanma ve dış güçlerin nüfuz müdahaleleri sarmalındaki Lübnan'da ağır iç-dış siyasi yükü taşıyacak bir siyasi birliktelik oluşturulamıyor. Son patlamanın Lübnan'ın selametini merkeze alan ve çekişmelere son veren siyasi bir dalga üretmesi iyi senaryo. Daha güçlü olan (kötü) senaryo ise dış aktörlerin köpürteceği bir iç kapışmanın tetiklenmesi. Hizbullah'ın 'devlet içinde devlet' konumunun ve İran'ın yönlendirmesindeki bölgesel faaliyetlerinin Lübnan'a zararlarının sorgulanması kuvvetle muhtemel. İsrail, Körfez ve İran nüfuz mücadelesi yeni olumsuz etkileri ile Lübnan'da sahne alacak. Eski kolonyal güç Fransa'nın Cumhurbaşkanı Macron'un alelacele Beyrut'u ziyareti Lübnan denkleminde olma isteğini göstermesinden fazlası değil.

***

Beyrut patlaması Ortadoğu'nun geleceği açısından bazı tespitlerin altını çizmeyi gerektiriyor. Arap isyanlarının Körfez statükocuları eliyle iç savaşlara çevrilmesiyle oluşan yıkım devam ediyor. Başarısız devletler, milisler, terör örgütleri, istihbarat oyunları, yolsuzluklar ve halkından kopuk rejimler yaygınlaşıyor. Yemen'den Libya'ya uzanan bölgede hep aynı hikâye. İran, 'Direniş hattı' siyasetiyle, İsrail, son dönemde iyice abarttığı 'yayılmacı/ilhakçı siyaseti' ile ve BAE-Suud ikilisi 'demokrasi korkularının' beslediği müdahaleleriyle bölgede istikrarı bozuyorlar. Bulaştıkları her yere başarısız devlet ve iç savaş getiriyorlar. ABD işgali 'Iraklaşma' getirdi. İran-Körfez rekabeti 'Yemenleşme' yarattı. İran yayılmacılığı 'Suriyeleşme' üretti. İsrail'in versiyonu daha berbat: 'Filistinleşme.' Fransa-Rusya- BAE-Mısır hattı Libya'yı bölecek bir macera peşinde. Bütün bu ülkelerin toparlanması için öngörülen model ise 'mezhebe, aşirete ya da etnik gruba' göre yeni bir yapılanma kurmak, yani Lübnanlaştırma. Lübnanlaşmanın Ortadoğu'ya getireceği yıkım, ihmal haliyle, Beyrut patlamasıyla ortada. Bu gidişata karşı duran ve bölgeye istikrar getirici etkide bulunan tek ülke, Türkiye. Bölgeyi karıştıranlar ise Türkiye'yi 'yeni Osmanlıcılık' söylemi ile sınırlandırma peşinde.
Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp