Top
Burhanettin Duran

Burhanettin Duran

bduran@setav.org

01/10/2019

CHP’nin Suriye önerisi neler kaybettirir?

Suriye iç savaşı sekiz yıldır birçok boyutuyla gündemimizin tam orta yerinde duruyor. Terör örgütleriyle mücadele, mülteci sorunu ve büyük güçlerle ilişkiler bağlamında iç ve dış siyasetin en kritik konusu. Son yerel seçimlerde İstanbul'un el değiştirmesinde Suriyeli mültecilere duyulan tepkinin etkili olduğu yazıldı çizildi. Bu itibarla CHP'nin 28 Eylül'de düzenlediği Uluslararası Suriye Konferansı'na kulak kesildik. Sadre şifa bir öneri çıkar mı diye bekledik. Ancak CHP şaşırtmadı. YPG sempatizanı bir konuşmacıyı davet etmekle kalmadı. Sonuç bildirgesinde terörle mücadele bağlamında YPG-PYD'ye de yer verilmedi. Bu, aslında hiç de ilginç değil. Aksine seçim döneminde CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'nun PYD'den Türkiye'ye 'tehdit görmeyen' yaklaşımıyla paralel. Konferansın ana sonucu ise CHP'nin uzun süredir zaten tekrarladığı bir önerme oldu: Suriye'de barış Şam yönetimi ile ilişki kurarak sağlanabilir.

***

Muhalefet partilerinin Suriye politikamıza farklı bir pencere açmaya çalışmasını demokrasimiz için sağlıklı buluyorum. Ancak varılan sonuç, bırakın iktidarın 'Suriye siyasetini değiştirmeye zorlamayı', CHP'nin realiteden ne kadar uzak olduğunu bir kez daha gösterdi. 'Esad ile görüşmenin barış getireceğine' dair ezber, Türkiye'nin Suriye'nin kuzeyinde Rusya-İran ve ABD ile kurduğu denklemi anlamlandırmaktan uzak. Yüzbinlerce insanını katleden birisi ile görüşmek ahlaken sorunlu. Ancak yine de siyasetin pragmatik olduğunu düşünsek bile bugün Esad ile doğrudan görüşmenin eksisi artısından çok fazla olur. Soru şu, Ankara, Moskova üzerinden dolaylı müzakere etmek varken neden Şam'ı doğrudan muhatap alsın?

***

Bir kere, Rusya'nın hava gücü ve İran'ın milisleri ile bugünkü konumuna gelebilen Esad, Suriye'de ana aktör değil. İkincil konumda. Esad, Putin'in ya da Hamaney'in onayı ve desteği olmadan hiçbir projenin altına imza atamaz. Ağır bombardımanla ele geçirilen yerleri bile askeri olarak normal şartlarda yönetemeyecek bir durumda. Ne İdlib'de çatışmasızlığa ne de YPG'nin kontrolündeki bölgenin kaderine Esad karar verebilir. Esad ile görüşmek mültecilerin dönüşünü de sağlayamaz. Fırat'ın doğusunda ve batısında oyun Türkiye, Rusya, İran ve ABD arasında. Bu oyunda Esad ile doğrudan görüşmeyi gerektirecek bir denklem henüz oluşmadı. Astana süreci işliyor. Ankara Zirvesi'nde Anayasa Komitesi belirlendi ve Fırat'ın doğusu üzerinde bir baskı oluşuyor. Güvenli bölgenin mahiyeti henüz muğlaksa da mekanizma çalışıyor. Ve gerekirse Türkiye süreci hızlandıracak tek taraflı adımları atma niyetinde. Bu arada YPG Komite'de yer alamamasından ve ABD'nin buna itiraz etmemesinden rahatsız. Rus Dışişleri Bakanı Lavrov da güvenli bölge konusunda Türkiye'ye hak veren bir noktada. Ve Şam'la görüşmeden de YPG'yi 'terörist grup' olarak niteleme noktasına geldi.

***

Gelelim bu konjonktürde Esad ile görüşmenin kaybettireceklerine... Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı bölgelerindeki ÖSO'yu terk etmiş olursunuz. Esad'ın geri almaya hiç niyeti olmadığı 3.6 milyon Suriyeli mülteciye ek olarak İdlib'den de 1 ya da 2 milyon yeni mülteci beklemelisiniz. Başkan Erdoğan'ın kurmayı önerdiği güvenli bölgeye Suriyelilerin zorla gönderilemeyeceğini söyleyen CHP, Esad ile görüşerek bu mültecileri nasıl ikna edecek? Şam yönetimi bu mültecilerin mal varlıklarına el koyarken, dönenleri hapse tıkarken ve bir sürü faili meçhul varken, kim bu insanları Esad'ın Suriye'sine geri gönderebilir? İleride bir tarihte Esad muhatap alınacaksa İdlib ve Fırat'ın doğusunun kaderinin netleşmesi lazım. Ankara, kurduğu güvenli bölgelerle sağlam bir müzakere zemini elde etmiş olmalı. Bunun da yolu hem ÖSO'nun siyasi geçişteki varlığını hem de mültecilerin geri dönüşü formüllerini üretmekten geçer. CHP, Suriye'de romantik diplomasinin değil sahadaki reel güce dayalı diplomasinin çalıştığını artık fark etmeli.
Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp