Top
Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

15/12/2020

Gerçeğin iki yüzü

AB zirvesinden Türkiye’ye karşı yaptırımlar konusunda çıkan kararın ülkemizde nispi bir rahatlama ve memnunluk yaratmasının, ilk bakışta çelişkili de görünse, iki nedeni var: Birincisi, bu toplantıda, korkulduğu gibi, derhal yaptırım uygulanmasına ilişkin bir mutabakat sağlanamaması ve bunun gelecek mart ayına bırakılması. İkincisi de, Zirve’de Yunanistan ve Fransa’nın başını çektiği birkaç ülkenin yaptırım taleplerinin kabul görmemesi, yani bu ülkelerin yenilgiye uğraması.

Nitekim Yunan muhalefeti ve basını da bu sonucun Atina için tam bir fiyasko olduğunu açıkça itiraf ediyor. Türk yetkilileri ve medyası da Zirve’nin sonucunun daha çok bu yönü üzerinde durdu.

Kuşkusuz bu tespit doğrudur. Ama bu, gerçeğin bir yüzünü yansıtıyor. Bir de öbür yüzüne bakmak gerek. AB ambargo yoluyla Türkiye’yi baskı altında tutmaktan vazgeçmiş değil. Konu gündemde kalıyor. Hatta AB, 20 Ocak’tan sonra ABD’deki Biden yönetimiyle bu alanda koordine bir çalışma yürütmek kararında.

Gerçi Merkel’in Almanya’sının başını çektiği AB üyeleri, jeostratejik ve ekonomik çıkarlar nedeniyle, Türkiye’yi uzaklaştırmak veya kaybetmek istemiyor. Onların gayretiyle, son toplantıda ambargo kararı çıkardı. Fakat konu kapanmış değil. Açıkçası, AB Türkiye’nin Doğu Akdeniz politikasını değiştirmesini şart koşmaya devam ediyor. Yani konu Demokles’in kılıcı gibi ortada duruyor. Gerçeğin bu yüzünü de görüp ona göre bir strateji kurmak gerek.

***

İlginç rastlantı: AB’de 27 ülkenin liderleri ambargo tasarısını görüşürken, ABD Senatosu da, Temsilciler Meclisi’nden geçen ve Türkiye için yaptırım öngören “çok unsurlu” (torba)  yasa teklifini onaylıyordu.

Aradaki başlıca fark, AB’den kesin karar çıkmamasına muhalif, ABD Kongresi’nin bu tasarıyı karara bağlaması. Bir de içerikte fark var: AB ambargosunun gerekçesi, Ankara’nın Doğu Akdeniz’deki faaliyeti, ABD Kongresi’nin gerekçesi ise Türkiye’nin Rusya’dan S-400’ler alıp servise koymaya hazırlanması... İkisinde de amaç, Türkiye’yi baskı altında tutarak izlediği politikalardan vazgeçirmek.

AB kesin kararını mart ayına bıraktığı için bir rahatlama oldu. Bu da çelişkili görünebilir ama ABD’den gelen yaptırım haberi Türkiye’de fazla telaş uyandırmadı, çünkü bu kararın uygulamaya konması, Başkan’ın davranışına bağlı. Başkan isterse yasada yer alan en ağır “cezaları” uygular, isterse en hafif olanları. 20 Ocak’a kadar, Beyaz Saray’da kalacak olan Başkan Trump’ın bir aylık süre içinde (veto denemesinden sonra) seçeceği yaptırımların “light” (hafif) yani, sembolik cinsten olacağı söyleniyor.

Buna bakıp biraz rahatlamak mümkün. Bu da “ehveni şer” yani “kötünün iyisi” sayılabilir. Ancak gerçeğin diğer yüzünü de bilhassa görmek gerek, şöyle ki:

(1) ABD Kongresi’nde büyük çoğunluk ambargodan yana, yani Türkiye’ye karşı.

(2) Trump yaptırımların “hafifini” seçse de, uygulama işi Biden yönetimine kalıyor. Onun nasıl hareket edeceği ise belli değil.

(3) Washington çoğu zaman Türkiye’nin oynadığı “jeostratejik kartını” görerek pragmatik davranmıştır. Biden’ın Kongre’ye rağmen bu “kartı” şimdi ne kadar ciddiye alacağı bilinmediği için, konu (AB’ninki gibi) Demokles’in kılıcı gibi sallanmaya devam edecek.

***

Her iki olay da Türkiye’nin Batı ile ilişkilerinde sıkıntıların ve hatta zaman zaman krizlerin çıkacağını gösteriyor.

Tarafların şimdiye kadar izledikleri politikalarla bu krizleri ve gerginlikleri aşmanın mümkün olmadığı ortada.

Yeni gerçekler karşısında yeni yaklaşımlara, yeni inisiyatiflere ihtiyaç vardır. Sürtüşmeleri ve hatta çatışma olasılıklarını önlemenin yolu da diplomasidir, müzakeredir.

Bu konuyu, son gelişmelerin ortaya koyduğu yeni gerçeklerin ışığında ele almanın tam zamanıdır.

 

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp