Top
Nihat Ali özcan

Nihat Ali özcan

naozcan@milliyet.com.tr

03/01/2020

Irak ‘laboratuvarından’ ilgililerine dersler

Irak, çökmüş siyasi ve ekonomik yapısı, dağılmış sosyal, kültürel dokusuyla “laboratuvar” haline geldi. Günümüz dünyasının kimine göre hibrit, kimine göre “gri alan” çatışmalarının her türünü görmek mümkün. Özellikle de siyasi, hukuki, kültürel, ekonomik, psikolojik ve askeri alanlarda. Bugünkü ortamı sağlayan ilk adımlar ülkeyi yıkıma götüren ve 1980’lerde başlayan Irak-İran savaşıydı. Ardından yaşanan Kuveyt’in işgali ve Birinci Körfez Savaşı Saddam Hüseyin’in otoritesini sarstı. ABD’nin “yarım bıraktığı işi” tamamlama iddiasıyla giriştiği 2003 Irak işgali ise ülkeyi adım adım yıkıma götürdü. Bugün Irak, hırslı bir diktatörün yıllar önce bölgeyi ve dünyayı yanlış okumasının bedelini ödüyor. Öyle ki ülke akla hayale gelmeyecek türden acı ve yıkımı yaşamaya devam ediyor. Dahası, zayıflayan, çöken Irak, bölgesel ve küresel aktörler için iflah olmaz bir “laboratuvar” konumunda. Bu fikrin tipik örneklerine son yıllarda daha fazla tanıklık ediyoruz. ABD’nin 2003 sonrası Irak için öngördüğü, demokratik olacağını düşündüğü “siyasi model” ülkeyi etnik, mezhepsel olarak paramparça etti. Kriz sarmalına giren siyaset, gücünü yitiren gruplar, fonksiyonunu yerine getiremeyen merkezi otorite, farklı motivasyonlarla hareket eden güç merkezlerinin doğumunu ve güç kazanmasını kolaylaştırdı. Tarihsel korkulardan, yolsuzluk ve hırsızlıktan beslenen tepkici duygular, umutsuzluk, radikal fikirlerin desteklediği güvenlik arayışları radikal grupları, dini/mezhepsel ağları ön plana çıkarttı. İletişim teknolojisindeki gelişmeler, savaş artığı silahlar ve uluslararası rekabet de “laboratuvarın” ihtiyaç duyduğu maddi altyapıyı oluşturdu. Fikri motivasyon, işlevsel teknoloji ve umudunu yitirmiş insanlar gerekli koşulları sağladı. Artık hesabı, gücü ve yeteneği olan her aktör, “laboratuvarda” geleceğin mücadele biçimlerini, savaşlarını Ortadoğu’da deneyebilirdi. Nitekim de öyle oldu. DAEŞ’le mücadele sürecinde Irak’ta zımni iş birliği yapan ABD ve İran iş bitince yeteneklerini birbirlerine karşı sergileyemeye başladılar. DAEŞ sorununun kontrol altına alınmasının ardından meydana gelen olaylar ABD’nin ilk raundu aldığına dair güçlü bir algı yaratmıştı. Kitleler ayaklanmış, İran’a karşı tepkilerini gösteriyor ve sokaklarda protesto ediyordu. Bu tablo uzun zamandır Irak’a yatırım yapan İran için zor bir döneme işaret etmekteydi. Ancak İran’ın da boş durduğu söylenemezdi. Tam bu noktada ABD geleneksel hatasını yaptı ve Irak Hizbullahı’nı hava harekâtıyla vurdu. Ne de olsa “elindeki tek alet çekiç olunca her şeyi çivi gibi görme” kuralını işletmişti. Bu noktada İran, ABD’ye yeni dönemde işlerin öyle işlemediğini gösterme fırsatını verdi. Yeni dönemin kuralı, hibrit ya da gri alanda savaştı. Esas oyuncuları ise ileri teknoloji silahlardan çok “medyaya mal olmuş sokakların gücüydü”. İran da böyle yaptı. Kitleleri korunaklı ABD Büyükelçiliği’nin önüne yığdı. Bu yılın savunma harcamasının 738 milyar dolar olduğu ABD’ye birkaç bin göstericiyle asimetrik bir cevap verdi. Askeri gücün manasız kaldığı bir noktaya çekti. Medyada, sosyal medyada savaş ilan etti ve sonuç aldı. ABD kamuoyu ve halkına, Libya’da büyükelçilerinin ölümünü, Tahran’da rehine krizini, Kenya’da büyükelçiliğin bombalanmasını ve Lübnan’da deniz piyadelerinin ölümünü hatırlatan bir tablo çizdi. Ortadoğu’dan çekip gitmek isteyen Trump’ı Irak’a yeniden asker göndermeye mecbur etti. En ilginci ise mücadelenin karakterini açıklayan ve ABD Büyükelçiliği’nin duvarına yazılan cümleydi: “Buradan General Kasımi geçti”. Anlaşılan, Irak laboratuvarı daha uzun süre açık kalacak ve deneyler devam edecek.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp