Top
Hakkı Öcal

Hakkı Öcal

hakkiocal@outlook.com

13/07/2020

Hükümranlık-Bağımsızlık ve Ayasofya

Devletler Hukuku hocamız Seha L. Meray’dı. Hani “Boyu kadar kitap yazmış” denir ya... Seha hocanın kitaplarını üst üste koysanız, eminim boyunu aşardı. İlk dersine “Arkadaşlar, anayasa yapamıyorsanız, devletiniz yok demektir,” diye başlamış ve oradan hükümranlık ve bağımsızlık ilişkilerine geçmiş ve birinci sınıfın sonunda sınıfı dolduran bir yığın genç kadın ve erkeği, egemen bir ülkesi, anayasası ve devleti olmanın bilincine kavuşturmuştu.

Devlet öyle sokakta bulunmuş bir şey değildi artık o sınıftaki kişiler için. Birleşmiş Milletler üyesiydik çünkü devletimiz, yani uluslararası hukukumuz vardı. İstediğimiz anlaşmaya girer, istemediğimiz zaman çıkabilirdik. Devlet, hükümranlık demekti, bağımsızlık demekti. Seha hocanın ifadesiyle, “Anayasan vardı; yasaların vardı ve bunların çizdiği çerçevede istediğini yapabilirdin.”

Mesela Trump’ın Dünya Sağlık Örgütünden, BM Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü UNESCO’dan, filanca ülkelerle yapılan ticaret antlaşmasından çekildiğine ilişkin haberleri okurken, hala kulağıma Seha hocanın hafif sesiyle “İstediğini yapmak” ifadesi gelir. Yine arabanın radyosunda Danıştay’ın 24 Kasım 1934 tarihli ve 1589 sayılı Bakanlar Kurulu kararı hükmen geçersiz saydığına ilişkin hükmünü dinlerken de Seha Hoca, yanımdaki koltuktan adeta bana sesleniyordu: “Devlet bu demektir. Anayasa ve yasaların çerçevesinde istediğini yapmakta serbestsin…”

Buradaki “anayasa ve yasalar” vurgusunu alsa gözden kaçırmamak gerekir. Nitekim Danıştay’ın Ayasofya’da ibadete izin verilmesini sağlayan hükmü de bu ilkeye dayanıyor. Danıştay 10’ncu dairesi, konuyu görüşmesine sebep olan başvurudaki şekil noksanları ve şaibe iddialarına değinmedi. Başvuruda davacı İsmail Kandemir, bakanlar kurulu kararının resmî gazetede yayınlanmamış ve kararnamede “M. Kemal Atatürk” şeklindeki imza yer alırken o tarihte henüz Gazi Mustafa Kemal’e “Atatürk” soyadının verilmemiş olması gibi unsurlara bakmadı bile. Danıştay, daha önce bakanlar kurulunun bu kararının hukuka uygun olduğu hükmüne varmış iken bu kez hükumetin, bir şahsın mülkünü veya gelirini vakfetme iradesini bozmaya yetkisi olmadığına hükmetti.

Devlet, halkın iradesi ile bir vakfın haklarını düzenlerken bunların hükumetler tarafından çiğnenemeyeceğini yasalarına işlemiş ise bunun aleyhine bir karar ülkenin sevgili kurucusu ve kurtarıcısı tarafından alınmış ve üstünden 86 yıl geçmiş de olsa, sonunda hukukun gereği yerine getiriliyor.

Ayasofya’nın yeniden ibadete açılmasına, ülkeler, kurumlar, STK’lar karşı çıkıyorlar ve çıkacaklar. Yeni itirazlar da duyacağız. Ancak burada devletin kendi hukukuna dayanarak yaptığı işlemin sarsılmazlığı söz konusudur. Kimse ABD’ye, Dünya Sağlık Örgütü’nden çekilemezsin ve Fransa’ya 1966’da NATO’dan çıkamazsın demiş miydi?

UNESCO’nun dünya insanlık mirası ve saire görüşleri, elbette dikkate cevaplanmalıdır. Ama kimin Türkiye’ye kendi yasaları çerçevesindeki hükümranlık ve egemenlik haklarını nasıl kullanacağını söyleme hakkı bulunabilir?

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp