Top
Düşünenlerin Düşüncesi

Düşünenlerin Düşüncesi

dusunce@milliyet.com.tr

24/01/2021

ABD İLE NEREYE KADAR? (2)

Bülent AKARCALI

4 Temmuz 2003’te, Irak’ın Süleymaniye kentinde, 150 civarında ABD askeri, Özel kuvvetler Komutanlığı’nda görevli askerlerimizin bulunduğu karargâhı bastı. Başlarına çuval geçirip Bağdat’a götürdü. Askerlerimiz orada bir hafta rehin, bir anlamda tutsak olarak tutuldu.

15 Temmuz FETÖ darbesine destek vermediğini bir an için saf saf kabul etsek bile, en yakın müttefiki Almanya’yı dahi dinlediği ortaya çıkan ABD, kendi sınırları içerisinde bulunan ve dünyanın dört bir yanında ki okullar, şirketler vs. ile telefon, internet, faks ile sürekli iletişimde bulunan FETÖ karargahını dinlemediği ve darbe hazırlıklarından haberi olmadığını iddia edemez. Darbeyi tasarlayıp gerçekleştiren ve TBMM’yi bombalatanların ele başları kendi topraklarında bulunmasına rağmen ne suçlu iade ettiler ne de asgari nezaket ölçüsü ciddi bir geçmiş olsun dediler.

Kongre binasının basılıp yağma edilişini ekranlarda izledikten sonra “Allah büyüktür, zulmü yapanın yanına kâr kalmaz” sözünün değerini bir kez daha anladım.

8 Ekim 2017 de tüm ABD diplomatik misyonlarında vize verme işlemi süresiz olarak askıya alındı. Bu karar ABD konsolosluğunda, hiçbir dokunulmazlığı bulunmayan, yerel ve düz memur olarak çalışan FETÖ’cü Metin Topuz’un tutuklanmasına nispet olarak alındı.

Oysa, Dışişleri Bakanlığı, Metin Topuz’un “ABD Konsolosluğu’na ait, bakanlıkta bulunan diplomatik listede bu şahsın yer almadığını” açıklamıştı. ABD tüm diplomatik kuralları hiçe sayarak bu düz memura diplomatik dokunulmazlığı varmış gibi sahip çıkarak, “kendileri için çalışan tüm hainlere korkmayın biz size sahip çıkar ve Türkiye’yi de bunun için cezalandırırız, yeter ki efendinizin biz olduğunu unutmayın ve bize iyi hizmet edin” mesajını veriyordu. Aynen silah yardımları ve siyasi destekleriyle PYD-YPG-SDG şeytan üçlüsüne verdiği mesaj gibi.

Ağustos 2018’de yıpratıcı bir kriz yaşadık Andrew Craig Brunson adında ve Kobani’den tutun, nerede Türkiye aleyhine bir karışıklık varsa orada boy göstermiş, İngiliz Lawrence özentisi bu papaz 1800-1920 arası Anadolu’da Rum, Ermeni ve Süryani vatandaşlarımızı “Siz onlardan değilsiniz” sloganlarıyla Osmanlı aleyhine kışkırtmış, silah-para ve koruma vererek kullanmış on binlerce Hristiyan misyonerin son temsilcisiydi.

ABD son aldığı yaptırım kararlarına ek olarak, 1963 ve 67’de komşuları Türkleri en vahşi şeklide katletmiş ve bununla tarih önünde tescillenmiş cani Rumlara uyguladığı silah ambargosunu da kaldırmakla kalmayıp, Güney Kıbrıs da bir üs kurmak yanında, Rum kesiminin sınır güvenliğini arttırmak, bölgede ki ortak tehlikelerle mücadele ve istikrarı hedefleyen niyet bildirisi imzaladı. ABD’nin eylül ayında Kıbrıs Kara, Açık Deniz ve Liman Güvenliği Merkezi (CYCLOPS) için eğitim tesislerini inşaatına geçildiğini de hatırlarsak esas niyetin Türkiye’yi Akdeniz’de dar bir alana hapsetmek olduğu anlaşılır.

NATO üyesi olarak, hava savunmamız için ihtiyaç duyduğumuz ve yıllar boyunca talep ettiğimiz Patriot füzelerini satmamak için direnmiş, Suriye savaşı esnasında geçici olarak İspanya-Hollanda ve Almanya’dan getirilen füzelere bizi muhtaç eden ABD’nin Rusya’dan aldığımız S-400’ler ile parasını ödediğimiz F-35’leri vermeyerek aldığı tavrı herkes biliyor.

1944 yılında vefat edip, savaş nedeniyle Türkiye’ye naaşı gönderilemeyen ABD Büyük Elçimiz Münir Ertegün’ün cenazesinin 1946 yılının mart ayında Missouri zırhlısıyla İstanbul’a getirilmesiyle başlayan Türk-ABD ilişkileri, Marshall yardımı, Kore savaşına katılmamız ve NATO’ya üyeliğimiz ile zirve yapmış ancak daha 1956-58 yıllarında sorunlu olmaya başlayıp, ancak kamuoyuna yansıyan bilinenlerin dile getirildiği sayısız sorun ve krizlerle hırpalanıp yıpranmıştır.

Her iki tarafından da bu reddedilemez durumu iyice saptayıp ilişkilerin devamlı, kalıcı, sağlıklı ve istikrarlı yeni bir yol oluşturmaları şarttır.

İşte bu nokta da Türkiye ve Rusya’nın geliştirdiği, kendini ispat etmiş ve gerçeklere dayalı bir model bulunmaktadır. İki ülke karşıt ortamlarda kaldıkları durum ve konuların varlığına (Ukrayna-Kırım-Kafkasya-Suriye-Libya) ve oluşmuş çok ciddi bir iki krize rağmen (Rus askeri uçağının düşürülmesi, Rus elçisinin öldürülmesi), birbirlerini incitmeden müzakereler yoluyla en çetrefil sorunlara karşılıklı tatminkarlık sağlayan çözümler üretmeyi becermiş ve uygulamalarında büyük ölçüde başarı sağlamışlardır. Oysa Türkiye ve Rusya arasında bir stratejik ortaklık, aynı askeri örgüt içerisinde yer alma gibi özel yakınlaşmalar yoktur. Rus tarafının bu durumu açıkça ifade etmesi de karşılıklı güvene dayalı bu modelin işlerliğini ve gerçekçiliğini ayrıca ispatlamaktadır.

Yeni Biden yönetimi, bünyesinde bulunan kimi sivri isimlerin yaratabilecekleri suni gündemlerine, Rum ve Ermeni lobilerin önce hayallerinde yaratıp sonra da gerçekmiş gibi inandıkları savların, ABD çıkarlarına mı yoksa bu azınlıkların kaprislerine mi hizmet ettiğine dair kararlar, yalnız ikili ilişkilerimiz değil bölgenin istikrarına da ciddi etki de bulunacaktır.

Biden yönetimine verebileceğimiz mesajlar;  

** Rusya’yı, Suriye-Libya-Kafkaslarda dengeleyen güçlü bir Türkiye ile mi çalışmayı

** Ya da, hayati çıkarlarımızı, umursamayan, saldırgan yaklaşımlarla bizi sindirebileceğini sanan hayalperestlerle mi hareket etmeyi, tercih edeceği ve bunun yaratacağı sonuçlar hakkında olmalıdır.

(*) Darbeci komutanları ABD yetkilileri ‘our boys bizim çocuklar’ diye tanımlamışlardı! Oysa onları biz kendi çocuklarımız sanıyorduk. Onlar ise NATO dışında kalmış Yunanistan’ın NATO’ya dönüşüne yeşil ışık yakarak, Batı Trakya, Kıbrıs, Ege kıta sahanlığı-kara suları, AB üyeliği gibi temel çıkarlarımız için gerekli en hayati pazarlık kozumuzu ABD talimatı olarak yerine getirmişlerdi.

(**) PYD: Suriyenin kuzeyinde yani sınırımıza yakın bölgede yerleşik Suriye Demokratik Birlik Partisi adlı siyasi yapı.

YPG: PYD’nin askeri kolu, Halk Koruma Birlikleri. PKK’nın Halk savunma Birliklerinin kopyası.

SDG: ABD destekli, YPG katılımlı Suriye Demokratik Güçleri. Türkiye’nin PYD ve YPG yi terörist ilan etmesi üzerine ABD’nin önerisiyle yapılan isim değişikliği. Mal aynı ama marka değişik!

ABD İLE NEREYE KADAR (2)

Bülent AKARCALI

 

 

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp