Top
Düşünenlerin Düşüncesi

Düşünenlerin Düşüncesi

dusunce@milliyet.com.tr

17/11/2012

Kanser söylenmeli mi?

Boynunda şişlik olan genç, doktorun odasına girer.  Birkaç gün önce lenf dokusuna biyopsi yapılmış, sonuç lenfoma olarak gelmiştir. Yani lenf kanseri. Doktora dönerek heyecanını gizlemeye çalışan bir edayla “Kanser olduğumu anneme söylemeyin, öğrenirse çok üzülür” der. Ertesi gün bu kez anne doktorla konuşmaktadır: “Oğlumun lenf kanseri olduğunu öğrendim, ama n’olur bunu ona söylemeyin. Tedaviyi kanser değilmiş gibi yapın. Çünkü kanser olduğunu öğrenirse depresyona girer; intihar etmesinden korkuyorum.”
Bilgiye ulaşmanın çok kolaylaştığı günümüz iletişim çağında insanların hastalıklarını, kanser olduklarını öğrenmemesi ne kadar mümkün? Kapısında onkoloji yazan kliniğe giren bir hastadan kanser olduğu ne kadar saklanabilir? Zaten hastalar da kanser olduklarını biliyorlar.

KONU GEÇİŞTİRİLİYOR
Tanı için alınan biyopsiler, zorlu araştırmalar, uzun süre devam eden kemoterapi ve radyoterapi seansları, insanlara hastalıklarının ne olduğunu apaçık söylemekte. Burada temel sorun hastaların kanser olup olmadığını bilmemesi değil, hasta ve yakınlarının bu konuyu paylaşmak istememesidir. Ama bu durum, sanki hasta yakınları kanseri hastadan saklıyormuş gibi görünmektedir. Aslında kanserli kişi yakınlarına, yakınları da hastaya kanser olduğunu hatırlatmak istememektedir. Her iki taraf da  kanserin telaffuz edilmesini arzu etmemektedir. Konu geçiştirilerek kapatılmakta, âdeta  hayali bir dünya yaratılmakta, bir oyun oynanmaktadır.
1999 Marmara depremi sonrası küçük bir enkaz alanının  ölenlerin anısına olduğu gibi bırakılması gündeme gelmişti. Tıpkı Batı’da olduğu gibi. Ancak, bu fikir kamuoyunda pek taraftar bulmamıştı. İnsanların böyle bir sembol anıt ile acılarını tazelemek istemediklerini ima eden ifadeler medyaya yansımıştı. Ben bunu kanserin paylaşılmaması arzusuyla benzer buluyorum. Bizler acılarımızı lâyıkıyla yaşayıp paylaşamıyoruz. Bir an önce unutmak istiyoruz.  Herhalde bunun da yaşamın sürdürülebilirliği açısından bir işlevi vardır. Belki de toplum olarak o kadar çok acı yaşıyoruz ki dayanabilmek için unutmak gerekiyor.  

AÇIKÇA KONUŞMALI
Ancak, kanserli hastanın bulunduğu bir ortamda hastalığın ne olduğu konuşulmadan yapılacak tedaviler  hep bir yönüyle eksik kalacaktır. Bir hastalık saklanarak nasıl tedavi edilebilir, hastanın sürece etkin katılımı ne kadar sağlanabilir? Hasta nasıl olsa kanser olduğunu bildiğine, en azından tahmin ettiğine göre hastalık açıkça konuşulmalıdır. Burada hekime önemli görevler düşmektedir. Tedavinin başarılı olması için uygulanacak tedaviler, bunlarla baş etme yolları aydınlığa kavuşturulmalıdır. 
Ülkemizde kanser ölümle eşdeğer tutulmakta, kanser sözcüğüne kötü özellikler atfedilmektedir. Oysa kanserin her zaman ölüm ile eşdeğer olmadığı bilinci insanlara verilmelidir. Kanser sözcüğünü duymak istemediği sezilen hastaya, hastalık açıklanırken bu sözcüğün üzerine vurgu yapmadan ve kişiyi ruhsal olarak yıkmadan gerçekler anlatılabilir. İstemeyen hastaya ayrıntıların anlatılması şart değildir. Onkoloji alanında her gün yeni bir ilaç keşfedilmektedir. Yalan söylememek koşuluyla, gerekli durumlarda sürecin ucunun açık olduğu belirtilebilir.  

TEDAVİYE YARDIMCI
Kanser olduğunun hasta ve yakınlarınca paylaşılması başlangıçta belki şok etkisi yaratabilir, ama bu paylaşım sonraki  dönemde hem hasta ve yakınlarını, hem de hekimi rahatlatır. Zaten zorlu bir süreç olan kanser tedavisinin üzerine ek stresler binmesi engellenmiş olur. Açıklığın olduğu ortam tedavinin daha rahat ve kolay sürdürülmesini sağlar.
Yurtdışında yapılan ve literatüre yansıyan çalışmalar, insanların tanıyı bilmek istediğini gösteriyor. Örneğin İspanya’da yapılan bir araştırmada bireylerin % 82’sinin, Kore’de de hastaların % 97’sinin kanser olduklarını öğrenmek istedikleri belirtiliyor. ABD’de hastaların büyük çoğunluğu değil tanıyı, hastalığın gidişini bile ayrıntılı bilmek istiyor. Hatta hastaların yarısı yaşam sürelerinin ne olduğunu öğrenmeyi arzuluyor.
Hastalığın gidişinin taraflarca paylaşılması yalnızca tedaviyi kolaylaştırmakla kalmaz, kişinin geleceğini planlamasını da sağlar,  yeni bir yaşam felsefesi oluşturmasına imkân verir. Belki daha önce erteleyip yapamadıklarını gerçekleştirir. Vaatlerini yerine getirir.   
Hastalık, belki de sevdiklerine daha önce söylemek isteyip de söyleyemediklerini daha kolay ifade edebilmesinin  yolunu açar. Kanser, hastanın yaşama bakışını da değiştirebilir. Olumsuz anlamda değil olumlu olarak.  Açıklığın olduğu ortamda insan daha sahici yaşar. Yaşamı olduğu gibi kabul etmeyi, değiştirebilecekleri olduğu gibi değişmeyen gerçekler  bulunduğunu da içselleştirmeyi öğrenir. Hastalık düzelmişse birçok kazanımla yaşama döner. Hastalıktan kurtulamazsa hiç olmazsa yaşadığı  süreci daha olgun bir ruh haline dönüştürmüş olur.



Prof. Dr. Coşkun Tecimer
1981 yılında Hacettepe Tıp Fakültesi’ni bitirdi. 1987’de aynı üniversitenin İç Hastalıkları Anabilim Dalında ihtisasını tamamladı. Zorunlu hizmet sonrası İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Bölümüne yardımcı doçent olarak atandı. 1993’de doçent oldu. 1994’de Marmara Üniversitesi Hematoloji Bölümüne asistan olarak girdi. 1996-1999 yılları arasında ABD’de Louisville Üniversitesinde Hematoloji-Onkoloji yan dal ihtisasını tamamladı. Türkiye’ye dönerek 2000’de Kadir Has Üniversitesi’ne profesör olarak atandı. Tıbbi Onkoloji Bilim Dalını kurdu. Daha sonra İstanbul Bilim Üniversitesi’nde öğretim üyeliğine devam etti. Şu anda Florence Nightingale Hastahanesi Hematoloji-Onkoloji Bölümü’nde çalışmaktadır. Hakemli dergilerde İngilizce ve Türkçe olarak yayımlanmış çok sayıda tıbbi makalesi ve kitap bölümü bulunmaktadır.

 

DÜŞÜNENLERİN DÜŞÜNCESİ
Türkiye’de kanser ölümle eşdeğer tutulmakta, kanser sözcüğüne kötü özellikler atfedilmektedir. Oysa kanserin her zaman ölüm ile eşdeğer olmadığı bilinci insanlara verilmeli. Kanser sözcüğünü duymak istemediği sezilen hastaya, hastalık açıklanırken bu sözcüğün üzerine vurgu
yapmadan ve kişiyi ruhsal olarak yıkmadan gerçekler anlatılabilir

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp