Top
Defne Samyeli

Defne Samyeli

defne.samyeli@milliyet.com.tr

01/12/2014

NOBELLi HOCANIN HALi...

Hayat, iniş çıkışlarla dolu... Klişe bir söz ama ne doğru. Bu yazıyı okuyanlar arasında zirveleri görüp, sonradan en derin çukurlara düşenler vardır mutlaka.  
Watson gibisi var mıdır, onu bilemem ama!  
20. yüzyılın en büyük keşiflerinden biri; DNA’nın ikili sarmal yapısı. James Watson bu buluşuyla Nobel ödülü kazandığında sene 1962’ydi. Kendini bilime adamış biri için takdir ve tanınırlığın en büyüğünü yaşadı.  
Oysa 4 Aralık’ta, yani bu perşembe, bu onurun sembolü olan Nobel ödülünü New York’ta bir açık artırmada satmaya hazırlanıyor Watson!  
Artık istemediği için değil, paraya ihtiyacı olduğu için!
Bu satıştan yaklaşık 4 milyon dolar elde etmeyi tasarlayan Watson, parayı araştırmaları, bir de geçinmek için kullanacak.  
  Bilimadamı, yedi yıl önce bir mülakatta;  siyahların beyazlardan daha az akıllı olduğunu, bütün deneylerin bu gerçeğe işaret ettiğini söylemişti. Irkçılıkla suçlanan Watson, sonrasında akademik aforoza uğradı.  
Halen kanser ve genetik araştırmalarında dünya öncüsü bir laboratuvarın başkanı bir bilimadamından söz ediyoruz.
İnsanları rencide eden bir tezle ortaya çıktı diye bir anda yok edilen Nobel ödüllü bir bilimadamından. “Benim varolduğumu bile kabul etmek istemiyorlar” diyor.  
Kıssadan hisse... Kim olursanız olun, sözünüze, tezinize, bilginize ne kadar güvenirseniz güvenin, insanları rencide ettiğiniz anda krediniz sıfırlanabilir.
Ağızdan çıkan söz, etkisiyle doğru orantılı şiddette yıkıcı olabiliyor işte. 

AYAĞA KALKMA ZAMANI

İnişler çıkışlar demişken...  
Madem bunlar kaçınılmaz, şunu da konuşalım..
İnsan yokuş aşağı gitmeye bir başladı mı, sanki gitgide hızlanmıyor mu? Daha fazla düşmeyesiniz diye kenarlarda tutunacak bir dal arıyorsunuz hani. Ama panik arttıkça, sanki hayat daha da zalimleşiyor.
Bırakın dalı, tutunmak için diken bile bulamıyorsunuz. Sonra, olanca hızla yere çakılıyorsunuz.
Aslında huzurun başladığı yer orası. Artık kaybedilecek hiçbir şeyin olmadığı o nokta. Çırpınmanın, çabalamanın bittiği, teslim oluşun başladığı zemin.  
Etrafımızdaki yeniden doğuş hikayelerinin neredeyse hepsinin bu ‘dibe vuruş’tan sonra olması tesadüf değil. Oradan sonra, zaten sadece yeniden yükselmek var. Basamakları birer birer yeniden çıkmak. Yere düştüğünde “Ucunda ölüm yokmuş ki” diyebilmek.  
Bugün bu yazı da dibe vurduğunu düşünenlere gelsin. Silkinip yola devam diyebilen o kadar çok insan var ki.
Biri neden siz olmayasınız?
Gözyaşları yeteri kadar akıp dertlenme bittiğinde...  
İçinizde “Haydi, yavaş da olsa ayağa kalkma zamanı” diyen o sesi sakın susturmayın.  

“EVLİYİM AMA AYRIYIM GİBİ!”

Özlem Yıldız’la ilgili bir haber dikkatimi çekti: Boşandı sandığı evli sevgilisi meğer boşanmamış, hatta dilekçesini geri çekmiş. Bunu öğrenen Yıldız da sinir krizi geçirmiş.
Haber doğru mu, değil mi bilmiyorum.  
Söz açılmışken...
İlişki yazılarında hep ‘temkin’ demem boşuna değil. Benzer hikayeleri öyle çok görüyorum ki...
Erkekler medeni durumları hakkında pek rahat yalan söyler hale gelmişler. “Karımla ayrı yaşıyoruz. Ayrılmak üzereyiz. Çok mutsuzum.”  Evdeki kadını bir kötüleme hali. Külliyen yalan. Karısının yanında kuzu gibi oluyor bu tipler çoğunlukla. Evde mutsuz falan da değil. Hem evdeki düzen dursun, hem dışarıda keyif ve heyecan olsun isteyen bu tip erkeklerin ağına düşmemek için tek yol var: Temkin, tedbir, dikkat, zaman.
Özellikle zaman, herkesin foyasını çıkarıyor. İlişkiye girmek için acele etmeye ne gerek var zaten?

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp

Yazarın Diğer Yazıları