Top
Cemil Ertem

Cemil Ertem

dr.cemilertem@gmail.com

05/10/2015

Rusya-ABD ve Türkiye...

Rusya’nın Suriye’ye müdahalesi hiç şüphesiz ki çok yönlü (ekonomik, politik ve askeri) neden ve sonuçları barındırıyor. Öncelikle şunu söyleyelim; Rusya’nın Suriye ısrarı Esed ısrarı değildir, bu ısrar, Doğu Akdeniz çıkışlarını, başta Güney Gaz Koridoru olmak üzere, güney enerji geçişlerini ve Halep-Lazkiye iktisadi çevrimini kontrol etmek içindir. Bizim burada üzerinde durmamız gereken husus, bütün bu nedenlerin doğrudan Türkiye ile ilintili olmasıdır.

Bu müdahalenin hemen BM Genel Kurulu sonrası olması da üzerinde durulması gereken bir ayrıntı.

Burada farklı yorumlar var; bunlardan birincisi Rusya ve ABD’nin yeniden iki kutuplu -Soğuk Savaş detantı- paylaşımı için anlaştıkları yönünde; bu yorumun, içinde bulunduğumuz ekonomik ve siyasi koşullar göz önüne alındığında, hayli zorlama olduğunu düşünüyorum. ABD’nin şu sıralar böyle stratejik bir kararı verecek homojen bir yönelimi yok. Bunu ekonomi tarafında da görebiliyoruz; Fed’in faiz artırma tartışmalarına baktığımızda bu tartışmaların basit teknik tartışmalar olmadığını görmek gerekir. Para politikası açısından şahin ve yüksek faize, dolayısıyla değerli dolara sırtını dayanan bir Fed, bize dünya jandarması bir ABD’yi anlatır. Oysa böyle bir ABD, büyük ölçüde, 2008 kriziyle geride kaldı. Önce Japonya’nın, sonra da Çin ve diğer Asya ülkelerinin -zorunlu olarak- finanse ettiği/edeceği bir ABD artık geride kalıyor. Zbigniew Brzezinski’nin defalarca söylediği “ABD, artık Ortadoğu’yu, Kafkasya’yı bıraksın, öncelikle Pasifik’e baksın, çünkü orası çözülürse sistem çözülür”tezi gerçek oluyor. Japonya, Abe ile başını kaldırdı bile, 2. Dünya Savaşı’ndan kalma ve ülkeyi ABD’ye bağlayan yasaları değiştirme yoluna girecekler. Çin ise büyümesini falan düşürmüyor, yalnızca, başta Afrika olmak üzere, eski Batı sömürgelerine yoğun sermaye ihraç ediyor. Kendi büyümesi düşüyor ama güneyin büyümesini yukarı çekiyor. Bu, Çin’in daha az dolar alıp ABD’nin finansmanı ile ilgilenmemesi demek. İşte bütün bunlardan dolayı, Rusya’nın önünde boş bir alan var. Mesele Obama değil, doğrudan düşen ABD gücü... Dolayısıyla...

Sorun Obama değil, ABD...

Ukrayna’da, Suriye’de doğrudan askeri ve Kafkasya coğrafyasında politik Rus ağırlığı, ABD’nin, Theodore Roosevelt’in söylediği uluslararası bir polis gücü, dolayısıyla tek egemen emperyal güç olmaktan çıkmaya başladığını, bunun ekonomik altyapısını yitirmeye başladığını gösterir. Rusya’nın bu çıkışını Obama’nın “işi” bilmemesine hatta korkaklığına bağlayanlar çok yanılıyor; artık ABD’den kimse bir Bush dönemi beklemesin. Ancak öte yandan yine, hiç kimse, Rusya’nın da post-Sovyet bir imparatorluk kuracağını sanmasın. Rusya, sadece daha önce yaptığını yapıyor; Avrupa’ya ulaşmaya çalışıyor ve bunun için önündeki bütün engelleri kaldırıp ticaret ve ulaşım, pazar yollarını açıyor.

Çar Deli Petro, St. Petersburg’u yalnız bunun için kurmuştur. Ukrayna ve Suriye’den (Doğu Akdeniz’den) Rusya bunun için vazgeçmez. Putin yönetimi, bunu yaparken, AB’nin kolunu kaldıramayacağını, ABD’nin de bu coğrafyadan çok Pasifik’le ilgili olduğunu ve geri çekilme aşamasında olduğunu görüyor.

ABD, nasıl bugün faiz artırıp şahin bir ekonomi-politikasına geçemiyorsa, Bush dönemimde olduğu gibi, Ortadoğu’ya da doğrudan müdahale edemez.

ABD, bu bölgede uzlaşarak etkinliğini korumaya çalışacaktır, bu uzlaşmaya Rusya ve İran dâhildir; hatta mesela İran şu an ABD için İsrail’den daha stratejik bir müttefik haline gelmiştir. Çünkü sistem içindeki bir İran, AB’nin Rusya’ya enerji bağımlılığını en aza indirebilir. ABD, bu bölgede yalnızca ittifak alanlarını çeşitlendiriyor ve yumurtaları bir sepete koymuyor.

Türkiye: Tarih ve güncel...

Şimdi gelelim Türkiye’ye... Batı, Rusya-Türkiye kapışmasından çok hoşlanır ki bunun en önemli örneği 1853 Kırım Savaşı’dır. Bu savaş, Rus ve Osmanlı imparatorlukları için sonun başlangıcı sayılır.

Rusya, bu tarihi hatayı yapmayacaktır; ancak Lazkiye-Halep iktisadi çevriminin ve Doğu Akdeniz enerji alanlarının ciddi bir kapışma sahası olduğu da artık gerçektir. Türkiye, bu oyunda ancak iç istikrarını sağlarsa kartını kullanabilir. Zaten şu sıralar, bunun olmaması için, ne gerekiyorsa yapılıyor. Şu gerçeği de yazmamız gerekiyor; Suriye ve Irak coğrafyasındaki haldeki durum, hiç kimse için tercih edilebilir değil; hatta Rusya’nın (Suriye) İran’ın (Irak) düzenlediği bir stabilizasyon hali bile Batı için tercih edilebilir olabilir. Türkiye, bundan dolayı reel politiğe biraz daha yakından bakmalıdır.   

Türkiye, burada Türk Akım dahil, elindeki kozları iyi kullanmalıdır. Güney Gaz Koridoru ve diğer enerji geçişleri şimdi daha da önemlidir.

Bu arada Türkiye hava sahasını ihlal eden Rus uçağı, tabii ki Patriot hava savunma sistemlerinin kaldırılmasındaki zamanlamayı insana hatırlatıyor ama bunları geçelim; komplo teorisine girer.  

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp