Top
Belma Akçura

Belma Akçura

okur@milliyet.com.tr

19/07/2020

İddia makamı sosyal medya olursa!

Amerika’da, bir perakende aracısı mobilya firmasının çocuk ticareti yaptığı iddiası, internetin kullanımı ve güvenlik açığı gibi sorunları çarpıcı bir biçimde tekrar gündeme getirdi. Çünkü hem şirket yönetimi hem de ulaşılan bazı çocuklar ve aileleri iddiaları reddediyorlardı

Amerika’yı 2016 yılında ayağa kaldıran “PizzaGate” skandalını hatırlar mısınız? Başkanlık seçimi öncesinde, sosyal medyada başta Hillary Clinton ve John Podesta olmak üzere çok sayıda siyasetçi bürokrat ve iş insanı, “Comet Ping Pong” restoranı aracılığıyla “Çocuklara cinsel istismarda bulundukları” iddiasıyla suçlandı. Suçlamaların internette yayılmasından hemen sonra, bir kişi restorana silahlı baskın düzenleyince, seçmenlerin olaya ilişkin düşünceleri, pek çok araştırmanın da konusu oldu. Örneğin The Ekonomist/YouGov tarafından seçmenlere, “Clinton kampanyasından sızdırılmış e-postaların içeriğinin pedofili ve insan kaçakçılığı hakkında” olduğuna inanıp inanmadıkları soruldu. Clinton’a oy vereceğini bildiren seçmenlerin yüzde 17’si inandığını, yüzde 82’si inanmadığını; Trump’a oy vereceklerin ise yüzde 46’sı inandığını, yüzde 53’ü inanmadığını belirtecekti. İddialara ilişkin somut bir delil olmamasına rağmen adı geçen pizza restoranı halen çocuk istismarcısı bir şebekenin merkezi olduğu gerekçe gösterilerek ölüm tehditleri içeren mesajlar almakta!

Wayfair ve çocuk ticareti

Amerika geçen hafta bir başka benzer olayla yeniden sarsıldı. 11 bin tedarikçinin ürünlerini satan bir çeşit perakende aracısı “Wayfair” isimli mobilya firmasının, çok yüksek fiyatlara sattığı eşyalar üzerinden aslında çocuk ticareti yaptığı öne sürüldü. İddia, bir kullanıcının aşırı yüksek dolap fiyatlarına duyduğu kuşkuya dayandırıldı. Wayfair şirket yönetimi, bu iddiaları reddetti. Asıl sorun ürün koduyla arama yapıldığında “çocuk” kategorisinde fotoğrafların çıkıyor olmasında. Fakat internet kullanıcıları, rastgele bir sayı dizesiyle arama yaptığında, belli kategorilerde insan fotoğraflarının karşısına çıktığını bilir. Peki, binlerce çalışanı ve milyonlarca takipçisi olan bir şirketin, aleni bir biçimde, kaçırılan çocukların isimlerini kullanması mümkün mü? Değilse o halde kaçırılan çocukların isimlerinin çevrimiçi bir ortamda alenen yazılmasını nasıl açıklamak gerekiyor? Bu çocuklardan bazılarına ulaşıldı ve hemen hepsi seks işçisi olarak kullanıldıkları iddialarını aileleri ile birlikte yalanladı. Dolayısıyla bu Wayfair’in çocuk ticareti yaptığını kanıtlayan bir durum olmayabilir; ama internetin “kullanımı” ve güvenlik açığı gibi sorunlar, bu olaya dair kesin bir yorum yapmayı sorunlu hale getiriyor.

Deepfake yalan

Sonuçta biliyoruz ki internette dolaşan bir bilgi, internet üzerinden her şeyin yapılabileceğini de mümkün kılabiliyor. Dolayısıyla kanıtı da çoğu kez kendisi üretebiliyor. Örneğin geçen yıl Facebook’un kurucusu Mark Zuckerberg videosu bunun en iyi kanıtı. 80 milyonun üzerindeki takipçisine görüntülü olarak şöyle diyordu: “… Spectre verileri kontrol eden geleceği de kontrol edecektir.”  Ve milyonlarca insan Zuckerberg’in kendi ağzından bu sözleri duydu. Oysa video sahteydi. Ve “deepfake” tekniğiyle hazırlanmıştı. Bu teknikle insanlara söylemedikleri şeyler “canlı” olarak söyletilebiliyorsa, yapmadıkları şeyler de yapmış gibi gösterilebilir. Reuter Enstitüsü’ne göre, insanların yüzde 56’sı, internetteki bilgilerin gerçek veya sahte olup olmadığını hâlâ anlayamıyor. Dolayısıyla sosyal medyanın ortaya attığı iddiaların doğru olup olmadığını anlamak için, öncelikle ve belki de bilginin hangi ortamlarda, kimler tarafından nasıl yayıldığını anlamamız gerekiyor.

 

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp