Top
Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

12/09/2020

Mezunlar üniversitenin aynasıdır! (1)

Tercih dönemlerinde öğrencileri baş tacı eden üniversiteler, nedense aynı hassasiyeti mezuniyet sonrasında göstermiyor! Oysa en büyük desteğe asıl o zaman ihtiyaçları var.

Hele ki şu dönemde!..

Çocuklar çocukluğunu, gençler gençliğini yaşamıyor.

Günde 500 soru, öğrencilik yaşamları boyunca da on binlerce test çözüyorlar, sayısız sınava giriyorlar.

LGS, YKS, KPSS ve daha niceleri!

Gece gündüz, hafta içi hafta sonu, yaz tatili bayram demeden hepsi bir koşuşturmanın içerisinde.

Pandemi döneminde bile her türlü riski göze alarak dershanelere koşuyorlar.

Anne, babalar da onlardan farklı değil. Ellerinde avuçlarında ne varsa çocuklarının geleceği için harcıyorlar.

Tek istekleri var, o da eğitimini aldıkları alanda bir iş ve daha iyi bir gelecek.

Peki, bunu kendilerine sunabiliyor muyuz?

Evet demek o kadar zor ki!

Şu anda işsizlik sıralamasının en tepesinde üniversite mezunları var ve bunu hiç hak etmiyorlar.

Onca mücadelenin ödülü işsizlik olmamalıdır.

Aidiyet hissi

Dünyanın en iyi üniversitelerinden pek çoğu Amerika’da. Nedenini hiç sorguladınız mı?

Süper güç olmasından, parasının, ordusunun, şirketlerinin gücüne kadar pek çok etken var ama en önemlisi öğrenci ve mezunlarına verdiği değer, yarattığı aidiyet hissidir.

Öğrencilerin, mezun olup, para kazandıklarında, yaptıkları ilk işlerden biri de üniversitelerine destek olmaktır. Çünkü öğrenciyken onlar da, o destekle geleceğe çok daha emin adımlarla yürümüşlerdir!..

Peki, bizim üniversitelerimiz ile mezunları arasında böylesine güçlü bir aidiyet bağı var mı?

Keşke evet diyebilseydik. Tam aksine, çoğu zaman nefret dolu oluyoruz. “Mezun olayım, bir daha bu okulun önünden geçersem, ne olayım” diye başlayan cümlelere hepimiz şahit olmuşuzdur.

Oysa ilkokuldan üniversiteye, öğretim kurumları öğrencilerin ikinci evi, hocaları da aile büyükleridir.

Öğrenciyken öğretmenlerini anne babasından daha çok gören, zamanının daha fazlasını evden çok okulda geçirenlerimizin sayısı çok fazladır.

Eğitim sistemimizin en büyük handikaplarından biri de işte bu: Saygının yerine nefreti, sevginin yerine dayatmayı, ödülün yerine cezayı inşa ediyoruz.

Sahip çıkma

Her yere üniversite açmak, daha çok öğrenci almak, kalifiye eleman sayısını artırmak elbette çok önemli ama çok daha önemli olan mezunların önce iş bulmasıdır!

YÖK, kontenjanları belirlerken, her üniversitenin o yıl aldığı öğrencilerden kaçının kaç yılda mezun olduğunu, kaçının öğrenimini yarıda bıraktığını, mezunlardan kaçının öğrenim gördüğü alanda iş bulduğunu, kaçının işsiz olduğunu, kaç lira maaşla işe başladıklarını, kaçının kariyer basamaklarının en tepesine kadar tırmandığını da mutlaka sorgulamalıdır.

Bunu yaptığı takdirde üniversiteler oyalama merkezi ve ticarethane olmaktan çıkıp, her mezunu, en kısa zamanda iş bulan, itibarlı kurumlar haline geleceklerdir.

Dünyanın en iyi üniversiteleri sıralamasında ilk 100’e, ilk 500’e giren üniversiteler bunu yaptıkları için bu onura sahip oluyorlar.

Öğrencileri daha mezun olmadan, onları iş sahibi yapmak için harcadıkları samimi çaba nedeniyle aradaki sevgi, saygı ve aidiyet bağı hiç kopmuyor! Dünyanın güçlü üniversitelerinde öğrenci birlikleri ve mezun dernekleri, üniversite senatoları kadar güçlüdür. Maddi güçleri, üniversite yönetimine katkıları, kriz süreçlerine destekleri çok önemli boyutlardadır, Rektörlükler krallık, öğrenciler de köle değildir! Hepsi zincirin çok önemli halkalarıdır.

Kapılar açılsın!

Bir mezun işsizlikten perişan durumdayken ailesinden sonra çalacağı ilk kapı, kendisini geleceğe hazırlayan ve ikinci evi olan üniversitenin kapısıdır. Bu kapı, öğrencilere asla kapatılmamalıdır!

Rektörlük ya da mütevelli heyet kapıları, saltanat kapısı değil, hizmet kapısıdır. Orada varoluş nedeninin öğrenci ve mezunları olduğu asla unutulmamalıdır!

Üniversitelerin, öğrenciyken burs bulamayan, mezuniyet sonrasında da işsiz kalan her öğrencisine, kendi çocukları gibi sahip çıkmaları gerekir. Bunu başardıklarında, dünyanın en iyi üniversitelerinden biri olmaya aday adayı olurlar ki bu da çok büyük bir şereftir!..

Peki, hocalarımıza sahip çıkabiliyor muyuz? En iyilerine bile maalesef hayır. Yarına çok çarpıcı bir örneğimiz var!..

Özetin özeti: Önce insan, sonra da okuluyla, ülkesiyle, işiyle gurur duyan gençler yetiştirmek, onlara destek olmak hepimizin boynunun borcudur.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp