Top
Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

06/04/2011

Şifre manyağı olduk!

Dört gündür YGS şifreleri ile yatıp, onunla kalkıyoruz. Her gün binlerce mail geliyor. Ve hepsini tek tek okuyoruz. Çünkü hangisinde nasıl bir ayrıntı var, okumadan anlamak mümkün değil.
Hemen her mailde öylesine çarpıcı ayrıntılar var ki, iyi ki okumadan geçmemişim diyorsunuz. Ama tüm bu ayrıntıları nereye yazacaksınız, kime anlatacaksınız. Anlatsanız da değişen ne olacak!..
Aslında bu dakikadan sonra konu artık tümüyle yargıya ya da bağımsız denetleme kurullarına intikal etmeli ve onların “çok kısa bir süre içinde” yapacağı değerlendirmeler kamuoyuna açıklanmalıdır.
Sayın Cumhurbaşkanı, Hükümet Sözcüsü Cemil Çiçek ve Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun yaptığı iyi niyetli açıklamalar, sadece bir temenni niteliği taşıyor. Keşke, biraz daha bekleyip, ondan sonra konuşsalardı...
Kimilerine göre algoritma, kimilerine göre sayısal dizin, medyaya göre de şifreleme, bu tür sınavlarda hep kullanılıyor diyenler çoğunlukta. Ama YGS’deki kadar kolay olanı değil elbette!
Örneğin bankamatik kartınıza şifre verirken 12345 gibi ilk akla gelen rakamların sıralanmaması istenir. Çünkü çok kolay kırılıp, hesabınızdaki tüm paralar çalınabilir. Bu yüzden mümkün olduğunca karışık olması önerilir.
ÖSYM’nin de böylesine karmaşık ve kolay çözülemez bir algoritmayı, yani sayısal dizini, yani şifrelemeyi uygulaması, çok daha yüksek güvenirlikli bir sınav için elzemdi. Ama onlar en kolay olanı seçmişler: Küçükten büyüğe doğru ya da birbirini tamamlayan seçenekleri peş peşe sırala, çakışan doğru seçenek olsun...
Bu şifreyi çözmek için âlim olmaya gerek yok. Eğer 1’den 100’e kadar sayı saymayı biliyorsanız, bu şifreyi uygulayarak, en iyi üniversitelere girmeniz işten bile değil.

Cevap kartları gözetimde mi?
İşte asıl eleştirilmesi gereken nokta bu!
Bu çok önemli şifreleme neden bu kadar basit yapıldı?..
Şu dakikadan sonra, sakın ola hâlâ birileri çıkıp da şifreleme falan yok demeye kalkmasın, çünkü böylesine çok katılımlı, çok sorulu ve çok seçenekli sınavları algoritma yani şifreleme olmadan gerçekleştirmek mümkün değil.
Bu da sadece benim değil, tüm yazılımcıların ortak görüşü!..
Kimler şifreyi bilerek soruları çözdü, kimler alın teriyle cevapladı? Bunu anlamanın en iyi yolu internete koyulan sanal soru kitapçıkları değil, bizzat sınavda kullanılan soru kitapçıklarıdır. Üzerlerinde hangi işlemler yapıldığına bakıldığında her şey ortaya çıkacaktır.
Peki 1 milyon 700 bine yakın kitapçığa nasıl bakılacak? Ona ne zaman yeter ne de eleman. En doğrusu, ÖSYM’nin verdiği kitapçıklar üzerinden değil, örneğin 40 üzerinden en az 25 neti olanlar arasından rastgele yöntemle seçilecek en az üç beş bin kitapçık üzerinden yapılacak incelemedir.

Dışarı sızma oldu mu?
KPSS kopya skandalında soruların tümünü yapanların sınavı iptal edildiği için şifre yöntemini kullanan hiç kimse 35, 40 net yapmayacaktır. Çünkü hem gerek yoktur hem de riski beraberinde getirir. 25, 30 netle de zaten istediği fakülteye girebilir... Peki savcılık tüm kitapları, artık dışarıdan hiçbir müdahale olmayacak şekilde mühürledi mi? Onu bilmiyoruz. Umarız, kontrol altına almıştır.
Dünkü gazetelere yansıyan o kadar çok bilgi vardı ki, bunlardan birisi de Sabah’ın iç sayfalarının kaybolan “algoritma sızdırıldı” iddiası ağır basıyor başlıklı haberdi. Her ne kadar ÖSYM Başkanı Demir, şifreleme ve algoritma benzeri uygulama söz konusu değil dese de, Sabah’a konuşan soruşturma ekibinde yer alan bir yetkili, ÖSYM’nin algoritmasının dışarıdan çıplak gözle görülmesinin mümkün olmadığını söylemiş ve eklemiş: Kitapçıklar hazırlanırken çok az sayıda teknik ekip tarafından bilinen algoritma kullanılıyor.
Gelişmeler bu algoritmanın dışarı sızdırıldığını gösteriyor...
Aynı şekilde sınav kitapçıklarının basıldığı matbaanın yetkilisi de soruların bir algoritma çerçevesinde kitapçıklara dağıtıldığını ve kapalı bir ortamda basıldığını söyledi. Yani ortada bir algoritma yani şifre var ama dışarı nasıl sızdırıldı ya da daha önceden kim nasıl bunu öğrendi? İşte cevabı aranan en önemli sorulardan birisi de bu!..
Özetin özeti: Şifreleme var mı yok mu artık tartışmanın bir anlamı yok. Çünkü olduğu kesin. Önemli olan bundan sonrası. Türkiye’de çok önemli kurumlar var. Örneğin üniversiteler. Şahıslara değil, Boğaziçi, ODTÜ, İTÜ, Hacettepe gibi üniversitelere bu görev verilerek, olay enine boyuna araştırılmalıdır. Ya da daha bağımsız olsun izleniyorsa, tıpkı banka ve borsadaki büyük şirketler gibi uluslararası bir yazılım denetim şirketine kapısını açmalıdır. O açmıyorsa da savcı bunu istemelidir...

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp