Top
Yalçın Bayer

Yalçın Bayer

ybayer@hurriyet.com.tr

18/02/2014

4 milyar TL borca af

SGK’nın 8 milyarlik prim alacağı var; bu konuyu 5 şubat tarihindeki köşemizde “Genel Sağlık Sigortası Çöküyor” diye duyurmuştuk...

Sağlık hizmetinden yararlanmak en temel hakdır. Bu hakkı engellemek hiçbir gerekçe ile savunalamaz. Sosyal devlet olmanın bir gereği de her bireye ücretsiz sağlık hizmeti sunmaktır. SGK uzmanı Şükrü Karaman tablonun ne kadar ciddi olduğunu ortaya koymuştu.
CHP İzmir Milletvekili, PM üyesi Dr. Aytun Çıray dün “Ödenemeyen genel sağlık sigortası primi ve faizlerinin affı hakkında” verdiği kanun teklifi verdi.
Sağlık Komisyonu üyesi de olan Çıray, Genel sağlık Sigortassında prim borcunun 4 milyar TL olduğunu söyledi ve “Devlet vatandaşına sağlık hizmeti verebilmek için GSS primi ödemeyi şart koşarken diğer yandan bu primi ödeme imkânı olmayanlara paran yoksa öl diyemez. Prim borcun var kanseri tedavi edemeyiz, diye bir insanı hastane kapısında geri çeviremez. Bu Sosyal Devlet olmanın olmazsa olmaz şartıdır.” dedi.
1 Ocak 2012 tarihinde yürürlüğe giren ve ülke şartları düşünülmeden çıkarılan 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası kanunu ile insanlarımızın borçsuz ölme hakkı da elinden alındı ne yazık ki. 18 yaşın üzerindeki herkesten sağlık sigortası primi kesilmesi gündeme geldi. Şayet 18 yaşın üzerindeki kişi lisede öğrenim görüyorsa 20; üniversite eğitimi alıyorsa 25 yaşına kadar primleri devlet tarafından karşılanır. Ancak bu kişi öğrenim görmüyorsa sağlık hizmetlerinden yararlansa da yararlanmasa da sağlık sigortası primi ödemek zorundadır.
İşsiz gençlerin prim tutarları, birlikte yaşadığı ailenin aylık toplam gelirine bakılarak hesaplanıyor. Ailede birey başına düşen aylık gelir, brüt asgari ücretin üçte birinden fazla ise 18 yaşından büyük bireyler için 42.8 lira, prim ödemesi gerekiyor. Geliri asgari ücretin iki katı ise 128.5 lira, asgari ücretin 2 katından fazla ise 257.4 lira prim ödemesi şart koşuluyor.

‘Sandık cezası’ kendi dünya görüşüne olur

SİYASET, benzer dünya görüşüne, hayata bakışa sahip insanların bir parti çatısı altında bir araya gelmesi ve hayal ettikleri dünyanın gerçekleşmesi için mücadele etmeleridir. Dolayısıyla, siyaset belediye meclis adayının, belediye başkanının, ilçe başkanının, il başkanının, genel başkanın şahsı üzerinden yapılmaz. Siyaset söz konusu dünya görüşü için yapılır. Genel Başkan partiyi yasal süre içinde yönetmesi üzerine seçilir. Tercihleri, uygulamaları, çalışmaları beğenilmiyorsa daha iyisi olabileceği düşünülüyorsa bunun hesabı sandıkta değil, kurultayda ve parti içi seçimlerde verilir. Sandıkta verdiğinizi düşündüğünüz ceza, Genel Başkana ve yönetime değil, vatana ve kendi dünya görüşünüze olur.
Dr.Başar ERGÜN-KADIKÖY

Oyuncak fırlatmak...

BU nasıl bir ilkelliktir ki çocuklara oyuncak fırlatmak, büyükler de dahil birbirlerini ezmelerini seyretmek, nasıl ilkel bir tutumdur? Ya oyuncak kapamayan çocukların psikolojisi.
Her defasında utanarak izliyoruz. Bu kafalar bizi temsil edemez.
Özbil DURUL

Biliyormusunuz

CHP, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunu (HSYK) yeniden şekillendirmek üzere Anayasa Değişikliği teklifi üzerinde çalışırken; Eski Isparta Valisi, CHP Isparta Milletvekili Ali Haydar Öner ile Anayasa Profesörü, CHP Eskişehir Milletvekili Bedii Süheyl Batum tarafından hazırlanan Anayasa Değişikliği Teklifi ile Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK), Savcılar Yüksek Kurulu ve Yüksek Yargı Kurulu adıyla üç yeni kurulun oluşturulmasının öngörüldüğünü...

Özerklik ilanı

TBMM’de temsil edilen, grubu bulunan bir siyasi parti “seçimden sonra Güneydoğu’da özerklik ilan edeceğiz” diyerek, Ankara hükümetini adeta yok sayarken, ülkenin Başbakanı bu inanılmaz beyanata tek kelime cevap vermeyip, gerçek tehlikeyi görmeyip, 17 Aralıktan beri kafasında yarattığı hayali bir “paralel devlet” yapısını dilinden düşürmeyip, adeta gölge boksu yapmaktadır.
Anayasal bir düzende, “seçimden sonra Güneydoğu’da özerklik ilan edeceğiz” denmesi ve buna ülke Başbakanının buna duyarsız kalması fiyasko ötesi gaflettir.
Cem TOKER

Hangisi doğru söylüyor

BAŞBAKAN şunları söylemişti:
Gezi olaylarının arkasında DHKP-C var. (05.06.2013)
Gezi olaylarının arkasında CHP milletvekilleri var (11.09.2013)
Gezi olaylarının arkasında cemaat var. (16.02.2014)

OKUYUNUZ

Beşiktaş’tan haberler

- TRT eski spikerlerinden Ülkü Giray ne yazıyor? Rumehisarı’nda 2010’daki ‘Avrupa Başkenti’ Fonları ile
üç yıl önce yapılan kaldırım taşları çökülüp 2. elden satılıyor. Sorumlusu kimdir diye soruyor.
Akmerkez’den Arnavutköy’e inen tarihi yolda ‘gecekondu’ yiyecek-içecek yerler kimin izniyle açılıyor, kimler otoparka dönüştüyor? Beşiktaş eski Belediye Başkanlarından Ayfer Atay, “İsmail Ünal’ın yaptırdığı Ulus’taki Meyve Bahçesi, Yıldız Parkı’ndan sonra Beşiktaş’ın en önemli projesidir” demiş. Gerçekten öyle midir? İsmail Ünal ile Serdar Bilgili’den hangisinin Beşiktaş’a hizmete daha çoktur!
- CHP’de kim çalışıyor. CHP’nin kâğıt üstündeki milletvekili sayısı 134. Ama AKP'ye karşı direnenlerin sayısı 40’ı geçmiyor. Sahi, CHP’nin kaç milletvekili var, bilen varsa söylesin bana? (Adil HACIÖMEROĞLU)

Torpilliler kim

- ÇALIŞMA Sosyal Güvenlik Bakanlığında hangi torpilliler sınavı kazandı yine? Benim gibi bir çok mağdur aday bulunmaktadır. Bizi hakkımız olduğu halde sınava almayanlar kimleri, hangi torpilli beyzadeleri 23 Şubattaki sınavlara alacaklar? (Bir mağdur)
- ELAZIĞ’da Hamzabey Barajı’ndan şehir merkezine içme suyu taşıyacak ihale hattının ihalesi konusunda DSİ diyor ki; “Biz DSİ olarak ülke çıkarlarını düşünmekle yükümlüyüz.”

Beşiktaş’dan yeni haberler

BEŞİKTAŞ Belediye Başkanı İsmail Ünal’la ilgili olarak giderayak hakkında yine bir şeyler yazacağız.
TRT eski spikeri Ülkü Giray yazıyor:
Rumelihisarüstü’nden başlayarak, Cengiz Topel Cadesi’ne kadar kaldırımlardaki taşlar sökülmeye, yerine beton dökülmeye başlandı. Beton estetik açıdan güzel olmadığı gibi, kar ve yağmur sularının toprağa geçmesine de engel olur ve ağaç kökleri susuz kalır. Daha önce İstanbul ‘Avrupa Başkenti’ ilân edildiği zaman eskileri sökülüp, AB fonlarıyla yeniden kaldırımlara döşenen bu tasları kimlerin satın alıp, ikinci elden satacağı da, üzerinde düşünmemiz gereken bir husus. (Bu Büyükşehir’in meselesi olabilir.)
- Nispetiye’den Dünya Göz Hastanesi’nin bulunduğu yere kadar gidildiğinde metro istasyonunlarının inşaat sahalarında özenli bir çalışma yapılmıyor. Neden? Akmerkez’in önünden Arnavutköy’e inerken bu kadar ‘gecekondu’ yiyecek-içecek işyeri açılır mı? Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı’nda Anadolu’ya silah sevkedilen bu tarihi patika yol otoparka dönüştürülmemeli...

HEYKEL VE MEYVE PARKI

- Ulus’taki TRT binasının karşısındaki Savoy Evleri’nin çatağında bir park yapıldı; Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal buna ‘Meyve Bahçesi’ adını vermiş... Açılışı 8 şubatta sessiz sedasız yapılmış. Aslında açılışı Kılıçdaroğlu’nun katılımı ile yapılabilirdi. Küslük mü var yoksa.
Eğilimli bir arazi üzerinde yer almasına rağmen tamamen engelli konumuna uygun eğimli merdivan üzerinde gezinebilen park, Büyükşehir eski Başkanı Prof. Dr. Nurettin Sözen’in ‘Ulus Parkı’ gibi unutulmazlar arasına arasına girebilecek. Belediye Başkanı Ünal, Beşiktaş eski Belediye Başkanlarından Ayfer Atay’ın “Burası Yıldız Parkı’ndan da güzel olmuş” dediğini söyledi. Gerçekten 160 heykelden sonra en ‘değerli’ projesi sayılabilir Ünal’ın... 30 bin metrekareye kurulu Meyve Bahçesi’nde bugüne kadar bin 682 adet ağaç, iki bin 265 adet çalı dikildi. Laz kirazı, karayemiş, incir, hünnap, akdut gibi toplam 28 farklı türde meyvenin bulunduğu bahçe için Ünal “Metropolde büyüyen çocuklar ve gençler ilk defa burada dalından meyve koparıp yeme imkânı bulacak ve daha önce görmedikleri meyvelerle tanışacak” diyor. Yeşil alanların dışında çocuk parkı, seyir terasları, yürüyüş yolları ve bir de kafe yer alıyor. Savoy Evleri’nin nasıl projelendirildiğinden daire satışlarına ve yargıya düşen anlaşmazlıklar siyaset dünyasında o kadar dedikodu yaratmış ki, insan duyduğunda utanıyor. Sahi, İsmail Ünal’ın, BJK eski Başkanı Serdar Bilgili ile gizli ortaklıkları var mıdır; hep konuşulur durur! CHP’nin yeni adayı Murat Hazinedaroğlu merak etmesin; İsmail Ünal artık geleceğini BJK’ye adayacak, tribünlerde daha çok görülecek.

CHP’nin kaç milletvekili var?

4+4+4 Eğitim yasası pişiriliyor komisyonda kavga, kıyamet... AKP’li görünüşte milletvekili, gerçekte sokak kabadayısı fedaileri saldırıyor CHP’lilerin üstüne. CHP’li bazı milletvekilleri ciddi biçimde tartaklanıyor Tayyibanlarca... Tartaklanan milletvekilleri, bildik kişiler...
TBMM’de zaman zaman gergin anlar yaşanmakta. AKP’li saldırgan fedailer, sokak kabadayıları gibi terör estirmektiler. Onlara karşı koyan hep bildik CHP’li milletvekilleri...
Kamer Genç AKP’nin baş belası, Cumhuriyet’in katıksız savunucusu. TBMM’de her konuştuğunda AKP’liler kırmızı görmüş boğalar gibi saldırmaktalar. Birkaç linç girişimiyle karşılaştı. Kürsüden zorla indirildi. Onu savunan dokuz on CHP’li... Bildik kişiler...
Toplumsal olaylar, direnişler oluyor. AKP faşizmi halka zehirli maddeler fışkırtıyor, biber gazına boğuyor, copla kafalar kırılıyor, insanlar ölüyor; CHP’den hep bildik milletvekilleri halkla yan yanalar...
AKP’li saldırgan vekil, metrelerce öteden bağırarak, ağzından köpükler saçarak fırlıyor CHP sıralarına. Hedefinde Genel Başkan Yardımcısı Bülent Tezcan var. CHP sıraları bomboş... Sayın Tezcan’ın yanındakiler derin uykuda. Saldırgan, Sayın Tezcan’ı yumrukluyor. Bülent Bey yaralanıyor. Birkaç CHP milletvekili var orada.
TBMM’de HSYK yasası görüşmeleri var. Çok önemli bir konu bu. AKP faşizmi, yargının y’sini bırakmayacak bu yasayla... Hayat memat meselesi yani... Kürsüde Bülent Tezcan... Anlatmakta bu gerçeği TBMM’ye... Ortalık karışıyor. Tayyibanlar kürsüye saldırıyor, CHP’li bazı milletvekilleri yaralanıyor. Yine AKP’nin saldırganlığına göğüs geren bildik kişiler, aynı milletvekilleri...
CHP’nin kâğıt üstündeki milletvekili sayısı 134. Ama AKP faşizmine karşı direnenlerin sayısı kırkı geçmemekte. Peki, geri kalanlar ne iş yapmaktalar? Onları niye seçip gönderdik Ankara’ya? Milletvekilliği yalnızca maaş alıp rozet takmak mıdır?
Sahi, CHP’nin kaç milletvekili var, bilen varsa söylesin bana?
Adil HACIÖMEROĞLU

Hangi torpilliler sınav kazandı yine

“ÇALIŞMA ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının 21 Aralık 2013 tarihinde açmış olduğu Sınıf Yükseltme sınavında (C Sınıfından A sınıfına geçiş) başarısız oldum. Bakanlık 23 Şubat 2014 tarihinde tekrar sınav açtı. Sınav ile ilgili 14.01.2014 tarihinde yaptığı duyurunun 10. maddesinde özetle; 21 Aralık 2013 tarihli sınava giren ve başarısız olan adayların 23 Şubat 2014 tarihindeki sınav listesinde yer alacağından herhangi bir işlem yapmalarına gerek yoktur denilmektedir. Dolayısıyla 50 TL olan sınav ücretini ödeyip sınav tarihini beklemeye başladım. Sınav giriş belgemi almak için sisteme girdiğimde herhangi bir başvurumun olmadığı belirtilmektedir. Bakanlığa mail yoluyla durumu bildirdiğimde cevap olarak özetle; daha sonra yapılan duyuruların takip edilmesi gerektiğini, 23 Şubat 2014 sınavına giremeyeceğimi mail yoluyla 17.02.14 tarihinde tarafıma bildirdiler.
Aynı gün 0312 296 60 00 numaralı telefonla Bakanlık yetkilisiyle irtibata geçilmiş, adını bilmediğimiz yetkili özetle; 10. maddeye göre haklı olduğumuzu ancak daha sonra yapılan duyuruları takip etmemiz gerektiğini, şu anda hiç birşey yapamayacaklarını, sizin durumunuzda 5-6 kişinin daha olduğunu, telefonda bekleyen başka kişilere cevap vermeleri gerektiğini söyleyip telefonu kapattı.
Duyuruya göre ‘herhangi bir işlem yapmalarına gerek bulunmamaktadır’ denilmesine rağmen mağdur olmuş durumdayım.
Benim gibi bir çok mağdur aday bulunmaktadır. Bizi hakkımız olduğu halde sınava almayanlar kimleri, hangi torpilli beyzadeleri sınavlara alacaklar?
İsmimi yazmayın mağdur iş güvenliği uzmanları deyin.”

DSİ ülke çıkarlarını düşünmekle yükümlüdür

ELAZIĞ’da Hamzabey Barajı’ndan şehir merkezine içme suyu taşıyacak ihale hattının ihalesi konusunda
‘Yerli mala bu kadar düşmanlık yapılmaz’ (13.2.2014) yazısına DSİ’den bir yanıt geldi. Projede tercih edilen dökme demir (düktil) boruların yerli üretimi de olduğu belirtiliyor. Ancak Türkiye’de düktil boru üreten tek bir firma var. Onun da maliyetleri Çin’in üstünde, bu durumda Çinli üreticilerle rekabet etmesi mümkün değil. Rekabet şartları oluşmuyor.
Elazığ Belediyesi’nin hazırladığı ön raporda katodik korumada, işletme esnasında problem yaşama ihtimallerinin yüksek olduğu belirtilerek çelik boru yerine düktil boru seçilmesi talebinde bulunduğu belirtiliyor. Ortaya bilimsel bir rapor konmamış. Oysa, Korozyon Derneği’nin yaptırdığı akademik çalışma, dökme demir borulardaki korozyon riskinin çelik borulara göre üç kat daha fazla olduğunu ortaya koyuyor. Uzmanlar, çelik boruların kullanıldığı iletim hatlarında, korozyona dayanıklı iç ve dış kaplama ve ilaveten yapılan katodik koruma yöntemi sayesinde 100 yıla kadar sorunsuzca işlerliğini sürdürdüğünü belirtiyor.
Yapılan açıklamada DSİ’nin doğrudan boru alımı yapmadığı, bu nedenle Başbakanlık Genelgesi’ne aykırı bir işlem yapıldığı ifadesinin doğru olmayacağı belirtiliyor. Ancak DSİ ülke çıkarlarını düşünmekle sorumlu değil midir? Düktil borularla çelik boruların maliyetini karşılaştırmak kimin sorumluluğundadır?
Açıklamada maliyetlerle ilgili hiçbir veri yok. Oysaki düktil borular çelik borulardan yüzde 65 daha pahalı.

 

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp