Top
Yalçın Bayer

Yalçın Bayer

ybayer@hurriyet.com.tr

14/01/2014

‘O çalacaksa bir ıslık da sen çal’

CHP’nin İstanbul büyükşehir belediye başkan adayı Mustafa Sarıgül’ü biri tesadüfi olan iki etkinlikte izledik. Sarıgül büyük kalabalıklar topluyor.

Bizim Melis Alphan, Çekmeköy’de izlemiş; önceki gün izlediklerimizi ve tespitlerimizi gayet güzel anlatmış.
Bizim de katkı olarak ekleyeceklerimiz var.
Yardımcıları, şimdiye kadar yaptığı üç ‘miting’in dikkat çektiğini belirttiler.
Kendisini ciddi danışmanlar ve anketçiler izliyor, anında rapor veriyorlar. Sonra halkın arasına girip günün ‘yoklaması’nı yapıyorlar. Gittikleri yerlerden kalabalıkları metrekare ve polis kayıtlarıyla tespit ediyorlar.
Sancaktepe’deki mitingi 71 bin, Çekmeköy’dekini 45 bin ve önceki günkü Bakırköy’ü de 52 bin kişinin izlediğini söylediler.
Bu arada belirtmek gerekiyor.
Sarıgül meydanlarda henüz ‘tek adam’...
MHP’deki ‘kıpırdanma’ dikkat çekiyor.
Sebahat Tuncel-Ertuğrul Kürkçü’nün ‘Halkların Demokratik Partisi (HDP), birçok yerde örgütlenmeye başlayan ‘Sol Grup’ ve İP’yi de bir ‘güç’ olarak görmeliyiz.
Ve AKP’nin meydanlara çıkmadığını düşünürsek, Tayyip Erdoğan’ın kafasından neler geçtiği bilinmediğinden, her türlü yorum ve tahminin geçersiz olduğunu da düşünmemiz gerekiyor.
Sarıgül’ü daha ileriki günlerde ‘yorumlamak’ gerekir.
Çünkü arazide ‘tek tabanca’ şimdi.

YÜZDE 46 ORAN

Sarıgül, ilk kez muhalefet dozunu biraz da olsa gösterdi. “İstanbul’da 39 ilçeden 25’inde öndeyiz” dedi. CHP’nin İstanbul hedefinin % 46 oy olduğu belirtiliyor.
Kitabını getirenleri imzaladı... Herkesle sıcak ilişki kuruyor; başkan seçilirse ayrımcılık yapmayacağını özellikle vurguluyor; “AKP’li de benim kardeşim” diyor. Türbanlılara gayet sıcak davranıyor; hatta Bakırköy Meydanı’ndan ayrılırken kendisine yoğun sevgi gösterisinde bulunanlardan türbanlı bir öğrenci bina önündeki pankartı işaret etti:
“(O) ille de çalacaksa bir ıslık da sen çal!”

TDH RAHATSIZLIĞI

-Kurucusu olduğu TDH’nin bazı pankartları meydanlardan eksik olmuyor. Bir CHP’li bize “Hoşuma gitmiyor, Sarıgül CHP’ye geldi, onlar da ‘dışarıdan biri’ gibi davranıyorlar. Kendi başlarına sloganlar üretiyorlar.
“İlle de çalacaksa bir ıslık da sen çal!” veya “Fetih 2014 İstanbul” pankartları CHP’nin belirlediği sloganlar mıdır?
-Bakırköy Özgürlük Meydanı’ndan Mustafa Sarıgül’ü uğurlayanların arasında epeyce bir kadın kalabalığı vardı. Mektupla iş talebinde bulunan, kendisinin unutulmaması için kartvizitini verenler görülüyordu.
Bu orta sınıfın yaş aralığı 35-50 arasında; bunlar ‘laik’ ve ‘demokrat’ kitle ancak çoğu da yoksul insanlar. Ekonomik sıkıntıları mutlaka büyük.

BAKIRKÖY’DE NİŞANTAŞI

Sarıgül partisinin değerini biliyor; “Güç benim değil CHP’nin gücü” dedi... “Dert dinlemeyeceğiz, laf atmayacağız” dedi. Konuşmasında Ateş Ünal Erzen’e ‘sokuşturmaları’ vardı Sarıgül’ün... “Bütün gün koltuğuna yapışmayacaksın... “Ramazanda, bayramlarda, yılbaşında halkın arasında olacaksın... Sabah 06.00’dan akşam 11.00’e kadar çalışacaksın... Nankör olmayacaksın. Geçmişte yaptıklarından dolayı şimdi ortalığa bile çıkamıyorsun” gibi... Bir yakınının, “Ateş Bey’le barışacak mısınız?” sorusuna ağır bir karşılık verdiği ve “O zaman ben aday olmam” dediği biliniyor. Bu Erzen’i listede görmek istemediğinin açık bir ifadesi.
Bakırköy’e kim aday olabilir ya da gönlünden geçen isim kim? Bakırköy’deki mitinginde Ahmet Bahadırlı’nın, Selçuk Biber’in ve Ceyhun Yağlıcıoğlu’nun pankartları zayıftı... Oğul Aktuna, otobüsün önünden Sarıgül’e “Hoş geldiniz” dedi. En ağırlıklı ‘gösteri’yi yapan ve bir ara Sarıgül’ün otobüsüne de binen Ali Fatinoğlu, diğer aday adaylarının da binmemesi için bir süre sonra inerek, ekibiyle birlikte tuttuğu bando ile meydana kadar yürüdü. Miting alanının içindeki dev outdoor’da ‘Sarıgül-Fatinoğlu el ele, omuz omuza, iktidara’ sloganı ile yayın yaptıran Fatinoğlu’nun “Bakırköy’de Nişantaşı yaratacağım” projesine atıfta bulunarak, “Belediye başkan adayımız, Bakırköy’e Nişantaşı modelini uygulayacak kişidir” demesi, ‘adayın’ kim olacağı konusunda bir işaret sayıldı.

Hırsız var
Hırsız var/soygun var/çete var/kumpas var/adalet yok.
Ayna var/karakol var/adliye var/mahkeme var/adalet yok!
Av. Celal ÜLGEN

Meclis üyelikleri ‘eğilim yoklaması’yla belirlenecek

CHP örgütün gazını aldı
CHP’de Adnan Keskin, Gökhan Günaydın, Umut Oran, Bülent Tezcan ve Bihlun Tamaylıgil’den oluşan ‘5 kişilik Komite’ ilginç bir karar alarak, partinin güçlü olduğu yerlerde meclis üyelikleri için ‘eğilim yoklaması’ kararı aldı. Listede Şişli'nin yer almaması dikkat çekti.
Eğilim yoklamasının tarihleri ve ilçeleri aşağıdadır:
-25 Ocak: Adalar, Ataşehir, Kadıköy, Kartal, Maltepe, Beşiktaş, Sarıyer, Avcılar, Bakırköy, Büyükçekmece, Çatalca, Silivri; Balçova, Buca, Gaziemir, Konak, Narlıdere, Bornova, Çiğli, Karşıyaka; Altındağ, Çankaya, Etimesgut, Keçiören, Mamak, Yenimahalle; Çukurova, Seyhan, Yüreğir; Antakya, Arsuz, Defne, İskenderun; Konyaaltı, Muratpaşa; Giresun; Atakum; Akdeniz, Mezitli, Yenişehir; Menteşe, Seydikemer, Bodrum, Fethiye, Marmaris.
-8 Şubat: Nilüfer, Osmangazi, Yıldırım; Altıeylül, Karesi; Çorum merkez ilçe; Merkezefendi, Pamukkale; Hacıbektaş; Şehzadeler, Yunus Emre; Edirne Merkez, Keşan, Uzunköprü; Kırklareli Merkez ilçe; Babaeski, Lüleburgaz; Süleymanpaşa, Çerkezköy, Çorlu; Şahinbey, Şehitkamil; Zonguldak Merkez ilçe, Ereğli.
Bu yerlerin dışında kalan yerlerde ise il ve ilçe başkanlıklarının diledikleri takdirde seçim takvimi içinde ve kendi denetimlerinde eğilim yoklaması yapabilecekler.

Şükrü Elekdağ: Sevgiye giden yol saygı kazanmaktan geçer

BAŞBAKAN’ın Japonya ziyaretinde İstanbul’un Asya yakasında bir Türk-Japon Üniveristesi’nin kurulması çok önemli. İşadamlarımız ve siyasi liderlerimizin Japonya’dan öğrenecekleri ve örnek alacakları çok şey var.
Ben Japonya’da Büyükelçi olarak bulundum; bir gün Haliç’teki köprünün yapımcısı i... ile Türkiye’ye gelirken bana ne demişti biliyor musunuz? Japonya’da bizim tezimiz: Sevilmenin yolu, saygınlık kazanmaktan geçer.”
TÜRKİYE’deki her türlü ahlaksızlık ve yolsuzluğu da içinde barındıran utanç verici kaos ortamı dolayısıyla, Başbakan Erdoğan’ın Japonya’ya yapmış olduğu resmi ziyaret sırasında iki ülke arasında ekonomik işbirliği alanında atılması kararlaştırılan adımlar basınımıza pek yansımadı. Bunlar arasında, ülkelerimiz arasında bilimsel ve teknolojik işbirliğinin gelişmesine ciddi katkılarda bulunabilecek bir proje de yer alıyor. Bu da, İstanbul’un Asya yakasında  bir Türk-Japon Üniversitesinin kurulması...
Bence, bu proje çok önemli, zira bilim ve teknoloji alanında sağlayacağı yararlara ilaveten, iş adamlarımız ile siyasi liderlerimizin Japonya’dan öğrenecekleri ve örnek alacakları çok şey var. Japonya’daki Büyükelçilik görevim sırasında yaşadığım aşağıdaki olay bunu çarpıcı biçimde ortaya koyuyor. Yıl 1973... Ünlü bir Japon firması olan Ishikava-Jima-Harima (IHI) tarafından inşa edilen Haliç Köprüsü’nün açılış merasimine katılmak üzere Tokyo’dan İstanbul’a uçuyorum. Yanımda firmanın yönetim kurulu başkanı Taguchi San oturuyor. IHI birinci Boğaz Köprüsü ihalesine de girmiş ama kazanamamıştı. Bu nedenle ülkemizi birkaç kere ziyaret etmiş olan Taguchi San, Türkiye hakkında hayli geniş bilgiye  sahipti. Türkiye tarihini incelemişti ve ülkemize karşı duyduğu büyük ilgiyi her fırsatta dile getiriyordu. Bu ilgi bir ölçüde de, o sıralarda Pendik Tersanesi ile IHI arasında ortaklık kurulması amacıyla cereyan eden ateşli müzakerelerden kaynaklandığı söylenebilirdi.
(Tersane girişimi sonuçlanmadı, ancak IHI bilahare Fatih Köprüsü’nü inşa etti).
Sohbetimiz sırasında, Taguchi San  bir ara elindeki Time dergisinin sayfalarını çevirmeye başladı. Derginin  ortasındaki içeri doğru kıvrılmış sayfaları da açınca ortaya dört sayfayı kapsayan çok görkemli bir ilan çıktı. Reklamın başında IHI’nin  ismi, ortasında da inşa ettiği 500.000 tonluk muazzam tankerlerden birinin resmi yer alıyordu.
Reklamda yine üst tarafta büyük harflerle  “ICHI-BAN” ifadesi yazılmış ve bunun “Dünyada Birinci” anlamına geldiği İngilizce izah edilmişti. Reklamda, ayrıca, IHI’nin dünyanın “en büyük” tankerlerini, “en büyük” vinçlerini, “en büyük” jeneratörlerini, “en büyük” liman yükleme ve boşaltma sistemlerini  yaptığı belirtilerek, bu tür teknolojiler alanında dünyada en önde olduğu vurgulanıyordu.
Reklam hakkında birkaç övücü sözden sonra yol arkadaşıma sordum:
“Petrol krizi ve Süveyş’in kapalı olması nedeniyle dev tankerleriniz muhakkak ki IHI için büyük bir kazanç kaynağı... Ama, reklamdaki diğer devasa makine ve aletlerden aynı ölçüde kâr ediyor musunuz?” 
Taguchi San, dev tankerlere talebin çok yüksek olduğunu ve firmanın bu alandaki kazancının memnuniyet  verici olduğunu, ancak bunun dışındaki imalattan fazla kâr etmediklerini söyleyince, ben kendisine, “o zaman, bunları herhalde firmanızın dünya çapında reklamını yapmak için  üretiyorsunuz” dedim.  Bu sözlerime muhatabımın tepkisi şöyle oldu:
“Hayır, Sayın Büyükelçi. Bu makinaları, IHI’nin değil Japonya’nın reklamı için üretiyorum. Amacım, dünyaya Japonların üstün yeteneklerini ve yaratıcılıklarını göstermektir. Japonya’nın dünyada olumsuz bir imajı var. Komşularımız bizi hiç sevmezler. Batılı ülkeler de bize sempati duymazlar. Kültürümüzü yadırgar, bize hor bakarlar. Bu önyargıları değiştirmek için, önce Japonya’ya karşı saygı uyandırmak lazım. Evet, önce saygı... Bunu sevgi izler. (First, they have to esteem us, then they may like us). İşte, ben bu saygı hissini uyandırmak için dev tankerleri ve dev makineleri yapıyorum. Japonya’da bizim tezimiz: Sevilmenin yolu, saygınlık kazanmaktan  geçer.”
Bu konuşmamızdan üç yıl sonra KEİDANREN  başkanlığına seçilen Taguchi San sözlerini şöyle noktaladı:
“ Kusuruma bakmayın ama, sizin de pek sevildiğiniz söylenemez …  Türkiye’nin de, bizim yolumuzu izlemekten başka çaresi yok. Türkiye de sevgiye giden yolun saygınlık kazanmaktan geçtiği bilinciyle  hareket etmeli!... ”
Bu konuşmanın üzerinden şimdi 41 yıl geçmiş bulunuyor. Bugün, Japonya’nın dünyada kazanmış olduğu sempati ve üstün saygınlık, Taguchi San’ın “sevilmenin yolu saygınlık kazanmaktan geçer” tezinin ne denli gerçekçi  olduğunu kanıtlamıyor mu? Türkiye’nin şu sıralarda içinde bulunduğu kahredici perişanlığa bakınca da, durumumuzu Taguchi San’ın mantığıyla irdeleme zorunluluğunu  idrak etmemiz  gerekmiyor mu?
Şükrü M. ELEKDAĞ-Em. Büyükelçi, Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı, 22.23. Dönem CHP Milletvekili

Sarıgül Tercanlıların gecesinde

ERZİNCAN Tercanlıların ‘federasyon’ gecesine kimler katıldı...
Evet, bu toplantı niye yapıldı önce onu anlatalım.
Erzincan Tercanlıların İstanbul’da 60 bin seçmeni varmış; İstanbul’da bulunan 20’yi aşkın Erzincan Tercan köylerinden oluşan hemşehri derneği...
Salonda derinden bir türkü diyor ki:
“Dua edin şu ayrılık savuşa/bacı kardaş birbirine kavuşa...”
İstanbul’daki Tercanlıların 20’ye yakın köy ve belde derneğini federasyona dönüştürmüşler. Şimdi moda ya; Anadolu kentleri İstanbul’da örgütleniyor, sonra federasyon oluyorlar; bunların başında Sivas, Kastamonu, Trabzon, Giresun, Elazığ ve Erzurum’lular geliyor. Çeşitli vesilerle bir araya geliyorlar; eğleniyorlar;
bu arada hemşehrileri veya tanınmış bir sanatçı ile yöre türkülerini dinliyorlar. Erzincan’ın bir ilçesinin fertlerinin İstanbul’da ‘federasyon’ olması, 3 bin kişilik bir çatı örgütü demek... Yerel yönetim seçimleri öncesinde de adaylarını bir araya getirip kamuoyuna tanıtıyorlar. “Bak bizim gücümüz budur” demek istiyorlar; partilerden kontenjan talep edebiliyorlar.
‘Memleketleri’ndeki Kaymakam ve Belediye Başkanlarını da İstanbul’a davet ediyorlar; onlar sorunlarını anlatıyorlar; gerektiğinde ‘şefkatli’ işadamları tarafından da gerekli ihtiyaçları da karşılanıyor. İmece mi, demek lazım... Tabii bunlar göç’ün yarattığı ‘hasret’in bir ölçüde giderilmesi oluyor bu toplantılar. Evet Tercanlıların, Kadıköy’de Büyük Anadolu Kulübü’ndeki ‘federasyon’ gecesinde aynen bunlar oldu. AKP’lilerin pek olmadığı bir geceydi. Alevi siyasetçiler ağırlıklıydı;
konuşulanlar da Kartal ve Maltepe seçimleri idi.

KİMLER KATILDI

Kimleri mi gördük; Mehmet Moğultay, Mustafa Kul (Maltepe Belediye Başkan aday adayı)
Erzincan Milletvekili Muharrem Işık, İstanbul Milletvekili Celal Dinçer (Kemahlı), Kadir Ögüt (Çankırılı) ve eski milletvekili ve sendikacı Rıdvan Budak (Tercanlı, federasyonun 2. başkanı), Adalar Belediye Başkanı Mustafa Farsakoğlu ve Kadıköy Belediye Başkanı Selami Öztürk ve Bakırköy aday adayı Dr. Bülent Kerimoğlu da vardı.
En çok ilgi gören de, Tercan Belediye Başkanı MHP’li Mehmet Yıldız ve ilçe kaymakamıydı.
Yeşiller Partisi Milletvekili Özcan Mutlu hemşehrilerini yalnız bırakmamak için Berlin’den gelmişti.
Geceye Kılıçdaroğlu ve Erzincanlı olan eski Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’ün oğlu, CHP İstanbul Milletvekili Osman Korutürk, Tercan Dernekleri Federasyonu Başkanı Süleyman Güzel’e birer kutlama mesajı gönderdiler.

SARIGÜL’Ü ÖZTÜRK KARŞILADI

Yemekte, CHP Kadıköy yakasının adaylık kulisleri içinde bulduk kendimizi derken, Mustafa Sarıgül’ün geceye katılacağı bildirildi. Nitekim bir süre sonra Sarıgül, alkışlar arasında hemşehrileri ile buluştu.
Sarıgül’ün gelişinde ve gidişinde Selami Öztürk’ün Sarıgül’e bir ‘büyükşehir başkanı’ gibi davranarak saygı göstermesi konukların dikkatini çekti.
Çünkü Öztürk, şimdiye kadar hiçbir Büyükşehir Belediye Başkanını ağırlamamıştı.
Şimdiye kadar Tayyip Erdoğan, Ali Müfit Gürtuna ve Kadir Topbaş’ın Kadıköy Belediyesini ziyaret ettiği pek hatırlanmıyor.
Sarıgül, salona girdiğinde Tercanlıları “Etrafı dağlık, ortası bağlık, rüzgarı sert, delikanlısının mert olduğu...” diye tanıttı.

Antalya’daki Özel İdare’nin gayrimenkulleri üzerindeki oyunlar

2B’lerden ortaya attığı bedeli -20 milyar dolar- toplayamayan iktidarın çıkardığı yasa ile ‘İl Özel İdare’lerini kaldırarak amaçladığı ince oyun ortaya çıkmaya başladı. İktidar, Özel İdare Mallarını şimdiden satmaya başladı; daha doğrusu Valiler eliyle el koyuyor.
Valiler, Başbakan’ın talimatını yerine getiriyorlar.
Bu gayrimenkuller kimlere satılacak; kimler için rant kapısı olacak.
İstanbul’dan sonra Antalya’da da bunun ilk belirtileri alındı. CHP Antalya Milletkvekili Yıldıray Sapan’ın, Konyaaltı Sahili’nin 30 Mart’ta kadar İl Özel İdaresi’ne bırakılmasının ardından İl Genel Meclisi’nin ilçe belediyesine devri için girişimde bulunduğuna dikkat çekti. İl Genel Meclisi’nin Konyaaltı sahili konusundaki iyi niyetli girişimlerinden sonuç alınamayacağını belirterek “İktidarın hedefi sahili uluslararası rant lobilerinin ortağı olan yandaşlarına vermek. Bu yüzden ipe un serip sahili belediyelere vermeye yanaşmıyorlar.
Uluslararası rant lobileri ile onların AKP yandaşı yerli ortaklarının kimler olduğu da, olacağı da ortadadır. Tüm Antalya, sahilini rantçılardan korumak için duyarlı ve uyanık olmalıdır. Konyaaltı ve Lara’da elde kalan bir avuç sahil halka açık olarak kalmalı, ilgili belediyelere verilmelidir.”

MİLLİ PARK-SİT DİNLEMİYORLAR

Antalya Milletvekili Sapan, Erdoğan’ın sık sık otellerinde tatil yaptığı Fettah Tamince’nin, Phaselis Antik Kenti sınırlarını zorlayarak yapmayı planladığı yeni bir otel projesine de dikkat çekti. Söz konusu otelin, Beydağları Olimpos Milli Parkı sınırları içinde olduğu gibi, 1. Derece Arkeolojik Sit Alanı’nına girdiğine yönelik iddiaların bulunduğunu belirten Sapan, “Phaselis Antik Kenti’ni doğrudan olumsuz etkileyecek alandaki 5 yıldızlı otel için Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nca, ‘ÇED gerekli değildir’ raporu verilmesini de hiç yadırgamadık. Çünkü işin içinde yandaşlar olunca bu raporların kolaylıkla verildiğini biliyoruz. Karşılığında bağışların kimlere yapıldığını da görüyoruz. Rant için milli parklara saldırdıkları yetmiyormuş gibi şimdi de antik kentlere göz dikiyorlar. Ama artık Türk halkı gerçekleri, yapılan vurgunu gördü”
Küçük bir atölye için bile ÇED raporu istenirken doğanın içine tarihi bir mekana nasıl otel izni verilir?

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp