Top
Nedim Şener

Nedim Şener

nedim.sener@posta.com.tr

26/08/2020

Denizlerimizdeki Misak-ı Milli: Mavi Vatan

Le Figaro’ya göre Ayasofya’nın ibarete açılması, “Avrupa’ya hakaret ve tehdit” içeren bir provokasyonmuş. Türkiye, Yunan adalarının egemenliğine düzenli olarak saldırarak bin yıllık hayallerine yeniden başlıyor, Kıbrıs ve Yunanistan’daki toprak ihlallerini arttırıyormuş.

Denizlerimizdeki Misak-ı Milli: Mavi Vatan

Türkiye, petrol akışını kontrol etmek için Libya’ya da müdahale ediyormuş!

Bütün bu yalan yanlış yorumlar dışında, yazının asıl amacı sona saklanmış: Akdeniz’de Türk savaş gemileriyle karşı karşıya gelen Fransız donanmasının sebep olduğu gerilime atıf yaparak şu ifadelere yer verilmiş:

“(...) Sevr Antlaşması, özellikle özerk bir Kürdistan’ın yaratılmasını amaçlıyordu. Antlaşma Boğazlar’ın Osmanlı askerinden arındırılmasını dayatıyordu. Sevr Antlaşması hiçbir zaman uygulanamadı. Kemal (Mustafa Kemal Atatürk) daha sonra padişahı devirmek, müttefik ordularını kovmak, antlaşmayı çiğnemek ve Yunan ordusuyla savaşmak için Türk ordusunun başına geçti ve Sevr Antlaşması’nı 24 Temmuz 1923’te Lozan Antlaşması ile değiştirdi. Lozan’ın imzalanmasıyla Türkiye’nin Hıristiyanlardan, özellikle de Rumlardan arındırılması tamamlanmış oldu.

NATO müttefiki olan Fransa ve Türkiye arasında Akdeniz’de devriye gezisi sırasında meydana gelen ciddi olay, zehirli bir jeopolitik aktör olan Türkiye’ye karşı çıkmak için Sevr Antlaşması’nın bazı hükümlerine geri dönülmesinin ne kadar acil olduğunu göstermektedir. Ülkemiz Fransa’nın onuru tehlikededir.”

ÇÖPTEKİ SEVR BATI’NIN KAFASINDA YAŞIYOR

Şu cümlenin altını özellikle çiziyorum:

“(...) Jeopolitik aktör olan Türkiye’ye karşı çıkmak için Sevr Antlaşması’nın bazı hükümlerine geri dönülmesinin ne kadar acil olduğunu gösteriyor.”

Evet, Sevr Antlaşması 100 yıl önce geri dönülmez biçimde tarihin çöplüğüne atıldı ama anlaşılıyor ki Avrupa’lıların kafasında yaşıyor. Bir yerde “Sevr” kelimesi geçince, Türkün aklına, “Misak-ı Milli”, “Kurtuluş Savaşı” ve “Lozan” kelimeleri gelir.

Tartışmaya yol açan gelişme ise “Misak-ı Milli” ile belirlenen topraklarımızdaki egemenliğimiz değil, ülkemizin dört tarafını çeviren denizlerimizdeki haklarımızı koruma mücadelemizdir.

Nitekim hak sahibi olmayan emperyalist ülkeler bile Akdeniz’de hak sahibi olmak için Türkiye’ye karşı adeta bir “denizlerde Sevr projesi” uyguluyor.

Buna karşı Türkiye’nin cevabı, denizlerimizdeki Misak-ı Milli’miz olan “Mavi Vatan”dır.

YAYCI DOKTRİNİ

“Mavi Vatan” ismini ilk kez emekli Tümamiral Cem Gürdeniz 2006’da ortaya attı. Emekli Tümamiral Cihat Yaycı 2010 yılında yayımladığı “Temel Deniz Hukuku” kitabında kayda geçirdi.

Ancak Mavi Vatan’ın sınırlarının belirlenmesi, kimlerle nasıl ve nerede, ne tür antlaşmalar imzalanması gerektiği; Karadeniz, Boğazlar, Ege ve Doğu Akdeniz’deki somut hukuki hak ve menfaatlerimiz, ekonomik çıkarlarımız, davranış şekillerimiz, hak ve çıkarlarımıza yönelik somut ihlallerin ortaya konması ve bu ihlallere karşı hareket tarzlarımız, Cihat Yaycı’nın akademik kimliği ile hakemli dergilerde yazdığı makale ve kitaplarla doktrin haline dönüşmüştü.

1986 yılında Karadeniz’deki sınırlarımızı belirleyen “münhasır ekonomik bölge” ilan edilmiş olması, tespit edilen 320 milyar metreküplük doğalgaz kaynağının sorunsuz çıkarılmasını sağlayan en önemli adım olmuştur. Benzer bir adımın Ege ve Akdeniz’de de atılması, 462 bin kilometrekarelik haklarımızın korunması için münhasır ekonomik bölgenin ilan edilmesi gerekmektedir.

Denizlerimizdeki Misak-ı Milli: Mavi Vatan

MAVİ VATAN, ANITKABİR’DEKİ YERİNİ ALMALI

MAVİ Vatan’ın Türkiye için önemini göstermesi bakımından Cem Gürdeniz’in hem sembolik, hem de çok önemli bir önerisi var. Bilindiği gibi Anıtkabir’de Mustafa Kemal Atatürk’ün kabrinin bulunduğu bölümde, mermer sandukanın etrafında 81 ilden, Selanik’teki evinden, Kore’deki Türk şehitliğinden, Kıbrıs ve Süleyman Şah Türbesi’nden getirilen toprakların bulunduğu pirinç vazolar bulunuyor.

Bu, Türkiye’nin bütünlüğünü ve haklarını temsil ediyor. Gürdeniz, Mavi Vatan’ı temsilen Karadeniz, Marmara Denizi, Ege Denizi ve Akdeniz’den suların bulunduğu dört pirinç vazonun daha Atatürk’ün kabrinin etrafına konmasını öneriyor. Böyle bir adım sembolik de olsa önemli bir adım olur.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp