Top
Kanat Atkaya

Kanat Atkaya

katkaya@hurriyet.com.tr

31/12/2019

100 yıl önce 100 yıl sonra

Ne istenir yeni yıldan?

Eski dergileri, gazeteleri karıştırınca taze başlangıç umuduyla alaycı bir “Ne değişecek? Ne değişmiş ki?” arasında gidip gelen yazılar, karikatürler vesaire akıyor gözlerimin önünden...

2020’den beklentilerimiz de elbette aynı olacak. Ailemize, kendimize, sevdiklerimize, ülkemize hatta tüm insanlığa güzellikler, iyilikler dileyeceğiz.

Barış, huzur, mutluluk, sağlık, aşk, para gibi dilekler cepte zaten...

Bir zaman makinemiz olsa, mesela 100 yıl önceye ışınlansak, 1920’den beklentiler nasıldı acaba diye düşünsek...

Yılbaşı günü, ister eğlence, ister ibret olsun diye yapabiliriz aslına bunu. Elimizi tutan mı var?

1920’de Türkiye işgal ve isyan günlerinin içinden geçiyordu...

Kasım 1918’de düşman gemilerinin gelişiyle işgalle tanışan İstanbul, Mart 1920’de “resmen” işgal edilecekti mesela...

Direniş ateşini harlamak için Anadolu’ya geçen Mustafa Kemal ve arkadaşları hem dışarıdan hem içeriden düşmanlarla uğraşacak, haklarında idam fermanı çıkarılacak ve padişah tarafından onaylanacaktı...

Boyun eğenlerle isyan edenlerin aslında hiç bitmeyecek savaşı sürerken “savaşlar yorgunu” İstanbul’a “bilim adamlarından oluşan bir Amerikan heyeti” de gelir.

İşgal altındaki Mütareke İstanbul’unu incelemeye, neticede “Constantinople Today” adı altında 1922’de basılacak bir rapor hazırlamaya ve kaosun göbeğindeki kentin nasıl bir yer olduğunu görmeye ve göstermeye gelmiştir heyet.

1 milyon 200 bin nüfuslu, Bolşevik Devrimi’nden kaçanların ve işgalcilerin hayat tarzlarıyla birlikte yerleştikleri kentte umut az, öfke büyüktür.

Raporu okuduğumuzda* 1920’nin İstanbul’uyla ilgili bugün bize 100 yıldan da uzak(?) gelen bilgiler akmaya başlar.

İşçi maaşlarının 25 lirayla 60 lira arasında (dönemin döviz kurlarına göre 25 dolar-48 dolar arası) değiştiği, işçi güvenliğinin hiçe sayıldığı, çocuk işçilerin sömürüldüğü, bazı sektörlerde çalışma imkânı olan kadınların maaşlarının erkeklerin yarısı kadar bile olmadığı bir İstanbul...

Ne değişmiş bugüne kadar? Böyle bakınca pek bir şey değişmemiş diyene de tuhaf tuhaf bakılmaz herhalde...

Bugün mülteciler konuşuluyor ya... O dönem başta devrimden kaçan Ruslar olmak üzere başka başka milletlerden mülteciler dolduruyordu şehri...

Rusya’dan gelen Ruslar ve Gürcüler, Ukraynalılar, Tatarlar, Kalmuklar... Hatta Polonyalı, Finlandiyalı, Letonyalı, Litvanyalı, İsveçli, Alman, İtalyan mülteciler de vardır az sayıda da olsa...

Yeni gelenler mutfaklarını ve eğlence anlayışlarını da getirirler işgal acısı çeken İstanbul’a. Sinema salonlarının sayısı 32’ye ulaşır ki büyük bölümü “Pera”dadır...

“Ne değişti?” desek yüzümüz kızarır; bugün onlar da kalmadı işte Beyoğlu’nda...

Rapora göre minimum 180 bin civarında okul çağında çocuk vardır İstanbul’da ancak 60 bin kadarı okul yüzü görmektedir bu çocukların.

Rapora göre öğretmenlerin geliri açlık sınırındadır ve gelecek kuşakları eğitmek görevini üstlenenler hayat pahalılığı karşısında ezim ezim ezilmektedir.

Ne değişmiş bugüne kadar öğretmenim?..

Neyse hepsi geçmişte kalmış gibi yapalım...

Bugün bizi yoran, yıpratan bir yılı geride bırakmanın sevincini ve yeni yıldan daha fazla iyilik, güzellik beklemenin umudunu yaşatalım...

Umudu kaybetmeden, dünü unutmadan, hak ettiğimiz barışı, daha kaliteli demokrasiyi, daha fazla özgürlüğü, daha müreffeh bir ülkeyi hayal ederek adım atalım.

Hepinize iyi yıllar dilerim.

(*) İstanbul 1920, Editör: Clarence Richard Johnson, Çeviren: Sönmez Taner, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 2000.

 

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp

Yazarın Diğer Yazıları