Top
Fatih Çekirge

Fatih Çekirge

fcekirge@hurriyet.com.tr

08/07/2019

Bu ayıp gaziye yapılır mı?

Özel Harekât polisi...

1 yıl bekledi. 

Sonunda tayinini Şırnak’a istedi. 

Cudi’nin sarp yamaçlarında bir karakola yerleşti.

Gece zifiri karanlık nöbetleri, gözetleme görevleri derken...

Bir sabah “görev emri” geldi. Cudi eteklerinde arama faliyetleri başladı. 

Çift sıra halinde asker, polis araziye yayıldılar. Az sonra bir mağara dikkat çekti. Yavaşça yaklaştılar. 

Aylardan mart. Hava soğuk. Garip bir sessizlik. Mağaraya yaklaştıkça şüpheler artmıştı.

Yay biçiminde açıldılar. Arka çaprazda makineli tüfek. Önde gözcüler. İlerlediler.

Tam mağaranın ağzına yaklaşmışlardı ki...

Bir cayırtı koptu.

Mağaradan bir makineli tüfek ölüm kusuyordu. Ardından diğerleri başladı. Üzerlerine kurşun yağıyordu.

Erol, arkadaşı Mehmet’e seslendi:

Yaaaaaat... Koru beni...”

Erol mağaraya doğru ateşe başladı. Ardından arkadaşları. Ortalık toz duman. Ateş... Kurşun sesi...

Mağara girişindeki ağır makineli tüfeği susturmak için bir el bombası attı. 

Ardından ateş... Makineli tüfek susmuştu. 

Ama hemen ardından bir “Yandım Allah!” sesi duydu.

Döndü, bir arkadaşı kanlar içindeydi. 

Sonra sağ bacağında bir yanma hissetti.

Bir kurşun sağ bacağından girmiş, kemiği parçalamış, kaval kemiğinde kalmıştı.

Hemen turnike uyguladı. 

Böylece tam 13 saat çatıştılar. 

Teröristleri etkisiz hale getirmişlerdi ama Erol, 6 arkadaşını şehit vermişti.

Sonraki günler hastane, tedavi... Ve ardından Gazilik Beratı.

Erol iyileşince mesleğe geri dönmek istedi. Çok iyi yetişmiş bir Özel Harekât polisiydi. 

Geri döndü.

Bu defa Ankara Gölbaşı’ındaki Özel Harekât merkezine eğitmen olarak atandı.

Bildiği her şeyi öğretiyordu.

Ve bir gece ani bir baskın.

15 Temmuz hain darbe girişimi gecesi FETÖ’cü bir F-16 pilotunun Gölbaşı’ndaki merkeze attığı bombanın şarapnelleri bu defa sol bacağını ve sağ ayak topuğunu vurmuştu.

Erol baskına gelen hainlere direnmişti.

Ama yaralıydı. Yine hastane, tedavi... Ve bu defa Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan imzalı Devlet Övünç Beratı ve madalyası aldı.

İki çocuk babası Özel Harekât Eğitmeni Erol, sonunda emekli oldu. Ve Antalya’ya yerleşti. Ve önceki gün sıcaktan bunalınca ailesiyle birlikte Antalya’daki Karpuz Kaldıran Askeri Kampı’na gitmek istedi.

Kampın kapısına geldi. 

Kimlik” dediler.

Gururla “Gazi kimliği”ni çıkardı. Üzerinde aslan gibi “Erol Ay” yazıyordu.

Kapıdaki görevli kimliğe şöyle bir baktı. “Bu geçmez” dedi.

Erol önce anlamadı. Kısa bir sessizlik... Sonra “Nasıl yani” diye sordu?

Kapıdaki görevli, “Buraya girmen için askeri kimlik lazım” dedi.

Sessizlik... Şaşkınlık... Çaresizlik...

Erol’un gözleri doldu. Sesi gırtlağında düğümlendi.

“Askeri kimlik mi?” diyebildi.

Sonra gözünün önüne 13 saat boyunca girdikleri çatışma geldi. Şehit arkadaşlarının yüzleri geldi.

Bir şey diyemedi. Evet, arkadaşlar...

Buradan sonrasına ben de bir şey diyemiyorum...

Birisi PKK’yla çatışırken, diğeri FETÖ darbesine karşı direnirken iki kez gazi olan Erol Ay’ın bu acısını sizlere emanet ediyorum...

Ve bir de Bakan Hulusi Akar’a...

Akar, şehidi, gaziyi, askeri, adaleti, kalp mesafesinde hisseden vicdan sahibi bir insandır... Dağlarda teröristlere karşı omuz omuza çarpışırken asker-polis diye ayırmayan bu devlet, tatil kamplarında da ayırmaz elbet...

Bu ayıp gaziye yapılır mı

BU FOTOĞRAFA BAKINCA...

“İyi ki böyle bir Dışişleri Bakanımız var” dedim.

Dünyanın dev sorunlarıyla uğraşırken, yaylasına çıkıp yemyeşil çayırlara uzanan...

Koyunlar, keçileri seven bir Yörük çocuğu... S-400, Suriye, ABD falan...

Ve kırlarda bir bakan...

Ne kadar sahici, içten, kendisi gibi...

15 Temmuz gecesi, zamanın Spor Bakanı Çağatay Kılıç’la birlikte Samsun’da onların o yürekli hallerini yakından izlemiştim.

Bunlar işte bizim çocuklar...

Vatan denilince, dünya vız gelir...

Memleketi denilince, atalarından kalan çayırlara böyle tertemiz duygularla uzanır...

 

 

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp