Top
17/09/2019

Küçük bir ölüm ilanının arkasındaki büyük hikâye

Ölen kadının ismi Maria Pia Pedani’ydi...

66 yaşında vefat etmişti.

Venedik’teki Ca’Foscari Üniversitesi’nde öğretim üyesiydi...

Ama onun ölümü oradan çok uzaklarda daha fazla ses getirmişti.

Küçük bir ölüm ilanının arkasındaki büyük hikâye

*

Pedani tarihçiydi...

İlgi alanı Venedik-Osmanlı ilişkileriydi...

Venedik ve İstanbul...

Tarihte belki de başka hiç iki şehir geçmişleriyle birbirlerine bu kadar yakından bağlı değildir.

İki ülke arasındaki ilişki önce bir savaş ilişkisidir.

Osmanlı özellikle Akdeniz’de Venediklilerin elindeki toprakları alarak büyümüştü.

*

Ama ilişki aynı zamanda büyük bir ticarete de dayanıyordu.

Küçük bir ölüm ilanının arkasındaki büyük hikâye

Venedik’te malların değiş tokuş edildiği büyük Türk Hanı vardı.

Şehrin ucunda, sadece Osmanlı’dan gelen mallar için bir gümrük binası bulunuyordu.

Bu ilişki aynı zamanda dünya diplomasi tarihinin en çarpıcı örneklerinden biriydi...

Venedik en başarılı yöneticilerini İstanbul’a sefir olarak gönderirdi.

Dönenler arasında sonradan Venedik Dükü olmuş çok sayıda sefir vardı. İşte o nedenle bugün Türkiye dışındaki en zengin ve renkli Osmanlı arşivlerinden biri Venedik’teydi.

*

Hayatının son 3-4 yılında Maria Pia Pedani’nin sık sık gittiği mekânlardan biri, Venedik’in hemen girişindeki San Clemente Adası’ydı...

Ve bunun özel bir nedeni vardı...

VENEDİK RED CARPET’İNDE TARİHÇİ BİR TÜRK İŞADAMI

SELİM Uyar’la 1130 yıllarında yapımına başlayan kilisenin önündeki avluda sohbet ediyoruz.

Kilisenin açık kapısından içerdeki Yamaha bir piyanoyu görüyorum.

Birazdan burada 5 Türk gencinin vereceği konseri izleyeceğiz.

Arkamızdaki otel bana bir Visconti filmi dekoru gibi görünüyor.

Eminim yaşasaydı Visconti bu adada ve üzerindeki bu harika binada çekecek çok hikâye bulabilirdi.

*

Selim Uyar artık bir Venedikli olmuş.

Şehrin önde gelen kişilerini çok iyi tanıyor.

Venedik Festivali’nin hem açılışında hem kapanışında red carpet’in önde gelen davetlilerinden biri o...

Her ayın en az bir haftasını burada Venedik’te geçiriyormuş.

*

Bir tarihçi kadar tarihi biliyor.

Venedik’te bulunduğu sürelerde en sık gittiği yerlerden biri Osmanlı belgelerinin bulunduğu devlet arşivi...

Oradaki fermanları neredeyse tek tek ezbere biliyor.

O adayı aldıktan sonra burada Prof. Maria Pia Pedani ile sık sık buluşup sohbet ederlermiş.

O nedenle ölümüne en çok üzülen insanlardan biri o olmuş.

Anlayacağınız bu tarihi ada Osmanlı ve Venedik’i yeniden bir araya getiren ilginç bir insan tarafından alınmış.

VİSCONTİ YAŞASAYDI YENİ HİKÂYESİNİ BU ADADA BULURDU

VENEDİK’in girişindeki 67 dönümlük San Clemente, Lagun bölgesinin en güzel adası.

Küçük bir ölüm ilanının arkasındaki büyük hikâye

Bu adadaki yerleşim 11’inci yüzyıla kadar gidiyor. Üzerindeki ilk kilisenin inşaatına 12’nci yüzyılda başlanmış. Adadaki yerleşimi kuranlar ise İstanbul’dan buraya göç etmiş Venedikli bir aile... Yani bu adada İstanbul da var...

İşte bu adayı ve üzerindeki San Clemente Palace Oteli’ni 2013 yılında bir Türk şirketi olan Permak Grubu satın aldı. Büyük bir restorasyondan geçen binalar şimdi Kempinski tarafından işletiliyor.

*

5 Eylül 2019 akşamüzeri işte bize Venedik’le Osmanlı’nın ortak hikâyesini anlatan bu adadaki oteldeyim. Güzel bir Venedik akşamüzeri başlıyor. Biraz ileride ünlü Cipriani Oteli’nin bulunduğu ada ve arkasında ise Venedik’in ünlü San Marco meydanının kulesi görünüyor.

Venedik elimi uzatsam tutacağım kadar yakın...

Bir an 1970’lere dönüyorum.

Visconti’nin o harika filmi “Venedik’te Ölüm”ü hatırlıyorum. Dirk Bogarde’ın oynadığı filmin kahramanı Prof. Gustav von Aschenbach’ı Venedik’e getiren vaporetto bu adanın önünden geçip San Marko meydanına yanaşıyordu.

*

Sağ tarafa bakınca ünlü Lido Adası’nı görüyorum...

Permak Grubu’nun kurucusu ve sahibi Selim Uyar, “O filmin çekildiği Hotel des Bains işte tam karşıdaki şu beyaz bina” diyor...

Biliyorum... Ne yazık ki yıllardır bir türlü bitmeyen bir restorasyon sürecini yaşıyor.

Oysa bu adayı alan Selim Uyar, iki yıl içinde olağanüstü bir restorasyon yapıp oteli hizmete açtı.

Otel ve bu ada şimdi Venedik’in taçtaki mücevher sayılacak yerlerinden biri...

Bu yıl yapılan Venedik Film Festivali’nde San Clemente Adası’nın giderek yükselen önemi iyice anlaşıldı. Festivale gelen birçok ünlü bu otelde kaldı.

Küçük bir ölüm ilanının arkasındaki büyük hikâye

VENEDİK GEÇEN HAFTA ŞU İKİ KONUYU KONUŞTU

OTELDE 302 oda var...

Salonlar, odalar, bahçe dediğim gibi Visconti filmlerini dekorları kadar güzel.

45 yıl önce Visconti bu şehrin salgın bir hastalıkta estetiğini ve güzelliğini kaybedişinin hüznünü anlatıyordu.

*

Oysa biraz ilerideki Lido Adası’nda sürüp giden Venedik Film Festivali’nde bambaşka iki konu konuşuluyor.

Biri bu yılın Oscar’larına aday olacak “Joker” filmi...

İyi ve kendi halinde bir insanın başka insanların kötülükleri ve davranışlarıyla nasıl en kötü haline geldiğini anlatıyor...

Öteki ise Roman Polanski’nin Fransa’da patlayıp bütün dünyada da ilgiyle izlenen ünlü Dreyfus davasını anlatan “J’Accuse” adlı filmi...

*

Aradan 45 yıl geçmiş... Şehir aynı şehir ama bugün adaletsizliğin, kötülüğün nasıl doğduğunu aynı hüzünle anlatıyor.

*

Sohbetimiz bitiyor ve Türkiye’den gelen 5 gencin konserinin başlayacağı kiliseye geçiyoruz.

900 YILLIK KİLİSEDE BEŞ TÜRK GENCİ VE ‘YİĞİDİM ASLANIM’

ONLARI ilk defa bu yılın ocak ayında Bebek’te bir salonda dinlemiştim.

Küçük bir ölüm ilanının arkasındaki büyük hikâye

Çağdaş Eğitim Vakfı çerçevesinde kurulmuş ÇEV Sanat Vakfı’nın desteklediği genç Türk müzisyenlerdi.

Fazıl Say, Cihat Aşkın, Bülent Evcil ve İbrahim Yazıcı’nın birlikte günlerce dinleyip seçtiği gençlerin beşi şimdi Venedik’in en tarihi mekânlarından birindeki konserlerine başlıyordu.

*

Festival çerçevesinde 6 gece çalacaklardı ve beşini gösteren çok güzel bir afiş şehrin hemen her tarafına asılmıştı.

Bu konserler için seçilen beş genç şunlardı:

Cemal Aliyev, Elvin Ganiyev, Iraz Yıldız, Berfin Aksu ve Kenan Tatlıcı...

Dördüncü konserleriydi ve kiliseye yerleştirilen koltukların tamamı dolmuştu.

*

Portekizli bir sanatçının hazırladığı devasa bir eserin altında çalıyorlardı.

Repertuarlarında Türk parçaları da vardı.

Rachmaninov’un, Schubert’in, Brahms’ın, Haydn’ın yanında Zülfü Livaneli’nin Yiğidim Aslanım’ının klasik müziğe uyarlanmış yorumunu dinlemek gerçekten çok güzeldi.

Fazıl Say’ın Paganini’den derlediği caz uyarlamasını da büyük keyifle dinledik.

*

Bu çocuklar dünyanın en prestijli okullarında okuyor, efsane hocalardan ders alıyor ve daha bu yaşta dünyanın önde gelen birçok prestijli mekânında çalıyor. Türk klasik müziğine yepyeni bir gelecek sağlayan bu hareketin arkasında fedakâr bir kadın var.

Vakfın başındaki Berrin Yoleri...

İnanılmaz bir çaba harcıyor bu çocuklar için. Kendisi maddi katkıda bulunuyor, sponsorlar buluyor, konserler ayarlıyor.

Bu arada San Clemente Kempinski Palace’ın sahibi Selim Uyar ve Permak Yönetim Kurulu Başkanvekili oğlu Emir’e de hepimiz adına teşekkür etmek istiyorum.

Venedik Festivali gibi, bir otelin en yoğun iş yaptığı dönemde bile sponsor olarak otelinin kapılarını bu gençlere açarak Türk klasik müziğinin genç neslini Venedik’le buluşturdu. Finansbank ve Ömer Aras da katkılarından dolayı teşekkürü hak ediyor.

SIRTINDA KEMAN KUTUSU İLE YEMEĞE OTURAN KIZ

KONSERDEN sonra otelin önündeki avluda yemeğe otururken genç müzisyenlerden Berfin Aksu geliyor.

Bakıyorum sırtında kemanının bulunduğu kılıfla masaya oturuyor.

Kemanını bir dakika bile yanından ayırmıyor.

Çünkü Suna Kan yıllarca çaldığı kemanı şimdi çalması için ona vermiş.

İtalya’nın en ünlü keman yapımcılarından Nicolo Gagliano’nun 1751 yılında yaptığı bir keman bu.

*

Bu arada Cemal Aliyev’in o gece çaldığı çello da Londra’da varlıklı bir sanatseverin bir davette dinleyip çok sevdiği için ona verdiği çello.

Ama sigortası yılda 6 bin 500 İngiliz Paundu tutuyor. Ayrıca Fazıl Say’ın yıllarca çaldığı Yamaha piyano da bu gruptaki gençlerin kullanımına verildi.

 

BURJUVA OLARAK ÖLMEYE KARAR VERDİĞİM GÜN

TANSU’yla birlikte gece geç saatlerde odamıza giderken tekrar Lido Adası’na baktım.

Bu gecenin benim için çok özel bir anlamı vardı.

Bütün hayatım boyunca beni en çok etkileyen film olan “Venedik’te Ölüm”ün çekildiği oteli, tarih bilinci tam bir Türk işinsanının sahibi olduğu ondan da güzel San Clemente’deki otele bağlamıştı bu gece...

Bir matbaa işçisinin oğlu olarak dünyaya gelmiştim.

1974 yılında Paris’te “Venedik’te Ölüm” filminden ağlayarak çıkarken, solcu bir gençtim.

Ve o gün bir burjuva olarak ölmeye karar vermiştim.

San Clemente Adası’nda geçirdiğim 3 gün bu duygumu daha da kuvvetlendirdi.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp