Top
15/01/2019

O fotoğraf bana bu kareyi hatırlattı

Bense, iyi bir eğitimi olan genç kadının esprili pozlarını çok sevdim...

O fotoğraf bana bu kareyi hatırlattı

Cumhurbaşkanı’nın, hayata espriyle bakan gencecik bir bilim insanını danışman yapmasını da sevdim.

*

Ama o fotoğraflara bakarken, bir başka kare de geldi gözümün önüne...

3 Mayıs 1999 günü Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde çekilen bir fotoğraf karesiydi bu...

*

Esprili pozlar veren genç danışmanının bugün Kuala Lumpur Büyükelçisi olan annesi Merve Kavakçı, o gün başörtüsü ile TBMM Genel Kurul Salonu’na giriyor.

Meclis’in çoğunlukta olan partilerinden çok sayıda erkek ve kadın milletvekili ayağa fırlamış onu protesto ediyor.

Rahmetli Bülent Ecevit “Bu hanıma haddini bildirin” diye sesleniyor.

*

İşte tam o sırada bir başka kadın milletvekili var ki, Kavakçı’nın yanında, onunla omuz omuza dimdik yürüyor.

Fazilet Partisi’nden milletvekili seçilmiş olan Nazlı Ilıcak’tır o kadın...

*

Ve kaderin şu tecellisine bakın...

O gün salonda büyük bir yalnızlık içinde olan Merve Kavakçı, bugün Malezya’nın başkentinde, mahiyetindeki çok sayıda diplomatla Türkiye’yi temsil ediyor.

Kızı, etrafında büyük arkadaş kalabalığı içinde Cumhurbaşkanı danışmanı...

*

Ama o gün neredeyse onun yanında duran tek kadın olan Nazlı Ilıcak ise bir hapishane hücresinde yapayalnız...

O fotoğraf bana bu kareyi hatırlattı

Neredeyse 3 yıldır hapiste...

Neden?

Yazdığı yazıdan dolayı...

*

Kimdir bu hapishanedeki yapayalnız kadın... Ne yapmış...

27 Mayıs’ta, gencecik bir kızken askeri darbeye direnmiş...

12 Eylül’de, her şeyini kaybetme pahasına askeri rejime karşı direnmiş...

İstanbul’un seçilmiş belediye başkanı Tayyip Erdoğan, okuduğu bir şiirden dolayı hapse atıldığında aslanlar gibi onun yanında durmuş...

Hapisten çıkıp partisini kuracağı günlerde evinde yemekler vererek onu insanlarla buluşturmuş...

*

75 yıllık bir siyasi hayatın hülasası bu...

75 yıllık bir hayatın mücadele bilançosu da bu...

İki fotoğraftaki 3 kadına bakıyorum ve düşünüyorum.

Bu ülkede bir fincan kahvenin hatırı var da...

Bu bilançonun hiç mi anlamı yok...

FIRSAT

- YARGITAY Cumhuriyet Başsavcısı Nazlı Ilıcak, Ahmet Altan ve Mehmet Altan hakkında verilen müebbet cezalarının bozulmasını istedi.

Çok umut verici bir karar... Ve bu hatayı düzeltmek için büyük bir fırsat.

Umarım savcılar ve karar verecek hâkimler de bu fotoğraflara bakar...

HATIRLAYIN KARAYALÇIN ANKARA’YI BÖYLE KAZANDI

TROLLEŞMİŞ CHP’liler ve solcularla hiç ama hiç aynı fikirde değilim.

Bir vatandaş olarak son yıllarda içimi en rahatlatan gelişmelerden biri, ‘millet ittifakı’nın İstanbul belediye başkan adayı Ekrem İmamoğlu’nun Cumhurbaşkanı’nı ziyaret etmesi oldu.

Ziyaret edip “Sizin oyunuza da talibim” demesi...

*

Vay sen misin Cumhurbaşkanı’nı ziyaret eden diye onu yerden yere vuranlara sesleniyorum...

BİR: Arkadaşlar bir dakika... Ziyaret ettiği insan kim...

Ülkenin seçilmiş Cumhurbaşkanı...

*

- İKİ: Yaşı tutup unutana hatırlatayım...

Yaşı tutmayıp bilmeyene anlatayım.

1989-1993 arası...

Bütün muhalefet Turgut Özal’ın Cumhurbaşkanlığı’nı tanımama yarışına girmiş...

Hiçbiri Köşk’e çıkmıyor.

*

İşte öyle bir günde CHP’nin Ankara Belediye Başkanı Murat Karayalçın Köşk’e çıktı...

Yerden yere vurdular, demediklerini bırakmadılar...

*

İyi de kim kazandı...

Bütün Ankara...

*

O yüzden “Devam” diyorum Ekrem Bey kardeşim...

*

Seçim bu zihniyetle kazanılır...

Bütün ülkenin gönlü de bu zihniyetle fethedilir.

BİR FIKRAYDI ŞİMDİ HAKİKAT Mİ OLUYOR

BİLİYORSUNUZ, son yıllarda Batılı medya ve sosyal medyada hızla yayılan bir fıkra var. Türk hapishanelerinde bir mahkûm cezaevi kütüphanesine gidip bir roman istemiş.

Yönetici “O roman yok ama yazarı burada istersen onu verelim” demiş.

Sonradan öğrendik ki bu olay doğruymuş. Mehmet Altan gidip abisinin bir romanını istemiş ve bu cevabı vermişler.

Nagehan Alçı geçen hafta yayınevlerinin Ahmet Altan’ın yeri romanını Türkçe basmadığını yazdı ve Everest-Alfa grubuna seslenerek, “Bu kitapları basın lütfen. Olmaz böyle şey. Adaletsizlik bu...” dedi.

Demek ki bugüne kadar fıkra diye dinlediğimiz şey artık hakikate dönüşmüş...

‘TE RECUERDO AMANDA’SIZ JARA BELGESELİ OLUR MU

O fotoğraf bana bu kareyi hatırlattı

1973 yılının o eylül gününü hiç unutamam...

Şili’de darbe olmuş, Latin Amerika’nın seçimle iktidara gelmiş ilk sosyalist başkanı Allende öldürülmüştü...

Paris’te öğrenciydim ve sanki o darbe hepimize yapılmıştı...

*

Darbeden üç-dört gün sonra, Victor Jara’nın stadyumda öldürüldüğü haberi gelmişti...

Şili halkının ve demokratik devriminin en büyük sanatçısıydı...

Bir daha gitar çalamasın diye önce elleri tüfek dipçiği ile ezilmiş, sonra işkence edilmiş ve makineli tüfekle taranarak öldürülmüştü.

*

Netflix işte bu büyük halk sanatçısının öldürülüşü ile ilgili bir belgeseli yayına soktu.

Dün sabaha karşı seyrettim.

*

Belgesel güzeldi ama nedense onun en güzel şarkısı “Te Recuerdo Amanda” yoktu.

Girişinde onun gitarından şarkının sadece çok kısa bir enstrümantal introsu kullanılmış ama şarkıya hiç yer verilmemiş...

*

Oysa en güzel şarkısıdır... Bir de “Duerme Duerme Negrito” isimli ninnisi...

 

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp