Top
Erdal Sağlam

Erdal Sağlam

erdal.saglam@radikal.com.tr

07/02/2019

Seçim sonrasının gündemi belli olmaya başladı

Ekonomide gündemin seçim sonrasına kaymasının IMF tartışmalarıyla ateşlendiğini söyleyebiliriz. Hükümetin seçim sonrası IMF ile anlaşmak için nabız yokladığı haberleri çıkınca muhalefet bu iddiaları köpürttü. Hazine ve Maliye Bakanlığı açıklama yaparak böyle bir ihtiyaç olmadığını, IMF ile anlaşmanın gündemde olmadığını belirtti. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan bu konudaki iddiaları kesin bir dille yalanladı.

Aslında IMF tartışmalarının altında “seçimden sonrasına ilişkin alınacak tedbirlerin ne olacağı?” sorusunun yattığı söylenilebilir. Reel sektörün zor durumda olması, bankaların batık kredilerinin artması, iç talepteki daralmanın seçim sonrasında da süreceği beklentisi bu soruları gündeme taşıyor. Kur atağının ardından, “Stres testlerinin yapılıp bankalara kaynak aktarma mekanizmalarının kurulacağı” söylenmeye başlamıştı. Hükümetin tavrı nedeniyle bu mekanizmanın rafa kaldırıldığı görülüyor. Halbuki piyasalarda hala böyle bir ihtiyaç olduğundan söz ediliyor. Hem bankacılar hem reel sektör yetkilileri, açıkça olmasa da, bunun gereğini dile getiriyorlar. İşte böyle bir mekanizmadan vazgeçilmiş görüntüsünün de etkisiyle, herkes IMF ile yeni bir anlaşma olup olmayacağı tartışmasına başladı.

Yani bir anlamda piyasaların seçimden sonra IMF ile anlaşma imzalayabileceği beklentisi vardı ve bu haberlerin alıcı bulmasının nedeni buydu. Son açıklamalarla bu beklenti bitirilmiş gibi görünse de, böyle bir ihtimalin fiyatlandığını söyleyemeyiz. Bazı kesimlerin “O zaman geldiğinde mecburen olur” diyerek beklentilerini koruduklarını da gözlüyoruz.

GIDA ENFLASYONU VE KREDİLER

Dün Bakan Albayrak’ın konuşmalarından yansıyanlar aslında seçimden sonraki gündemin ipuçlarını da veriyordu. Gıda enflasyonu ve bunun için alınacak önlemler belli ki uzun süre tartışılmaya devam edecek. On yıllardır süren “hal yasası” tartışmaları yine alevlenmiş görünüyor ve sadece bu yasa ile gıda enflasyonunun çözümünün mümkün olmadığı herhalde görülüyordur. Satıcılara ve aracılara denetim baskısıyla, tanzim satışlarla bu işin çözüme kavuşmayacağı da açık. Seçimden sonra asıl olarak tarım politikasının yeniden gözden geçirilmesi ve rasyonel esaslara dayanan, her ay değişmeyecek genel bir stratejinin saptanması, bu çerçevede çözüm aranması gerekiyor.

Bankaların reel sektöre verdiği kredilerin de yine tartışma konusu olmaya devam edeceği anlaşılıyor. Bakan Albayrak bankaların son dönemde iyi sınav verdiğini ama son dönemde neden kredi vermediklerini anlayamadığını söylemiş. Aslında bankaların kaynak sorununu artık herkes biliyor. Bu kaynak maliyeti ile zaten zor durumdaki işletmelere kullandırabilecekleri kredilerin faiz oranları belli. Böyle bir oran ile kredi kullanıp bu işletmelerin düze çıkamayacakları da açık iken, yani sorun çok daha genel bir makro denge sorunu iken, banka kredilerinin artması mümkün değil. Kamu bankalarının sübvansiyonlu kredilerine özel bankaların da  katılmalarının mümkün olamayacağı da açık. Olsa bile bence BDDK’nın “bu maliyetle bu kredi verilemez” diye müdahale etmesi gerekir.

Özetle; tartışmaların    asıl konusu makro istikrar için ne yapılacağı, nasıl güven verileceği, kaynak temini ve kullanımı için hangi mekanizmaların kurulacağı olmalı.

Zaten yapısal tedbir talebinin altında da bu yatıyor.

 

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp