Geçen hafta Başbakanla oğlunun arasında geçtiği iddia edilen konuşmalar yayımlandıktan sonra, piyasalarda meydana gelen düşüşün ardından, yabancılarla yoğun iş yapan bir bankacıyla telefonla konuştuk.
Bu arada şunu söylemeliyim ki; telefonlar dinlendiği için bankacılar da, herkes gibi telefonda çok temkinli konuşuyorlar. 5-6 yıldır zaten bu çekingenlik hissediliyordu ama son tapelerden sonra iyice arttı. Hatta ne olur ne olmaz konu oraya gelirse diye, telefonla konuşmalar bile ciddi ölçüde azaldı.
O gün piyasalarda düşüş olmuş, hisse senedi piyasası da yüzde 1,5 civarında düşmüştü. Bunun devam edip etmeyeceğini, düşüşün tümüyle Başbakanın tapesinden kaynaklanıp kaynaklanmadığını, başka unsurlar olup olmadığını sordum. Bankacı, piyasaların tapelerden tedirgin olduğunu, o nedenle düştüğünü söyledi. Ancak ardından piyasaların ve kendisinin, iktidarı yıpratma amacı taşıyan montajlı tape olma ihtimalinin yüksek olduğunu düşündüğünü söyledi.
Yıllardır kulislerde konuşulanları duymuş, bunların çoğunu komplo teorisi olarak görüp sadece dinlemiş ama sonunda çıkan tapelerin duyduklarıyla birebir örtüştüğünü gören bir gazeteci olarak, tapelerin montaj olduğu şüphesine şaşırmıştım. Ciddi mi, gerçekten piyasa bunları montaj olarak mı görüyor? dediğimde, Tabi ki öyle. Ben de öyle sanıyorum. Bu tapelerin gerçek olduğu düşünülse hisse senedi piyasaları yüzde 1,5 değil yüzde 15 düşerdi dedi. Ardından da tapelerde konuşulanların gerçek olamayacak kadar kötü olduğunu, tapeler doğru ise zaten artık ekonomiden de söz etmemek gerektiğini, çünkü konuşulanların çok vahim olduğunu, bu nedenle inandırıcı olmadığını düşündüklerini söyledi. Bankacı, birlikte çalıştıkları yabancıların çoğunun da bu kanıya sahip olduğunu belirtti.
Yani son çıkan tapelerin gerçekliği konusunda piyasada ciddi kuşku var. Piyasalar bu kuşkuyu duymakta samimi mi, yoksa her kötü dönemde olduğu gibi, yine kötü haberi görmemeyi mi tercih ediyorlar, anlamış değilim. Çünkü yabancılar anlamasa da, yerli aktörler, benzer iddiaları duymuyorlar mıydı, en azından yaşadıkları şehirdeki imar gelişmelerinden büyük işler döndüğünü, ciddi siyasi irade olmadan bunların yapılamayacağını görmüyorlar mı, anlamadım.
Bütün bu kuşkuların altında piyasaların istikrar korunsun kaygısının, piyasa canlı olsun da bir yerden kâr yazarız anlayışının etkili olduğu da açık.
YOLSUZLUĞU HOŞ GÖRENLER
Seçim atmosferi ile ilgili yorumları izlediğimde, bazı militan partililerin kim yemiyor ki? , kiminin işi abartıp, hakkıdır alır dediklerini duyuyorum. Militan partili olmayanlar arasında, özellikle serbest iş yapanların bir bölümünde ise aman istikrar bozulmasın da.. ya da dış güçlerin oyunudur bu diyerek, yapılanları mazur göstermek ve iktidarı koruma eğilimi de öne çıkabiliyor. Yolsuzlukları mazur gösterme eğilimi, bile bile yolsuzlukları hoş görme tavrının insanları kızdırdığı, hatta bu durumun ülke için hayal kırıklığı yarattığı da açık.
Ülkede yapılan işlerin üzerinden siyasetçinin komisyon ya da hisse almasının, makamını kullanarak imar başta olmak üzere haksız çıkar elde etmenin yolsuzluk, bunun da halkı soymak olduğu unutuluyor. Aynı çerçevede demokrasi için şart olan basın ve ifade özgürlüğünü engelleyip, halkın bilgi alarak özgür fikir oluşturmasını kısıtlamak da yolsuzluğun bir gereği.
Yolsuzluğun ortaya çıkması istikrarı zedelemez; aksine yolsuzluk olan bir ülke, halkının bunu mazur gördüğü bir ülke asla istikrar kazanamaz.
Türk halkı seçimlerde çocuklarının istikrarlı, çağdaş ve özgür bir ülkede yaşamasını isteyip istemediğinin kararını verecek.