Top
10/07/2010

Halk bu kadar detayı kaldıramaz

Önceki gün arayanlara, gelenlere yorumlarımı yaptıktan sonra, Anayasa Mahkemesi’nin kararının ne anlama geldiğini anlamaya çalıştım.
Bu 48 saat önceydi. Anlama çabam hâlâ sürüyor.
Üstelik arada dün maalesef bazı gazeteleri de okudum, kafam daha çok karıştı.
Oysa yayın yönetmeni olduğum dönemde ne kadar da mutluydum, kendiminki de dahil hiçbir gazeteyi detaylı okumuyordum.
Şimdi ise Habertürk’e geçtikten sonra her gün ne yazık ki beş gazeteyi baştan sona okuyorum.
Dün meseleyi anlama çabama darbe vuran gelişme ise Sedat Ergin’in yazısını okumaya çalışmam oldu. Sedat bence tüm zamanların en sıkıcı yazısı olarak nitelendirilebilecek yazısına “Kısmi iptal ne getiriyor” üst başlığı koymuş, ancak daha da berbatı, başlığının yanında (1) sayısı da bulunuyor. Anlayacağınız, Sedat bu konuda bir veya daha fazla yazı da yazacak.
Onu bayılmadan bitirmeyi başardıktan sonra gazetesinin başyazarının makalesini de okumaya başladım. Her zaman olduğu gibi bu bir hataydı, ama ne yapacaksınız, ben hatalarından ders almayan bir adamım. Sedat’tan sonra bir de onun yazısı beni kendimden geçirdi. Kısa süreliğine bayılmışım. Allah’tan bana verilen odada değil yazı işlerinin ortasında çalışıyordum, biraz kolonyayla kendime geldim. Ayılır ayılmaz ilk gördüğüm insan, yayın yönetmenimiz oldu; tekrar bayılmışım ama bu sefer gönüllü bir bayılmaydı bu.

YİNE TAM ANLAMADAN OY VERECEKLER
Her insanın sadece tek bir adaya oy vermesinin neden demokrasiye aykırı olduğunu hâlâ anlamadım. (Tamam temeldeki kavgayı biliyorum ama bendeki asıl sorun, mantığımın bir Türk abukluğu klasiğini daha kavramayı reddetmesinde yatıyor olabilir.)
Size bir şey söyleyeyim, bizim necip Türk milleti bu kadar fazla detayı kaldıramaz.
Anayasa Mahkemesi’nin bazı kurumlarda “üyeler sadece bir adaya verebilir” şeklindeki hükmü ayıklaması filan bizim halka detay gelir, bundan acayip sıkılırlar. Ben eminim ki eğer bu halktan dün Sedat’ın yazısını okumaya girişenler olmuşsa, önemli bölümü mutlaka intihar etmiştir. Kontrol için polis kayıtlarına bakacağım, intihar etmeyen bölümü de okumasını hâlâ sürdürüyordur. Referandum gününe kadar bitirebileceğine de inanmıyorum.
Halkı bu kadar detayın içinde boğarsanız, referandumda neyi oylayacağını katiyen bilmeden oylarını atar (yani genelde seçimlerde davrandıkları gibi davranır).
Özetle ben şunu bilirim, şunu söylerim: Türkiye adım adım daha fazla demokrasiye diye yürüyüp de son anda sürpriz yaparak faşizme ulaşma kapasitesine sahip bir ülkedir.
Ülkemin bu referandum sürecinde de benim kendisine duyduğum güveni sarsmayacağına inanıyorum.
Bütün bunlar olurken CHP “tüy dikmek” anlamına gelecek bir karar daha açıkladı.
Seçimde esnek yüzde 7 barajı uygulanmasını istemişler.
Al halkım sana uğraşacağın bir detay daha. Ne demekse esnek, mantığımın reddettiği bir başka konu da bu.
Sonuç itibarıyla ben, yine bu ülkeden sıkılmaya başladım galiba.
Düzenli olan, her kurumun işini düzgün yaptığı, Anayasa Mahkemesi’nin aslında yaşam kalitesinin koruyucusu olduğu bir memleket istiyorum ben.

Peki bu insanı kim itlaf edecek
Bizim iki adet kangal köpeğimiz var.
Sivas’tan ilk geldikleri gece annelerini özlemesinler, biraz sıcaklık hissetsinler diye onları üstüme koyup uyudum.
Şimdi tabii ki sadece bir tanesinin altında kalsam öleceğim de kesin.
Sitede oturduğumuz için bahçemiz küçük olduğundan onları köy içi araziye koydum. İçindeki evde sürekli bakan kişiler de var. Biz onlara sıkça oynamaya gidiyoruz, biz olmadığımız anlarda da içlerinden geldiği gibi koşup oynuyorlardı. Site bahçesine onları hapsetmek olmayacaktı, bu kangalların ruhuna aykırı bir şey.
Oğlumla oynayışlarını görseniz çok eğlenirsiniz, onlar oynamak için ilk üstüne atladıkları zaman gayet tabii ki yere düşüyor ama sonra ayağa kalktığında onların kuyruğunu çekiyor, at gibi üstlerine biniyor, bir defasında dillerini tuttu ve çekti. Onlar oğlanın bu oyunlarında acı duyabilecek durumda değiller. Kangal kendinden zayıf hiçbir varlığa kötülük yapmayacağından, onlar da mutlular biz de.
Aslında yazının buraya kadar olan bölümü yanlış oldu ya neyse şimdi düzelteceğim. Yazıyı bu noktaya kadar şimdiki zamanda yazdım, aslında dili geçmiş kullanılması gerekiyordu.
Benim kangalların adı Sivas’ta konulduğu gibi Yaman ve Asya idi. Bakıcı dün sabah namazı vaktinde kalktığında ikisi çok neşeli oynuyorlarmış. “Biraz daha yatayım” demiş, tekrar kalktığında Yaman yerde ölü yatıyormuş. Veterinerin, çok kuvvetli bir zehir verilmiş olabileceği şüphesi de var.
Kusuruma bakmayın, en azından bugün bazı cins köpekler toplansın mı tartışmasını duymak bile istemiyorum. Benim meselem köpeklerle değil, bazı insan türleriyle. Asıl onları toplamak gerekiyor. Bir de bu insanları kimin itlaf edeceği meselesini karara bağlamamız gerekiyor. Anayasa hakkında bir konsensüs oluşmuyor, bari bu konuda bir konsensüs olsun.
Bu arada Asya, Yaman’ın ölü düştüğü noktadan bir türlü kalkmıyor, bunu da bilin.

Hasan takıldı kaldı
Artık sadece yıllar geçtikçe değil günler geçtikçe bile hızla tuhaflaşan Hasan Cemal, çalışmalarını sürdürmek için gittiği Güney Afrika’dan futbol yazıları yazmayı sürdürüyor. Bu yazılar büyük bir tutkuyla yazılmalarına rağmen bir futbol yazısının bile sıkıcı olabileceğini ispatlamak açısından tarihi önem taşıyor.
Ben bu yazıların hepsini baştan sona dikkatle okumak zorunda kaldım; çünkü o cümlenin yine yazılıp yazılmadığını tespit etmek zorundaydım. Eğer okuyanınız varsa Hasan’ın futbol yazılarının tümünde “Bas Isaac bas, gaza bas geç kalıyoruz” diye konuyla alakasız bir cümlenin bulunduğunu görebilirsiniz. Bu cümle yazıya bir mizah boyutu ekleme çabası mıdır, yoksa başka bir şey midir belli değil. En sondan önceki yazısında Hasan, bu sefer de “Basma gaza basma Isaac” diye yazdı. Dün ise Isaac’a bir çağrı yaparak “Beni unutma oğlum” dedi.
Bir futbol yazısında bile Hasan, beni yine bunaltabilmeyi becerdi, artık yeter be!

 

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp