Top
20/07/2022

Televizyon tarihinin en iyi dizisi?

Televizyon tarihinin en iyi dizisinin ne olduğu ne zaman gündeme gelse aynı üç-dört isim zirve için yarıştırılır. “The Sopranos” ilk kez anti-kahramanı ana karakter olarak kullandığı, “The West Wing” senaryosunun mimari kusursuzluğu, “The Wire” belgeselcilikle kurguyu birleştirebildiği için çığır açmışlardır. Bir başka anti-kahraman dizisi olan “Breaking Bad”i de bu listeye koyanlar olur; şimdiyse bu dizinin içinden çıkan “Better Call Saul”un daha iyi olduğunu bile iddia edenler var. Sıralama aşağı yukarı böyledir ama pek az kişinin ilk beşinde “The Good Wife” vardır. Hatta ilk 10’da bile olmayabilir. Halbuki 2009-2016 arasında Amerika’nın en muhafazakar ana akım televizyon kanalı CBS’te Pazar geceleri yayınlanan bu diziyi izleyip de beğenmeyeni daha görmedim. Bugünlerde diziyi baştan sonra ikinci kez aynı heyecan, merak ve hayranlıkla izlerken bunun nedenini merak ediyorum.

Geleneksel olarak televizyon dizilerinin formülü izleyiciyi bir sonraki bölüme taşımak, bir hafta boyunca merak içinde tutup ekran başına kilitlemekse “The Good Wife” bunu en iyi yapanlardan biri. Bir oturuştura beş bölüm izlemek bile mümkün, hiç sıkılmadan. Bu başlı başına bir haslet değil, izleyiciyi bir sonraki bölümü izlemeye mecbur bırakacak kadar olta atan çok dizi var. Ama “The Good Wife”ın sırrı bilindik formülleri uygularken kalite çıtasını yukarıya çıkarabilmesi, karakterleri izleyicinin hayatının bir parçası haline getirebilmesi ve yıllar sonra bile hatırlanabilmesi. Başyapıt değil, ama olabilirmiş.

AŞK ÜÇGENİ VE HUKUK

“The Good Wife”ın temel problemi ana akım bir kanalda yayınlanmış olması. Belli ki yöneticiler dizinin yapımcılarına çok fazla karışmışlar başta. “Seinfeld”de de Jerry ve Elaine’in birlikte olmaları için tutturmuşlardı. “The Good Wife”tan da başta beklenen formüle uymalarıymış: Aşk üçgeninin ortasında kalan bir kadın ve çalıştığı hukuk firmasının baktığı ilginç davalar. Birçok benzeri olan bu tutan formülün farkı dizinin yaratıcıları Robert ve Michelle King çiftinin (The Kings) ezberleri bozmaları, kendilerine verilen alanın sınırlarını zorlamaları.

Dizinin ortaya çıkışı Amerika’daki bilinen siyasi skandallara dayanıyor; bu skandallarda ortak tema kocalarının saçmalıkları yüzünden kamuoyunda eşlerin de bedel ödemek zorunda kalmaları. Bazıları kocasının yanından ayrılmıyor. King’lerin de en çok ilgisini çeken kuşkusuz Hillary Clinton. Hayatın sanatla arasındaki çizginin bulanıklaştığı anların biri olsa gerek, hack’lenen yazışmalarında bizzat Clinton’ın yardımcılarından her hafta bir saat bu diziyi izlemek için vakit bulmalarını istediği ortaya çıkmıştı. “The Good Wife”ın iyi eşi Alicia Florrick de onu aldatan kocasının yanında duruyor, elinde ne varsa kaybediyor, yeniden başlıyor ve kocasıyla üniversitedeki aşkı arasında kalıyor. (80’lerdeki magazin basını dili hala yaşıyor olsa dizinin adının “İyi Karı” diye tercüme edileceğine eminim.)

Aşk üçgeni ve ilginç davalar her zaman televizyonda iş yapar. Ama “The Good Wife” dizi değil de gerçek sanki. “Ally McBeal”deki avukatların tanrıya dava açan müvekkilleri vardı, ama King’lerin hayali Lockhart Gardner hukuk bürosuna gelen davalar senaristlerin hayal gücüne değil gazete haberlerine, Amerika’da çok tartışılan davalara dayanıyor. Dizi bir hukuk firmasında geçtiği için bu davaları da avukatların bakış açısından takip ediyoruz, ama kusurlu, yanlış yapan, zaman zaman hukuktansa parayı ön planda tutan, en önemlisi de her davayı kazanamayan avukatlar bunlar. Süper kahraman olmadıkları için daha inandırıcı ve gerçekler.

Dizide kurguyla gerçeğin birbirine karışmasını bizzat yaşadım. İlk izlediğim yıllarda Washington’da bir lokantada tanıştığım bir avukat kadının “The Good Wife”ın ana karakterlerinden Diane Lockhart olduğuna emindim. Bazen Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala’yı Lochart Gardner temsil etse çoktan özgürlüklerine kavuşurlarmış gibi geliyor. Geçenlerde de bir arkadaşımla hukuki bir meseleden bahsediyorduk, “Beni Alicia Florick savunacak,” deyiverdi. Keşke ekrandan fırlayıp hayatımıza girseler.

Karakterler mükemmel kurgulanmış, oyunculuk kusursuz, ama dizi bazen, ara ara, yolunu kaybediyor. Aşk üçgeninin en önemli ayağı Will rolündeki Josh Charles’ın ayrılması dizinin matematiğini alt-üst etti mesela, son bir-iki sezonda savsakladığını, bu üç ayaklı taburenin kayıp ayağını habire yeni isimlerle tutturmaya çalıştıklarını ama bir türlü yapışmadığı bariz. Yine de elimizde çok sağlam dört sezon var. Bu dört sezon içinde bile başyapıt olmasına engel bazı problemler var. Bunu aşmanın formülünü de yılların tecrübesiyle buldum.

DİZİYE NEŞTER VURMAK

King’ler bir daha sezon başına 23 bölüm dizi yapmamaya yeminliler. Ama o aralar televizyonculuk böyle talepkardı, streaming platformları orijinal içerik işine girmemişti ve yazarlar da insanüstü bir çabayla bir sezonu doldurmak için konuyu yer yer uzatırlardı. Bu aksayan kısımlar bugünden bakınca daha rahat gözüküyor. Hele diziyi ikinci kez izlerken hangi kısımların atlanacağını, hangi sahnede ileri sarılacağını çok iyi biliyorum. Aslında neşter vuruldukça başyapıta dönüşüyor dizi.

“24” dizisinde Jack Bauer’in lüzumsuz kızının hikayeden çaldığını fark ettiğimden beri hiçbir televizyon dizisinde ana karakterin kız çocuğuna dair olay örgüsünü takip etmiyorum. Bugüne kadar da yanılmadım. “The Good Wife”ta da çocuklar ekranda görünür görünmez ileri sarıyorum. Benzer şekilde babaanne de beni ilgilendirmiyor. Dizinin en çarpıcı yan karakteri Kalinda’nın kocası hikayesi yayınlandığı sırada da izleyicinin tepkisini çekmişti. Ben de King’lere epey küfür etmiştim vaktimizi boşa harcadıkları için—onların da çok umurundaydı ya. Şimdi gönül rahatlığıyla ileri alıyorum. Bu dolgular ana akım kanalda ortalama izleyiciyi memnun etmek ve süre doldurmak için yapılmış, belli.

Yıllar önce birisi “Julie and Julia” filminin sadece Meryl Streep’li kısımlarını montajlayıp bir başyapıt yaratmıştı YouTube’da. Ben de elimdeki kumandayla “The Good Wife”tan bir başyapıt çıkarıyorum izledikçe. Benim yaptığım ameliyattan sonra “The Good Wife” için televizyon tarihinin en iyi dizisi bile diyebilirim hatta. En azından baştan sonra aynı heyecanla izletecek pek az diziden biri.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp