Top
12/11/2019

Üç kitap

Bir anı kitabından okurun beklentisi iyi dedikodu malzemesi sunmasıdır, bu değişmez kuralla hafta sonu üç kitap okudum. Birbiriyle hiç ilgili olmasa da arka arkaya okuyunca üçüyle ilgili ortak bir motif çıktı ortaya.

‘ANLAT ABİCİM’ TADINDA ANILAR

İlki Mustafa Oğuz’la yapılan uzun söyleşi “Yorma Birader.” Oğuz ülkenin en bilinen menajerlerinden biri, hala da bu işi yapmaya devam ediyor. Medya ve sanat dünyasından tanımadığı hiç kimse yok; kendisi bilindik anlamda bir şöhret olmasa da anlattığı hikayeler şöhretlerle ilgili.

Dünyada şöhretlerin anı kitabı ayrı bir endüstridir, hemen her hafta da bir ünlünün anı kitabı yayımlanır. Ama perde arkasında kalan menajerler, organizatörlerin anılarına pek rastlanmaz. Bilinen en iyi örnek Sue Mengers’in ölümünden sonra yayımlanan biyografisi. Kitaptan bir sene önce de Broadway’de tek kişilik oyun olmuştu Hollywood’un bir zamanlar en iktidar sahibi olan menajeri Mengers’in anıları.

O oyunda Mengers’i canlandıran Bette Midler koltuğundan kalkmadan şöhretler hakkında atıp tutuyordu. Eğlenceliydi, kimi zaman şöhretlerin çekişmesinden de bahsediyordu ama ne kitapta ne oyunda öyle bilinmedik, şoke edici bilgiler vardı. Zaten Mengers geride hiç yazılı kanıt bırakmadı, hikayeler hep başkalarının aktardığı kadarıyla.

Mustafa Oğuz’la yapılan söyleşi kitabı da böyle. Söyleşi bir gazeteci tarafından yapılmasına rağmen içinde haber yok, bolca “Anlat abicim” tadında içki masasına uygun güzel anı var ama büyük bir ifşadan söz edilemez.

Arada bir-iki ilginç dedikodu var, mesela Fatih Çekirge’nin Star yayın yönetmeniyken Rumeli Hisarı konserlerinin kontratına imza atması gibi… Ama menajerlik işinin doğası gereği asıl bilgiler gizli kalmaya mahkum. Zaten ancak bu sırları koruyarak mesleğini ancak yapabilir; güven inşa ederek, çalıştığı şöhretleri kayıtsız şartsız koruyarak. Bu mesleği bırakmadan, elini eteğini çekmeden, bütün köprüleri yakmayı göze almadan da bir menajerim bu sırlarını dökmesi beklenemez. Nitekim Oğuz da dökmüyor, kitap da arkadaşlarından ona bir jest olarak kalıyor.

HANİ İTİRAFLAR NEREDE?

Okuduğum ikinci kitap yıllarca Ankara’da görev yapan ve “derin devletin gazetecisi” olarak nam salan Sabahattin Önkibar’a ait. Yazarının kim olduğundan bağımsız olarak bile bakıldığında bir gazeteci kitabından okurun asgari beklentisi haber olmalı, ama birkaç köşe yazısı uzunluğundaki kitabında Önkibar bu beklentiyi karşılamaktan çok uzak. “Derin ve Gizli Devlet Gazetecisi Olarak İtiraflarım” gibi iddialı bir adı olunca yazarın en azından altını doldurması gerekiyor. Tamamını yarım saatte okuyabileceğiniz bu kitaptaki iki itirafı söyleyeyim: Türkiye’de derin devlet yokmuş ve her şeyi CIA yapmış. Bu birbiriyle çelişen iki tespitin arasında tanıklıklar, anılar, dedikodular ise asgari miktarda.

Enver Ören’den Cem Uzan’a birçok patronla çalışan bir gazetecinin daha çok itirafı olmalıydı. Hele hele zaten medyadan uzaklaşmış ve kaybedecek hiçbir şeyi yoksa. Ama kendi kitabında bile gazetecilik yok.

Asıl ilgimi çekense kitabın başında genel yayın yönetmeni olarak adı yer alan Enis Batur. “Atatürk 1881’de doğmuş ve 1938’de ölmüştür,” bilgisinin ötesine gitmeyen o meşhur kitaptan sonra bu kitapta da Türkiye’nin en derinlikli entelektüelinin adını görmek insanın kafasını karıştırıyor. Kırmızı Kedi’nin yayın yönetmeni Enis Batur, doğal olarak künyede adı yer alıyor olabilir. Ama bu isim de kolay kolay belleklerimize, ya da onun kendi kitaplarında çok sık yer verdiği “derkenar”lara kazınmadı. Ortalama, vasat ve ana akım olan her şeyden nefret eden o değil miydi? 500 kişini okuduğu ultra-niche, ultra-entelektüel kitaplardan, arkasındaki banka parasıyla editörlüğünü yaptığı ve hiç satmasa bile varlıklarıyla bir kültürel boşluğu dolduran kitaplardan sonra Enis Batur imzası burada mı yer alacaktı, diye düşünmeden edemiyorum.

Kuşkusuz bu değişim de Türkiye’de entelektüel hayatın girdiği çıkmaz ve çıtanın düşüşüyle ilgili.

DEMI MOORE’UN KİTABI ÖRNEK OLSUN

Okuduğum üçüncü kitap Türkçe değil, Türkiye’de de yayımlanmadı ama kapağını kapattığımdan beri aklımdan çıkmıyor. Demi Moore da anı kitabı yazan ünlüler arasına katıldı ve “Inside Out”la zirveye yerleşti.

Herhangi bir anı kitabı değil ama Moore’unki. “Ghost” filminin setinden notlar ya da rol arkadaşlarıyla yaşadıkları değil bir kadının ayakta kalma mücadelesini anlatıyor. Kitabı çarpıcı kılan da bu zaten: Moore hiçbir filtre koymamış anılarına ve kitaba satması için gerekli malzemeyi vermiş. Artık çok hikayesini çok iyi bildiğimiz o çıplak hamile poz, Ashton Kutcher’ın kendisini aldatması, Bruce Willis’le evliliği var elbette.

Aralarında 15 yaş fark olan Ashton Kutcher’la ilişkisinin yürümeyeceği baştan belliymiş, ama 40 yaşındaki Moore yetişkin hayatına yeni başlayan Kutcher’la birlikte olduğunda bunu görememiş. Çünkü “Kendimi 15 yaşında bir genç kız gibi hissediyorum,” diyor.

Kitabın daha çarpıcı itirafları ise anne-babasıyla olan hastalıklı ilişkisi. Annesinin 500 dolar uğruna yabancı bir adama evin anahtarını verip kızı yalnızken göndermesi gibi tüyler ürpertici anlar var. Okurken bırakıp biraz soluklanmak gerekti.

Moore, uğradığı tecavüzden, uyuşturucu ve ilaç bağımlılığından, sağlık sorunlarından, kızlarının kendisiyle ilişkiyi kesmesiyle de açıklıkla yüzleşiyor. İmaj onarımı, para için yazılmış da denebilir. Ama kitap evrensel bir kuralı uyguluyor: Yayımlanan bir kitabın içinde yeni bir bilgi olmalı. Mesela Caitlyn Jenner en merak edilen sorunun (ameliyat!) sorusunun yanıtını kitabında verdi (olmuş). Bir diğer kural da iyi bir kitap yazmak için gerektiğinde köprüleri yakmanın zorunlu olduğu: Demi Moore’un cesaretini ne Önkibar ne Oğuz gösterebilmiş, bu da ABD ve Türkiye arasındaki medya kültürüyle ilgili.

Jenner gibi Moore’un kitabının da çarpıcı olmasının gerçek nedeni kullandıkları hayalet yazarlar. İlki Vanity Fair’in meşhur imzalarından Buzz Bissinger’la yazdı kitabı, Moore’un kitabının yazarı ise kitapta adı olmasa da New Yorker yazarlarından Ariel Levy. Bu imzalar o kadar kıymetli ki ister istemez okurun ilgisini çekiyor. Zaten beni de Moore’un kitabına çeken “Ariel Levy yazdıysa kesin iyi bir şey vardır,” duygusu oldu.

Keşke aynısını Enis Batur’un künyedeki adı için de söyleyebilseydim. 

 

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp