Top
Nagehan Alçı

Nagehan Alçı

nagehan.alci@milliyet.com.tr

27/05/2020

İçimizde yaşayan 27 Mayıs ruhu

Daha önce yazılarımda sık sık “Türkiye tarihinde bu topluma yapılmış en büyükKötülük” diye andığım 27 Mayıs 1960 askeri darbesinin bugün 60. yıldönümü.

Peki neden Türkiye toplumuna yapılmış en büyük kötülüktür 27 Mayıs?

Çünkü 60 sene önce bugün başlayan 27 Mayıs'ın o komitacı ve çeteci rövanşizminde takılıp kaldık. Bugün hala oradan çıkabilmiş değiliz.

60 senedir aslında 27 Mayıs rejiminin içinde yaşamaya maalesef devam ediyoruz.

Tam kurtulduk sanıyoruz. Sonra bir bakıyoruz o ihtilalci ve komitacı ruh başkaformlarda tekrar tekrar hortluyor.

Kısacası 27 Mayıs 1960 girdabından 60 senedir kurtulamıyoruz.

15 TEMMUZ DARBECİLERİNİN BAŞUCU KİTABI

Hala devlet ile siyaset ve hatta medya hayatında bu komitacı ve gizli-kapaklı örgütçü cuntacı zihniyet canlılığını çeşitli şekillerde korumaya devam ediyor.

İşte en son 15 Temmuz askeri darbe teşebbüsünde 27 Mayıs komitacı ve cuntacıruhunu yine yaşadık.

Genelkurmay Askeri Başsavcısı Mehmet Yüzbaşıoğlu bana Fetullahçı 15 Temmuzcu subayların 27 Mayısçıların hatıralarını sistematik şekilde askeri kütüphanelerden alıp dikkatle okuduklarını anlatmıştı 3,5 yıl önce yaptığımız görüşmede.

Genelkurmay Askeri Başsavcılığı'nın resmi tespitine göre de 15 Temmuz'un rol-modeli 27 Mayıs askeri darbesiydi.

27 Mayıs'ın Cemal Madanoğlu'su yerine Mehmet Partigöç organizatör konumundaydı. Tüm örgütlenme şeması aynıydı.

Hatta sonradan öğrendiğime göre özellikle darbeci subay Dündar Seyhan'ın 1966'da yayınlanan ve ordu içi gizli örgütlenmeyi tüm teferruatlarıyla anlatan 'Gölgedeki Adam' kitabı 15 Temmuz darbecilerinin adeta kutsal kitabı olmuş.

15 Temmuz ideolojisi şüphesiz 27 Mayıs'ın görünen siyasal ideolojisinden farklıydı ama yöntemler ve zihniyet aynı.

TÜRKİYE BİR DAHA KENDİNE GELEMEDİ

27 Mayıs Türkiye'nin artık geride kaldığı düşünülen İttihatçı ruhunu öyle bir hortlatmıştır ki ondan sonra Türkiye bir daha kendine gelemedi.

27 Mayıs'ın en büyük destekçilerinden akademisyen Tarık Zafer Tunaya kendinesillerinin hiç askeri darbe görmeden büyüdüğünü, o nedenle de 27 Mayıs'ta aşırı bir ihtilal heyecanında olduklarını söyler.

Gerçekten de Türkiye 47 sene boyunca askeri bir darbe yaşamadı. Ta ki 1960'a kadar…

BİTMEZ BİR İNTİKAM DÖNGÜSÜ 27 MAYIS’TA BAŞLADI

Adnan Menderes'in Eskişehir'de ilan ettiği seçimler yapılabilse muhtemelen CHP iktidara gelecek ve iki büyük partili demokrasi rayına oturacaktı.

27 Mayıs ile beraber bir intikam döngüsü başladı. Hala da o döngü bitmiş değil ve eğer ülkemizi hep birlikte doğru bir yola sokmazsak biteceğe de benzemiyor.

BÜYÜK ZULÜMLER YAPILDI

Darbeden sonraki 1.5 sene gerçek anlamda bir zulüm ve işkence dönemidir. Demokrat Partililere çok büyük eziyetler çektirildi.

O zulümleri görenler de sonrasında 27 Mayıs zihniyetinin ortakları olarak gördükleri solcuların zulüm görmesini istediler.

27 Mayıs medyası ve akademiyası öyle utanç verici işler yaptı ki sonrasında diğer tarafın medyası da intikam için aynı yöntemlere başvurdu.

Darbeden sonra darbeyi yapanların çağırdığı profesörler daha makul ve mantıklı öneriler getirecekleri yerde askerleri daha da zalim olmaları yönünde teşvik ettiler.

Demokrat Partili ne kadar insan varsa tutuklanması gerektiğini Cemal Madanoğlu'na söyleyen ve ikna eden Profesör Hüseyin Nail Kubalı'ydı.

Kubalı bu hadiseyi övünerek Cumhuriyet gazetesine 14 Aralık 1961 tarihinde anlatmıştı.

Yassıada'ya getirilirken başta Adnan Menderes olmak üzere tüm Demokrat Partililerin gördüğü muamele korkunçtur. Hepsi sıra dayağından geçirilmiştir.

ŞEHİR EFSANESİ

27 Mayıs anayasasının çok demokratik bir anayasa olduğu tezi de doğru değil. Tamamen şehir efsanesi bu. Hala da söyleniyor.

27 Mayıs anayasası bilakis askeri vesayet rejimini kurumsallaştıran anti-demokratik bir anayasaydı.

Milli Güvenlik Kurulu denen tamamen askerlerin sivilleri hizaya çektiği kurumu bu anayasa yarattı.

YASSIADA’DAKİLER AYM ÜYESİ KABUL EDİLDİ

27 Mayıs anayasası demokratik siyasetin üzerine Demokles’in kılıcı gibi sallanan asker sopasını bir siyasal sistem olarak oturtmuştur.

Yassıada'daki o zulüm heyetinin üyeleri otomatik olarak Anayasa Mahkemesi üyesi kabul edildi. Aslında bir demokrasi için gerekli bir mahkeme olan bu kurumun çıkışı maalesef tamamen hukuka aykırı şekilde oldu.

27 Mayıs zihniyetine göre AYM de aynı MGK gibi demokrasiyi iğdiş etme amaçlı bir kurum olarak görülüyordu. 1961 anayasası hakları veren ama sonra o hakları geri almak için özel kurumlar ihdas eden bir anayasadır.

1924 anayasasının kuvvetler ayrılığı ilkesi bakımından ciddi sakıncaları vardır ama 1961 anayasasına göre çok daha vesayetsiz ve engelsiz bir anayasadır.

27 Mayıs rejimine dair beni en rahatsız eden şeylerden biri de sosyalist ve Marksist olduğunu iddia eden aydınların neredeyse tamamının bu darbeyi desteklemiş olmaları.

Haydi diyelim o dönem bir ihtilal heyecan yaşanmış… Fakat sonrasındaki işkencelere ve idamlara rağmen 40-45 sene daha bu askeri darbe Türk solcuları tarafından övüldü.

27 MAYIS SOLCU BİR REJİM DEĞİLDİ

Darbeciliğin gayrimeşru bir olgu olmasını bir tarafa bırakıyorum 27 Mayıs rejiminin solcu bir rejim olduğu da doğru değil.

Tarihçi Feroz Ahmed’in kanıtlarıyla ortaya koyduğuna göre 27 Mayıs yönetimi dönemin büyük iş insanları ile tam anlamıyla al takke ver külah ilişki içinde olmuş ve onlar ne isterse yapmıştır.

O yılların iş dünyası 27 Mayıs darbesini desteklemiş ve hatta Yassıada'da rahmetli Menderes aleyhine tanıklık etmişlerdir. Oysa darbe öncesi Menderes'in etrafında pervane dönen insanlardı bunlar. Çok acı hakikaten...

TEK İSTİSNA VEDAT ECZACIBAŞI

Bunun tek istisnası Eczacıbaşı ailesinin bir ferdi olan Vedat Eczacıbaşı beyefendi. Rahmetli Vedat Bey'in vicdanı 27 Mayıs rejiminin Menderes'e yaptığı baskılara dayanamamış ve bir gün Gaskonyalı Toma Meyhanesi'nde kadehini kaldırarak şöyle demiş:

“Benim için hala Başbakan olan Adnan Menderes'in şerefine...”

Bu cümlesi yüzünden hayatı kararmış Vedat Eczacıbaşı'nın. Yan masada oturan ve hala Cumhuriyet gazetesinin imtiyaz sahibi olan Alev Coşkun tarafından polise ihbar edilmiş.

O akşam Alev Bey'in masasında sonradan İstanbul'u yönetecek Nurettin Sözen ve yine sonradan büyük işadamı sınıfına dahil olacak Özer Öztarhan bulunuyormuş.

Alev Bey hala hayatta ve elinde gazete var. Lütfen bu olayın detaylarını kamuoyuna anlatsın.

Bir sözü yüzünden bu hallere düşen Vedat Bey yaşadığı zulme dayanamamış vesonunda intihar etmiştir. İki küçük kızı yetim kalmıştır. Bu konuda Yıldıray Oğur'un titiz bir makalesi var. Dileyen teferruatları oradan da öğrenebilir…

Ne üzücü ki başta rahmetli Nejat Eczacıbaşı olmak üzere Eczacıbaşı ailesi de devlet ile araları bozulmasın diye bu olayla ilgili sessiz kalmak zorunda hissettiler kendilerini.

Maalesef 27 Mayıs rejiminin anlatılmamış böyle de nice hikayeleri vardır.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp