Top
Güntay Şimşek

Güntay Şimşek

gsimsek@htgazete.com.tr

04/05/2019

Hisar ve Siper füzeleriyle S-400’ün neresindeyiz?

F-35 savaş uçağı ve Rus S-400 füzelerinin tartışıldığı bu ortamda İDEF fuarına giderken, doğal olarak ‘Biz bu hava savunma işinin neresindeyiz?’ sorusu beynimi kurcaladı. Neresindeyiz? 2020’lerden sonra 15-25 km menzilli hava savunma sistemlerini Türk Silahlı Kuvvetlerinin (TSK) envanterine sokacak pozisyona gelmişiz. Evet S-400’lerin menzili 400 km, ama bir yerden başlayıp, başarıyı yakalayamazsanız menzilleri de uzatamazsınız, hedefe de yaklaşamazsınız. Füze konusunda Türkiye geç de olsa doğru yola girmiş ve Selçuk Yaşar liderliğindeki Roketsan ile doğru yolda ilerliyor.

Roketsan tarafından geliştirilen Türkiye’nin ilk yerli ve milli alçak / arta irtifa hava savunma sistemi “HİSAR” füzelerinin görev alanı neler olacak?

Askeri üs, liman, tesis ve birliklerin hava tehditlerinden korunması için sabit ve döner kanatlı uçaklara, seyir füzelerine, havadan karaya atılan füzelere ve insansız hava araçlarına karşı kullanılan hava savunma sistemi görevi yapacaklar. Aynı zamanda “HİSAR” füzeleri farklı platformlara entegre edilebilecek ve füze ailesi geliştirilecek şekilde tasarlandığı için önemli. Belli noktaya gelmiş çalışmaları bu sebeple takip etmekte heyecan veriyor.

“HİSAR-A” (alçak irtifa, menzili 15 Km) yüksek hızlı hedef uçağa karşı % 100 başarı sağladı. Yapılan testlerle dik atış, otomatik angajman / ateşleme, terminal güdüm gibi kritik yeteneklerini de sergiledi. “HİSAR-A” 2021’de, “HİSAR-O (orta irtifa, menzili 25 km ) ise 2022’de silahlı kuvvetlerimize teslim edilecek. Bu planlarda bir aksaklık görünmüyor.

Uzun menzilli bölge hava ve füze savunma sistemi ise “HİSAR” füzelerinde elde edilen tecrübelerle “SİPER” projesinde hayat bulacak. “SİPER” füze ailesinde 300 - 400 - 500 km mesafeleri ve kabiliyetleri konuşacağız. “SİPER” de tamamen yerli ve milli kabiliyetlerle çalışmalar devam ediyor. Birazcık sabretmek gerekiyor. Uzun yıllar havaya bakarak uyumanın cezasını ABD-Rusya arasında kalarak çekiyoruz. Savaş uçağı F-35, hava savunma sistemi S-400 tartışmalarıyla her türlü diplomasiyi ve savunma sanayinin önemini de yeniden ve tekraren zorunlu olarak öğreniyoruz.

Denizde ZAHA farkı

Fuarda sadece savunma sanayimizi ön plana çıkaran hava araçları değil, kara ve deniz araçları da tanıtıldı. Bazıları envantere girmiş, kimisi son aşamaya gelmiş, fakat yakın zamanda devreye girecek olanlarda var. FNSS’in geliştirdiği deniz piyadelerinin muharebe kabiliyetlerini 21’inci yüzyılın şartlarına göre destekleyecek ZAHA da bunlardan birisi. Prototipi de İDEF’te tanıtıldı.

ZAHA’yı önemli kılan detay ise şöyle; Bu tür amfibi araçlara dünyada çok az sayıda ülke sahip. NATO ve müttefikleri içindeyse bu tür amfibi araç üreten ikinci ülke Türkiye’nin FNSS şirketi. Bazılarının ihtiyacı yok. Bazıları ise temininde zorluk çekmiyor. Mevzu Türkiye olunca millik ve yerlilik, hatta kendi başına yetebilmek önem arz ediyor. ZAHA o projelerden birisi.

Türk Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nın amfibi zırhlı araç ihtiyacını karşılamak için, Savunma Sanayi Başkanlığı (SSB) tarafından tedarik faaliyetleri yürütülüyor. 23 adet personel taşıyıcı, 2 adedi komuta kontrol aracı ve 2 adet ise kurtarma aracı 2021’den itibaren envantere girecek.

Zırhlı amfibi hücum araçları, deniz harekâtlarında birliklerin kıyıya güvenli bir şekilde çıkartılmasını, karaya çıktıktan sonra ise zırhlı personel taşıyıcı olarak görev yapacak. Havuzlu çıkarma gemilerinden denize inecek ZAHA’lar yüksek süratle gemi-kıyı intikalini yaparak birliklerin, koruma altında ve en kısa zamanda karaya çıkmasına imkan verecek. Özetle, deniz gücünün farklı noktalarında da Türkiye yeni kabiliyetlere kavuşmuş olacak.

Aksungur İHA’nın hızlı kardeşi Göksungur

İlk defa medyada gündeme getirip, tanıtımını yaptığım TUSAŞ imzalı ANKA-2 insansız hava aracı (İHA) IDEF fuarında yeni ismi Aksungur ile ortaya çıktı. İlk uçuşunu yapmış, göreve hazır yeni platform olarak kendini gösteren Aksungur, bir tür doğan olan ve hızlı uçan avcı kuştan ismini alıyor. Otomatik iniş ve kalkış özelliği var, çift motorlu, yüksek faydalı yük taşıyabilen Aksungur (akdoğan), 40 bin feet yükseklikte, uzun süreli görevler yapacak. Orta irtifada, havada uzun süre kalarak, keşif, gözetleme, taarruz görevlerini yerine getirecek.

Aksungur aynı zamanda Prof. Dr. Mahmut Akşit liderliğinde TEI’nin geliştirdiği PD170 milli ve yerli motoruyla uçacak. Orta irtifada 750 kg faydalı yükle ve uydu kontrollü olarak görev yapacak.

Proje çalışmaları devam eden Aksungur’un kardeşi Göksungur ise daha hızlı uçmak üzere planlanıyor. Bu sebeple de ismi en hızlı uçan Göksungur’dan (gökdoğan) esinlenmiş. Türk Havacılık ve Uzay Sanayi AŞ (TUSAŞ) Genel Müdürü Temel Kotil’den aldığım bilgilere göre Aksungur’un kanatlarını küçültülüp, hızı artırılarak, yeni model bir İHA ile havacılık sektörü tanıştırılacak. Neden Göksungur? Soruma Kotil’in cevabı şöyle oldu: ‘Bu yönde gelen talepler var. Hızlı ve kısa zamanda istenen yere intikal edecek İHA istekleri var.’

Göksungur hızlanınca havada kalış süresi azalacak, ama istenilen yere daha çabuk intikal edip, görevi gerçekleştirme imkanı sunacak. İHA’ların havada uzun kalabilmesi için yavaş uçması gerekiyor. Hız ile havada kalış süresi birbirine paralel gelişen bir durum. Bakalım Göksungur’dan sonra TUSAŞ jet motorlu muharip İHA için neler yapacak?

TUSAŞ’a Alman Kalay ile ortak oluyor!

Türk Havacılık ve Uzay Sanayi AŞ (TUSAŞ) son yıllarda özgün ve milli olarak geliştirip, peş peşe ürettiği platform araçlarla ön plana çıkıyor. IDEF’te Atak-2 helikopterinin prototipi ve görev hazır olan Aksungur İHA ilk defa tanıtıldı. Geçen yıl ise ilk uçuşunu yapan genel maksat helikopteri Gökbey, Hürjet’in prototipi tanıtılmıştı.

TUSAŞ uzun bir süredir de Milli Muharip Uçak (MMU) projesi üzerinde çalışılıyor. MMU’nun prototipi de yakında ortaya çıkar. Başka açıklanmayan projelerde var. Peki bu kadar platform aracı nasıl oluyor da arka arkaya geliştirilip, ortaya çıkarılabiliyor?

Projeleri geliştirip, prototipe dönüştürmek ve sonra seri üretim öncesi iyileştirmeler yapmak, özgün çalışmaları, tasarımları uyarlamak başlı başına kabiliyet gerektiriyor. Son olarak IDEF’te TUSAŞ’ın Atak-2 prototipini gördüğümde merak edip sordum. Bu kadar kısa sürede nasıl geliştirdiniz? Şüphesiz bir önceki model iyi bir yol haritası olmuş. Ama kurum içinde de hızlı ve atak olunması için yeni görev alanları ihdas edilmiş.

Mesela Ar-Ge ve Prototip Operasyonlar Başkanlığı kurulmuş. Başında ise tükenmez enerjisi olduğu intibaı uyandıran Prof. Dr. Fahrettin Öztürk var. Hürjet’in ilk 5 prototipini de bu birim yapacak. Dinamik, statik, görsel ve uçabilen prototiplerde bu bölümün imzası olacak. Bir yönüyle prototip uzmanı olacaklar. Böylece hem Ar-Ge faaliyetleri daha derli toplu yapılacak, hem de geliştirilen ürünler gerekli aşamaları geçince yine aynı bölümde prototipe dönüşüp, seri üretim aşamasına kadar her türlü iyileştirmeye, geliştirmeye açık bir şekilde yoluna devam edecek.

Hasılı kelam; Normal uçacak bir hava aracı için gerekli imkanlar prototiplerde harcanıp, zaman ve kaynak israfı olmayacak. Ayrıca bir de patent şefliği kurulmuş. Ayrıca son gelişmelerle birlikte de Ar-Ge faaliyetlerinde % 45 oranında iyileştirme yakalanmış.

TUSAŞ, Almanya’da çok önemli bir şirketle de ortaklığa gidiyor. Almanya’da daha önce bir şirketi bünyesine alıp ‘TUSAŞ/TAI Germany’yi kurdu. Başına da Airbus eski profesyonellerinden Aziz Erdinç geçti. Ve böylece tasarım ve iş yapma kabiliyetlerini artırıp uluslararası boyuta taşıdı.

Şimdi ikinci aşamada ise Almanya’nın başarılı havacılık şirketi Kalay var. Türk kökenli Erdal Kalay’a ait olan şirket 40 yıldır Airbus’ın tedarikçisi. Öyle ki Airbus’ın Fransa Toulouse’dan sonra ikinci önemli merkezi Hamburg’ta Airbus’ın Ar-Ge proje uygulamalarının yaklaşık %70’i Kalay’da yapılıyor. Airbus A-350’nin tüm testleri de bu şirkette yapılmış. Şu sıralar TUSAŞ, Kalay ile Almanya ve Türkiye’de ortak oluşum için araştırma yapıyor.

TUSAŞ-Kalay ortaklığı gerçekleşirse hava platform araçlarının uçan, uçmayan modelleri, test donanımları, montaj aletleri, fikstürleri, özel montaj teçhizatları, özel aparatları hasılı prototipin tüm bileşenleri ve Ar-Ge faaliyetlerinde önemli kazanım elde edilecek. Böylece TUSAŞ ve platform araçları küresel ölçekte daha fazla konuşulacak. Daha iddialı olacak...

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp