Top
Ayşe Özek Karasu

Ayşe Özek Karasu

akarasu@htgazete.com.tr

22/06/2009

Erkek rejimindeki zenzelil efsanesi

Acem güzellerinin bacakları üzerinden yapılan seçim tahlillerinde çıkan tablonun aksine, İran'da seçim kaybeden reformcuların
kadınları soymak gibi bir derdi yok. Değil kadın bacağı, saçlarının tek teli bile seçim malzemesi olmadı. Seçim haftası boyunca Tahran'daydım ve manzara şuydu: Reformcu denen Musevi, Humeyni çizgisinin devamı olarak görülüyor, güzel bacaklı karısı Zehra Rahnavard, "Örtünmek fazilettir" diyor, taraftarları da seçim sonucunu protesto için tekbir getiriyor. Aynı devrim sürecindeki protestolarda olduğu gibi.

İRANLI erkek hep aynı zenzelil hikayesini anlatmaya bayılıyor. "Zenzelil", ipleri kadına teslim etmiş düşkün erkek. Türkçesi, aşağı yukarı "kılıbık." Evet rejim erkek idaresinde ama, sanki anaerkil bir düzen varmış da kadınlardan illallah demiş gibi nüktedan bir tavır içinde nasıl biçare ve "zenzelil" olduklarını anlatıyorlar.
Hikaye şu: "Adam, evde son sözü ben söylerim" diye böbürleniyor. Berikiler soruyor, "Peki, ne söylersin?" Cevap veriyor, "Karımın her dediğine evet derim." Hikaye bildik, ancak İranlı erkeğin dilinde pek muzip bir havaya bürünüyor.
Kum'daki ulemada bile. Seçimden iki gün sonra, Şii ilahiyatının merkezi Kum'a gidiyor ve El Mustafa Üniversitesi'nde kelâm, usul, fıkıh ve felsefe hocalarıyla muhabbet ediyoruz. Hüccetülislam Dr. Hekim İlahi, kadının fendini bu hikayeyle dile getiriyor. Şakacı bir tebessüm takınarak. "Alacağımız otomobilin rengine bile karılarımız karar verir" diyor. İranlı erkeğe göre, bu önemli bir ayrıcalık. Konu yaştan baştan açılınca, "Eşlerimizin yaşını bilmeyiz" diyor. Annesinin de en son 40'ında olduğunu hatırlıyor. Hep aynı muzip gülümsemeyle. Tebrizli bir Azeri olan Hüccetülislam Emin Sadidi, karısını değil dövmek, ona kaş çatan erkeğin bile kabir azabı çekeceğinden dem vuruyor. Akşam eve giderken bir külah çekirdek götüren erkeğin, "Bak başkasında gözüm yok, gün boyu akşam seninle çekirdek çitlemeyi düşündüm" diye mesaj vermiş olacağını düşünüyor. Çok naif.
Hocalara göre, bizim iki gazeteci kadın olarak tam da o gün üniversiteyi ziyaretimizde bir hikmet var. Çünkü o gün kadınlar günü. Hz.Muhammed'in kızı Hz.Fatima Zehra'nın doğum günü olması sebebiyle. Hüccetülislam Dr. İlahi, "Arapların cahiliye döneminde erkekler, kızlarından utanırdı. Peygamber efendimiz ise kızının elini öper, çiçek gibi koklardı" diye anlatıyor.
Ben ise "Allah Allah" diyorum içimden "Daha dün kadınlar günüydü, bugün yine mi?" Çünkü bir gün önce de resmi İRNA ajansında yine aynı sebeple iltifatlar almış bulunuyoruz. Kadın çalışanlara da her yıl o gün, altın dağıtıyorlarmış. Ancak resmi kurumda çalışıyorlar ya, fena halde kapalılar. Göğsün altına kadar inen yarı çarşafla. Bir kısmının, daire dışındaki özel hayatlarında saçları görünecek şekilde daha hafif örtüler taktığını öğreniyoruz.
Dr. İlahi'ye üniversitenizde kadın hoca var mı diye soruyorum: "İlâmaaşallah" diyor. Kız öğrenciler de aynı şekilde bol, okulun yarısı.

KUZEYDE TAMAM GÜNEYDE MADAM

Kum'daki türbede mecburen çarşaflanıyoruz, ancak Tahran'ın nispeten varlıklı kuzey semtlerinde dolaşırken onlardan pek ayırt edilmiyorum. Yanıma gelip iki kelime Farsça bir şeyler soranlar bile çıkıyor. Dar gelirli kesimin yaşadığı güneyde ise daha bir dikkat çekiyoruz. Hatta çarşıda arkandan "Madam" diye seslenenler bile çıkıyor. Güneyli kadınlar ve tabii ki Kum'dakiler çarşaflı, kuzeyliler ise alımlı ve frapan. Saçlar kabarık, yüzler makyajlı ve burunlar estetikli. Kızların çoğu hokka burunlu, bir kısmı ise yakında hokkayı gün ışığına çıkarmak üzere burnu bandajlı.
Seçimden bir gün önce son kampanya gecesinde de o kızlar otomobil konvoylarında ve motosiklet tepelerindeydi. Zafer işareti yapan parmakları, Musevi'nin rengi yeşilden kurdelelerle sarılıydı. Sadece Tahran'da değil, İran genelinde kentli, iyi eğitim görmüş orta sınıf, reformcu Mir Hüseyin Musevi'yi, kent ve kırsal kesimin dar gelirlileri ise Ahmedinejad'ı destekliyordu. Musevi'nin sokaklara taşan taraftarları çoğunlukla gençler, Ahmedinejad'cılar ise daha geniş bir yaş yelpazesindendi ve iki tarafta da kadın ağırlığı dikkat çekiciydi.
Peki tercih kriterleri neydi bu kitlelerin?

MESELENİN ASLI LİBERALİZM KAVGASI

Ahmedinejad'ın son dört yıllık icraatında, saçı görünen kadınlar sokaklardan toplanıp karakolluk olsa da bu seçim kampanyasında örtünmenin lafı edilmedi. Belki Musevi'yi destekleyen kadınların aklında o da vardı, ancak dillendirdikleri şuydu: "Ahmedinejad'ın dış dünyaya karşı kavgalı tavrından hazzetmiyoruz, dünya ile daha dengeli ilişki istiyoruz." Musevi'nin eşi Zehra Musevi'ciler arasında çarşaflılar olduğu gibi (solda), Ahmedinejad'cılar arasında da başlarına usulen örtü atmış, muhtemelen güzel bacaklı kadınlar bulunuyor. Kadınların esas derdi örtü değil, temel hak ve özgürlükler.
Rahnavard'ın, kadının eşit hak ve adalet mücadelesi de Musevi'yi beklenmedik şekilde gençliğin karizmatik lideri haline getirmişti.
Muhafazakâr Ahmedinejad'a oy verenler ise ülkeyi nükleer teknolojiye kavuşturmak üzere dünyayla cenk etmesine hayrandı. Beş bin proje vaadiyle iş başına geldiği halde ekonomide hiçbir hedefi tutturamamasından en çok etkilenen yoksul kesim bu uğurda ona oy verdi. Dünyaya kafa tuttuğu için başlarını göğe erdirdiğini söylüyorlardı.
İran, reformcu ve muhafazakâr kavramlarının içini nasıl dolduruyor dersiniz? Kadının tesettürüyle olmadığı kesin. Bu kavramların anahtarı devlet erkindeki mücadelede gizli. Eski Cumhurbaşkanı Hatemi, Musevi ve seçimin diğer adayı Mehdi Kerrubi'nin dahil olduğu reformcu kanat, petrol gelirinin arttırılması ve yabancı sermayenin ülkeye çekilmesi hedefiyle liberal, dünyaya açık bir çizgiyi ve kurumsal yapının yenilenmesini savunuyor. Dini lider Ayetullah Ali Hameney de muhafazakâr Ahme-dinejad'ın seçimi hakkıyla kazandığını söylemişti. Hepsi bu. İki tarafın da İslam cumhuriyetinin temel ilkeleriyle ya da kadınların örtüsüyle bir alıp veremediği yok. Yoksa Ahmedinejad, zafer konuşmasında "Reformu da biz yaparız" der miydi?

ÇARŞAF ÜSTTE DURMUYOR

Kum'a gitmişken, İmam Rıza'nın kız kardeşi Fatima Masume'nin türbesini de ziyaret ediyoruz. Hz. Masume'nin ağabeyine kavuşamadan ölmesinden duyulan, o ne bitmeyen acıdır ki, kadınlar kabri çevreleyen parmaklıkları sıkıca kavramış hıçkıra hıçkıra ağlıyorlar. Tahran'da başımıza şöyle usulen attığımız örtü orada geçerli değil, çarşafa bürünmek gerekiyor. Bürünüyoruz da, insanın üstünde durmuyor bir türlü, düşüveriyor. Bünye reddediyor mu nedir?
Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp